İslâm hukuku sahip olduğu esnek yapı itibariyle bütün zamanlara ve şartlara hitap edebilen bir yapıya sahiptir. Bunun sonucu olarak İslâm'da bazı hükümler zamana ve şartlara göre değişebilmektedir. Ancak değişen hükümler İslâm'ın esası dışında kalan hükümlerdir. İslâm'ın esası diyebileceğimiz sabite hükümler Kur'an ve Hadislerde net bir şekilde ifade edilmiş, muteber bütün Âlimlerin İcmâ/karar birliğiile kabul ettikleri konulardır. Bunlar İslam'ın sabiteleri olup hiçbir zaman ve şartta değişmeleri mümkün değildir. Bu türden olan hükümlerin özellikle ibadetler, aile/evlilik, mahremiyet, miras ve sınırlı sayıda bazı ceza türleriyle ilgili temel hükümler olduğunu söyleyebiliriz. Bunların dışında kalan özellikle insanların mali, sosyal ve siyasal ilişkilerini belirleyen alışveriş/muamelat, devlet yönetimi/siyaset ve hatta genel cezalar ile ilgili hükümler zamana ve şartlara bağlıolarak değişebilen hükümlerdir.Dolaysıyla İslâm'ın sabiteleri dışında değişken hükümler konusunda önceki Âlimlerimizin yaşadıkları zamanın şartlarına göre belirledikleri hüküm ve fetvalara sarılıp buna karşı çıkmayı aykırılık olarak görmek İslâm hukukunun ruhuna uygun bir yaklaşım değildir.
Peygamber Efendimiz(S.A.V.) ve Hulefa-i Raşidin dönemlerine bir göz atacak olursak zamana göre birçok hükmün değiştiğine şahit olabiliriz;Örneğin; Peygamber Efendimiz (S.A.V.),Kur'an ile karışmasın diye hadislerin yazılmasını ilk olarak yasaklamış, aynı şekilde şirk kültüründen gelmiş bir toplumda tevhit inancının daha güçlü yerleşmesi için kabir ziyaretlerini yasaklamış ancak sonradan bunlara izin vermiştir. Peygamber döneminde Kur'an yazılı olarak bir araya getirilmediği halde Hz. Ebubekir şatların değişmesiyle Kur'an'ın yazılı olarak bir yerde toplanması kararını almış ve uygulamıştır. Hz. Ömer ise bu bağlamda birçok karar almıştır; Örneğin; zamanın şartlarının değişmesiyle artık kâfirleri veya yeni Müslüman olanları (Müellefetu'l-Kulub) İslâm'a ısındırmak için zekât vermeye ihtiyaç olmadığını söyleyerek onlara zekât vermemiştir. Bu bağlamda daha birçok örnek bulunmaktadır.
Ancak bununla beraber zamana göre değişen hükümleribelirleyecek ve buna karar verecek işin ehli olan İslâm Âlimleridir.Âlimler dezamana göre değişen bazı hükümleriancak İslâm'ın belirlediği ilkelere uygun doğrultuda yapmak durumundadırlar. Bundan dolayı İslâm Âlimlerimiz bunu belli bazı ölçülerebağlamış ve sistemleştirmişlerdir. Bu bağlamda Fıkıh Usulü ilmi İslami hükümlerin hangi ilkeler ışığında belirlenebileceğini sistemleştiren bir ilim olarak ortaya çıkmıştır. Bunun dışında kimse bu ölçülere uymadan zamanın şartlarına bağlı olarak bazı hükümlerin değiştiğini, iddia etme yetkisine sahip değildir.
İslam'da hükümlerin değişim ilkeleri ve kurallarını göz ardı edenler ya ifrata kaçıp İslâm'a aykırı hükümler vermektedirler veya tefrite düşüp eski fıkıh veya diğer ilimlerde yazılmış kitaplarda o zamanın şartlarına göre belirlenmiş hükümleri İslâm'ın kendisi olarak görüp zamanın şartlarına hitap edemeyen bir İslâm ortaya koyarak İslâm düşmanlarına fırsat vermektedirler.Üstat BediüzzamanMuhâkemât kitabında bu hakikate işaret ederek şunları demiştir: "Ey ifrat ve tefrit sahipleri! Tefsir ve şeriat başkadır; tefsir ve şeriatta telif olunan kitap yine başkadır." "Tefsirde mezkûr olan her bir emir (herşey) tefsirden olmak lâzım gelmez." "Bir şeriat veya tefsir kitabında bir meseleyi gören bir zahirperest(yüzeysel düşünen) veya mugalâtacı(şüpheci) bir adam der ki: "Şeriat ve tefsir böyle der." Eğer dost olsa şöyle diyecek: "Bunu kabul etmeyen Müslüman değildir." Şayet düşman olsa, o bahaneyle şöyle diyecek: "Şeriat veya tefsir-hâşâ-yanlıştır." (Muhâkemât - Altıncı Mukaddime)