Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kızılcahamam'da yapılan kampın kapanış konuşmasında, elinde Amerika bayrağını sallayan İsmet İnönü'nün bir fotoğrafını göstererek, CHP ve zihniyetini eleştirmiş.
Yılmaz Özdil, 09/10/2018 tarihli köşesinde İsmet'i göklere çıkaran bir yazı kaleme alarak, kendisinin deyimi ile “Asrın liderine” cevap vermeye çalışmış.
Hemen söyleyelim ki bu yazı “Asrın liderini” savunmak veya Özdil'e cevap yetiştirmek amacıyla yazılmış değildir.
Ha..! Bu arada Özdil'i sevdiğimi de hemen belirtmeliyim. Çünkü yazılarında kendi zihniyetini yansıtan o kadar çok materyal bulunuyor ki, başka kaynaklara başvurmak zorunda kalmıyorsunuz.
İsmet'in ülkeyi nasıl iyi idare ettiğine dair yazdığı yazıdan alıntıladığım parça parça bilgileri sıralarsam, başka kaynaklara müracaatın gereksizliğini hep birlikte anlamış oluruz:
“İsmet İnönü her cuma akşamı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nı dinlemeye giderdi. 1964'te suikast girişimine uğradığı gece bile aksatmadı, konsere gitti, gerçek manada tiyatro severdi.”
“İsmet İnönü tenis oynardı, golf oynardı, plaja eşiyle birlikte giderdi, askılı mayosuyla halkla birlikte yüzerdi.”
“İsmet İnönü ata çok iyi binerdi, at yarışları seyretmeyi severdi, 1930'da sahibi olduğu Olga isimli atıyla Gazi Koşusu'nu kazandı.”
“İsmet İnönü eşiyle bezik, arkadaşlarıyla briç, Atatürk ve konuk devlet adamlarıyla bilardo oynuyordu, satranç tutkunuydu.”
“İsmet İnönü her akşam yemeğinde iki tek rakı içerdi, votka severdi, bazen yemekten önce viski yudumlardı.”
Peki, İsmet'in tenis, golf, briç, bilardo oynadığı ülkede durum nasıldı? İsterseniz Konya'nın o zamanki adı Dolav, şimdi ise Çimenlik denilen Mahallesi'nde bulunan, Aslanlı Kışla Cami'nin başına gelenleri örnek olarak sunalım.
Konya'da, Mevlana Kültür Merkezi'nin hemen yanı başında duran Cami'nin minaresi, hem İslami mimari hem de inşai açıdan çelişkilidir. Çünkü minarenin altı kırmızı tuğlalarla yapıldığı halde, şerefeden sonrası taşlarla örülüdür. En ufak sarsıntıda üstte bulunan taşların ağırlığını taşıyamayacak minare, potansiyel çökme tehlikesi altındadır.
İlk gördüğümde şaşırmıştım. Araştırma ihtiyacı hissettim: Cami 1800'lü yılların başında, dönemin Konya Valisi tarafından yaptırılmış. İsmini burada bulunan Kışla'dan almış. Cumhuriyet döneminde Cami'nin bulunduğu yere asker konuşlandırılmış.
Ali Ulvi Kurucu, hatıralarında Cami'nin ibadete kapatıldığını ve ot deposu olarak kullanıldığını yazar. Minarenin şerefesinden yukarısı ahşaptı. İhtimalle yakacak odunları kalmayan askeri ısıtmak için minaresinin ahşap kısmı testerelerle kesilmiş.
Bu hazin durum Kurucu'nun hatıralarına şöyle yansımış: “Dedem Hacı Veyis Efendi faciayı şöyle anlattı: “Kuşluk vakti camiden çıkmış eve gelmek üzereydim. Kışlaya yakın evlerin pencerelerine ve damlarına çıkmış kadınlar gördüm. Bir feryat ü figandır gidiyordu. Nedir bu acaba diye kışlaya doğru yürüdüm. Kadınlar ağlıyor feryat ediyorlardı. Beni görünce imdada çağırır gibi; “Hocam minareyi kesiyorlar, yetiş hocam minareyi kesiyorlar” diye seslerini yükselttiler. İlerleyince gördüm ki bir bıçkı getirmişler, askerler iki tarafından itip çekerek onunla minareyi kesiyorlar. Dayanamadım şöyle dedim: “Allah'ım keşke minare yerine beni kesseydiler.”
Yakın zamanda bölgeyi terk eden askerlerden Cami'yi devralanlar, kesilen ahşabın yerine taş kullanarak, minareyi asli hüviyetine kavuşturmuşlar.
Camileri ot deposu veya ahır haline getirilen bu milletin başına neler getirildi acaba?
Yakın tarih okunduğunda, İsmet'in ismet olmadığı anlaşılacaktır.