Geçen hafta Hür Dava Partisi İstanbul İl Başkanlığı, Genel Başkan Zekeriya Yapıcıoğlu'nun da katılımıyla siyasi parti, medya, STK temsilcileri ve kanaat önderleriyle iftar yemeğinde buluştu. İftar yemeğinde önemli konulara temas eden Yapıcıoğlu, tarihe kayıt düşme babından şu güzel tespiti yaptı:
“…Bizim bu halimiz İslamsız Müslümanlar olmamızdan kaynaklanıyor…”
Evet, altın harflerle gönüllere, levhalara, sayfalara nakşedilecek veciz bir söz… Hani söz vardır, izahı ciltler dolusu tutar da dünya kadar husus içerir. Bu söz de bu baptandır.
Adamın biri varmış oruç tutmazmış; ama sahur ve iftar vaktinde de keyfine diyecek yokmuş. Hanımı bir gün dayanamayıp “Bey, hem oruç tutmuyorsun hem de sahura kalkıyorsun. Bu nasıl olur?” demiş. Tabii günahının rahatlığını yaşayan yüzler astar olmayı bile çoktan aştığı için gayet rahat bir edayla halimize tefsir ve ayna acı cevabı vermiş: “Hanım, sen ne diyorsun! Sahurun bereketinden mahrum olup da tümüyle kâfir mi olalım!”
Yine meşhur fıkradaki gibi oruç tutmayan adamı dövenlerin de oruç tutmadığı görülünce verdikleri cevap “Tutmik ama tutturiik!” demeleri…
Belki de İslamsız Müslümanlığa fıkra tadında bir izah bu olsa gerek. Maalesef, toplum, camia, cemiyet, cemaat, dernek, klik ve birey olarak Müslümanlığımıza toz kondurmayız, laf getirtmeyiz; ama İslam'ın gönüllere ve hayata şifa olabilecek hidayet ve hikmet işaretleri ‘teslimiyet, amel, ihlas, direniş, cihad…'ına iş gelince çeşitli yorum ve kıvırmalarla yan çizeriz.
Müslüman'ız ama söz İslam'ın hüküm ve idare boyutu olan şeriat bahsine gelince yüz rengimiz kaçar ve ‘Bu çağda da şeriat mı olur?' deyip küfrümüze şahitlik ederiz.
Müslüman'ız ama söz İslam'ın rol modeli Hazret-i Muhammed aleyhîsselamın sünnetine ittibaya gelince ‘mealci, tekfirci, sofiyane, ırkçı, menfaatçi…' anlayış ve yaklaşımla onlarca yeni Muhammed profili çizeriz ve hiçbiri de İslam'ın olmayan Muhammedidir.
Müslüman'ız ama ‘cemaatimiz ve abelerimiz' dışında herkes İslam'ı yanlış okumaktadır(!), bir tek biz doğruyuz(!), diğer Müslümanlarla ‘Allah'a kulluk, Kur'an, Peygamber, Kıble…' gibi yüzlerce güçlü bileşenimiz ve sağlam paydalarımız olduğu halde ters düşmekteyiz, karşıt cepheler oluşturmuşuz; hatta bu yetmezmiş gibi klasik fıkıh yorumlarından hareketle bir diğer mezhebe hayatı zindan etmekteyiz, bir diğer ırkı yok saymaktayız.
Müslüman'ız ama İslam'ın sütunu olan namazımız ya kılınmadığı ya yarım yamalak olduğu ya da gafletle kılındığı için bizi hiçbir kötülük ve günahtan alıkoymamaktadır. Faize ‘alışveriş', kumara ‘iş bilirlik', zinaya ‘zamparalık', içkiye ‘adam olma' yakıştırmalarıyla haramı meşrulaştırmışız.
Müslüman'ız ama yakınımızdaki fakire, yetime, mazluma, cihad edenlere kör, sağır kesiliriz. Etlimize sütlümüze halel getirmeyen hatta arada makam ve mevkiimiz için prim yaptıran uzak coğrafyalara hami, ensar ve mücahit kesiliriz.
Müslüman'ız ama dilimizi İslam adına(!), iyi niyet hesabına(!) ‘gıybet, zan, iftira, yalan'dan gönlümüzü ‘kin, öfke, hased'ten, elimizi ‘zulüm, haksızlık, vurma, kırma'dan uzak tutmayız.
Müslüman'ız ama övüncü ‘ırk, aşiret, makam, mevkii'de; kardeşliği ‘asabiyet, yandaşlık, mezhepçilik ve menfaat'te; yardımlaşmayı(!) ‘kaz gelen yerden tavuk esirgenmez, o bana iyilik yaptı altta kalmamalıyım.' Mantığında ararız.
Müslüman'ız ama laik eğitimle laf yapan dilimizde, açık saçıklığıyla dolaşan eşimiz/kızımızın tesettürsüzlüğünde ‘bana ve haspama da yakışıyor.' Yüzsüzlüğüyle İslam'ımızı pazarlarız.
Müslüman'z ama şairin dediği gibi “Kalpler masiyetlerle çarpmaya başladığı zaman ve herkesin inine giren tilki olduğu zaman…” şark kurnazlığıyla Allah'ın rahmetini bayrak yaparak ucubeleştirdiğimiz İslam'ımızla cenneti parsel parsel satışa çıkarırız.
Bayramınız ve bayramımız her şeye rağmen bayram ve mübarek olsun!