İslamın adaleti reyyan eder âlemi

Ey mutlak adaletin sahibi yetiş! Zalimlerden usandık çünkü… Usandık ikiyüzlü yalancılardan.

Ey mutlak adaletin sahibi yetiş! Zalimlerden usandık çünkü… Usandık ikiyüzlü yalancılardan. Münafık yürekli, ödlek cebbarlardan, zorbalardan usandık. Günaha davet eden, isyana teşvik eden şeytandan, şeytanlardan usandık.

Bu tiranlar dünyayı büsbütün cehenneme çevirmeden yetiş! İnsanlar topyekûn umutsuzluğa düşmeden yetiş! Anneler gözyaşlarında boğulmadan, yavrular feryatlarında yanmadan yetiş! Yetiş ey Adalet Sultanı! Ey Kudret kalemine zulüm mürekkebi bulaşmayan yegâne Padişah!

Senin adaletindir mü’minlere rahmet, asilere azap. Asilerle aramızdaki hükmünü ver! Ubudiyet karargâhının firarileri olan zalimlere va’din vardı hani… ve Sana uyan abidlere va’din ki yardım ve fetihte payidar olacaklardı.

Çünkü fokur fokur merhamet kaynar Sen’in Adalet Pınarından… Adl, Sen’in İsm-i Azamındır. Tüm varlığı Adl mizanında teraziye çeken Sensin. Adaleti kendine âlem ve nişan yapan Sensin ki, parçalanıp dağılmasın diye kâinatı Adl çimentosuyla inşa ettin…

Dünya üzerinde iki türlü güç ve iktidar tanırız. Birinde kudret ile beraber merhamet ve varlığa muhabbet duygusundan kaynaklanan adalet vardır. Bu güç insana, insanlığa yaraşır bir güçtür. İnsan-ı Kâmil’de bulunması gereken güç ve iktidar budur. Böylesi bir adaletle boyanmış bir kudret ve iktidarla deveran eden toplumlar tüm katman ve parçalarıyla öbek öbek, halka halka birbirlerine kenetlenip semai bir ahenkle huzur içinde yaşarlar.

Öbür güç ve iktidar ise kof güçtür. Güçten başka hiçbir meziyet ve özelliği bulunmamaktadır. Bu, tehlikeli bir güçtür; ruhsuz ve vicdansızdır. Bu gücün sahibi bu gücü pervasızca kullanmakla ayakta kalır. Başka hiçbir vasfa sahip olmadığından her şeyi güçlü olmaya ve gücünü artırmaya feda eder. Güç onun için her şeyi ifade eder. Dolayısıyla gücü kutsar ve her türlü zafiyeti reddeder. Zamanla güce tapar duruma gelir ki artık güçlü olmak için ne gerekiyorsa tüm varlığı feda edebilir.

Dünyanın şu an içinde bulunduğu duruma vakıf olabilenler biliyorlar ki her tarafa yayılmış olan vahşet hastalığının nedeni işte bu güce tapma virüsüdür ki tüm cihanı bir mazlum matemhanesine ve mezbahanesine dönüştürmüştür.

İnsanoğlunun hemcinsine karşı bu kadar gaddar ve zulümkâr oluşunun anlaşılması oldukça güç bir problemdir aslında. Nasıl ve niçin sorularının cevabı bu mevzuda kolayca veriliyor olmasa gerek. Hayvanlarda dahi hemcinsine karşı inanılmaz bir şefkat duygusunu müşahede edip insanlardaki mükemmel yaratılış ve diğer varlıklarda olmayan üstün sıfatlarla donanıma rağmen bu zalimane tabloyu seyretmek ne kadar iç burkucu ve ne kadar dehşet verici bir durum. İnsanlığa ne olmuş böyle?!.. Taş mı kesildiler; yoksa, göklerin lanetine mi uğradılar? Bu mükemmel akıl, bu yüksek istidat ve bu engin seziş ve duyuşa sahip insanoğlu; nasıl da böylesi berbat vaziyetini fark etmez ve bir kerecik silkelenişle kendine gelmez. Anlamak çok zor…

Ama biz bunu niye yapamadığını veya yapmadığını biliyoruz. Şu an şeytani zindanlarda köledir de ondan. Şeytanın elinde oyuncak ve esirdir. Ondan perişan halini göremiyor.

Oysaki mutlak güç ve adaletin sahibi olan Allah (cc), insanoğlundan da adaletli olma sözünü almıştı. Yüce Rabbimiz kemal sıfatlarından en ulvi bir sıfat olan Adaleti, insanoğlunda da erdem ve kemalatın zirvesi olarak bahşetti. Öyle ki milletler tarihinde, insanoğlunun en yüce değeri, en âli davası adalet oldu. Geçmiş adaletli hükümdarların yüzyıllar geçmesine rağmen iyilikle anılmaları, adaletin ne denli yüksek bir meziyet olduğuna delildir.

Müslümanlar, kulluk vazifelerinde gevşeklik gösterdikleri, hak ve adaletten uzaklaştıkları günden beridir; mustaz’af ve mazlum gözler, kara bulutlar çökmüş istikballerinin ufkundan, acaba çıkar gelir mi diye Hattab oğlu Ömer’i ararlar. Bizim zulüm saraylarımızda da bir Ömer b. Abdulaziz ansızın belirmez mi acaba? diye sorup dururlar. Kısacası “Mehdi-yi Ahir zaman’ın gelişi ne zaman” diye sayıklarlar.

Ey Mü’minler! Mehdi içimizde, yüreğimizin tam merkezinde bekliyor. Mehdi doğru yol, nurlu yol demektir. Mehdi ilahi nizam ve adalet demektir. Mehdi insanlığa bahşedilen yüksek değerler, yüce sıfat ve meziyetler ağacının filizlenip neşv-u nema bulması; göverip kadim meyvelerini tekrar vermesi demektir.

Her mümin Mehdi olmakla mükelleftir. Esasen her mümin aynı zamanda bir Mehdi’dir de… Allah-u Teala’nın bize bahşettiği yüksek vasıfları en görkemli bir şekilde yansıtabilmeliyiz insanlık aynasına. İlahi buyrukların ve adalet nizamının en parlak numuneleri olmalı, oluk oluk adalet akıtmalıyız zulümle kirlenmiş insanlık yollarına.

Ölçülü, tartılı ve dengeli adımlarla adaleti temsil ederek, ilhamını “Yaratılanı sev, yaratandan ötürü” deyişinden alan bir muhabbetle süslediği yüksek seciyesiyle el uzatır insanlığa Mümin-i Mehdi.

Evvela kendine şefkat eder ve kendisi için adaleti seçer de Rahman’ın huzur dolu hidayet yolunun nur saçan bir kandili olur. Sonra da tüm davranışlarını adalet terazisinde tartarak eda edip zulmün zifiri karanlığını başında taşıdığı adalet güneşiyle darmadağın eder. Hasılı Mehdi olur, Ömer b. Hattab olur, Sıddık-ı zaman olur, Osman-ı Din-u Kur’an olur, Ali-yi kevn-u mekân olur Mümin-i Mehdi.

Bir zamanlar adaleti tesis etmek için dünyanın dört yanına konuşlanmış mübarek orduları vardı mümin coğrafyanın. Nerden, kimden kime, nasıl, niçin geldiğine bakılmaksızın zulmün karşısındaydı mümin erler. Adaleti, Allah-u Teala’nın yüce kemal sıfatı; insanlığa bahşedilmiş en ulu erdem; tüm asırların en etkili acil şifası ve sosyal barışın en temel prensibi olarak tanımış, bilmiş ve inanmış bir ordu elbette tüm zamanların en saygın tahtında kurulmaya hak kazanmıştır. Bu şuurla tekrar canlanmalı, kendini ve insanlığı adalet pınarıyla gusledip temizlemeli, merhamet tütsüleriyle her tarafı misk-u ambere gark edip layık olduğu tahta tekrar kurulmalı bu kutlu kervan.

Zulümler altında sinesi çatlamış, beli bükülmüş, tarumar olmuş insanlık, Kur’an-ı Kerim’in pak membaından süzülüp gelen adalet pınarıyla reyyan olur ancak. Bundan gayrı, bundan öte bir çare yoktur.

Müminler adalet vasfını diğer tüm vasıflarının başına koymalı ve tüm hayatının ana prensibi haline getirmelidirler. Savaşta ve barışta, iyi günde kötü günde ayrılmayacağımız, ayrılamayacağımız temel ilke adalettir. Adaletin olmadığı yerde zulüm vardır çünkü. Bir amel ki, mümin onda adalet etmemişse zulüm etmiş demektir. Her amel ki, ilahi buyruğa aykırıdır onda adaletten bahsetmek mümkün değildir.

Hani bir savaşta Haydar-ı Kerrar bir düşmanın üzerine kükremiş ve onu yere atıvermişti. Kılıcıyla tam kellesini alıverecekken o kâfir, adalet kahramanı Ali (ra)’nin yüzüne tükürme cüretinde bulunmuştu. Hz. Ali (ra) de ona hiç dokunmadan çekilivermişti. Savaş anında bile nefsini işe karıştırmamaya ve nefsi için bir harekette bulunmamaya azami dikkat eden bu yüce insan, elbette tarih boyunca belki de ilelebet adalet kılıcı olarak anılacak, Esedullah olacak, Habibullah’ın Habibi olacaktır.

İslam tarihi bunun gibi sayısız örneklerle, benzersiz altın sayfalarla doludur. Zamane mümini, bu mübarek mirasa varis iken nasıl da ne yapacağını bilmez bir halde şaşkın, çaresiz ve umursuz kalabilir?... Asıl kökleri üzerinde dimdik doğrulup semalara doğru sallanıp budaklanarak zulümlerle yanmış, kavrulmuş insaniyet çölünü haşmetli adalet gölgesiyle serinletmez mi? Kur’an-ı Kerim’in, gönlüne her bir sayfasını altın yaldızlarla nakış nakış işlendiği erdem ve ahlak defterini tozlarından pak eyleyip tekrar açarak içindeki engin bilgeliği ve agâh düsturları bir bengisu kılıp arzımızın ve asrımızın çorak topraklarına nisan yağmuru gibi yağdırıp gül zara çevirmez mi?

Zamane mümini, insanlık bağının nazenin fideleri mazlum milletlerin yetim ve öksüz lalelerinin ahu zarını yüreğinin en derin telinden duyup, hissedip, hislenerek; zulmün ve batılın asit yağmuru sağanağı olup yağdığı insanlık gülşeninin nevbahar güllerinin gözyaşlarını, iyice çoraklaşmış gönlünün çatlamış zeminine akıtarak Muhammedî bir şefkat, adalet ve muhabbet ikliminin cemre ateşini asrımın ve arzımın toprağına, havasına, suyuna düşürür mü?

Dilerim… Tüm kalbimle dilerim… Ahu zar ile niyaz-u efgan ile Rabbimden adaletini, muhabbetini, iki dünya cennetini tüm insanlık adına, tüm insanlık için dilerim…
 

İnzar Dergisi

İslam Kuran Haberleri

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

Yılbaşı kutlamaları ve şans oyunları haramdır
2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu
Kurban edilen hayvan kanının alna sürülmesi doğru mudur?