Evet, ismi İrşad, soyadı Gök’tü. Fani dünyada 26 yıl kalmasına rağmen bizlerin kalbinde büyük bir yer edinmeyi başarmıştı. Hep ismi gibi insanları doğru yola sevk etmeye çalıştı. Ta ki aramızdan ayrılana dek. O İdil’de bir dernek açılmasını en çok isteyenlerden biriydi. Ancak derneğin açılışını görmek ona nasip olmadı. İdilli kardeşler bu nedenle derneklerine İrşad-Der ismini verdiler.
KİMDİ İRŞAD GÖK?
1986 yılında Şırnak’ın İdil İlçesinde dünyaya gözlerini açtı. Henüz 4-5 yaşlarındayken 1990’lı yılların o karanlık günleri başladı. Ailesi mütedeyyin insanlardı. Yani birilerine göre her türlü cezayı hak ediyorlardı. Bu nedenle küçük İrşad, daha o yaşlarda zulmün her çeşidi ile karşılaştı. Aslında baba iş sahibiydi. Eğer dışarı çıkmasına izin verilse, evine ekmeğini aşını getirebilecek biriydi. Fakat dışarı çıkamıyordu. Gece gündüz evden dışarı çıkamayan ailede hayat tamamen durmuştu. Kışın ortasında açlık ve soğuk bu aileyi ağır bir imtihandan geçiriyordu.
Fakat bütün bu ambargo ve boykotlar az görülmüş olacak ki, evleri Nevruz ateşi olarak yakılacaktı. Akşam benzin bidonu ile dama çıkan şahıs evi yakamamış ama evin erkek evlatlarından Mehmet Şerif GÖK’ü şehid etmişti. O Nevruz gecesini bütün aileyi çoluk çocuk birlikte yakarak kutlamayı düşünenler, sabaha kadar otomatik silahlarla evlerini taradılar. Ev halkı Allah’a sığınmış sadece tekbir getiriyorlardı. Onların yardımına gelecek başka hiç kimse de yoktu. Ama Allah yeterdi GÖK ailesi için. İşte bu gecede sabaha kadar merdiven altlarında evin köşe bucaklarında saklanan ailenin bir ferdi de İrşad’tı.
HİCRET
Olaydan sonra aile, Tepeköy’e (Xırabê Rapın) hicret etmek zorunda kaldı. İrşad köyde büyüdü. Aile tüm mal varlıklarını İdil’de bıraktığı için maddi sıkıntı içine girdi. Bu nedenle İrşad küçük yaştan itibaren çalışmak durumdaydı. Zor şartların farkında olduğu için gereksiz harcamalardan kaçınıyor, ailesinin geçimine katkı sağlamaya çalışıyordu. Küçük olmasına rağmen çalıştığı işlerde hep en iyisini yapmaya çalışırdı. İş sahibine asla ihanet etmezdi. Yaptığı işi hakkıyla yapmaya çalışırdı. İstisnasız çalıştığı her iş yerinde, hem çalışkanlığı hem de o güzel ahlakı ile insanların sevgisini kazandı. İş yerinden ayrıldığında gelecek yıl tekrar gelip çalışması için adeta yalvarılıyordu.
EVLENDİKTEN SONRAKİ HAYATI
Evlendikten sonra genellikle esnafların yanında çalıştı. İşe, iş sahibinden daha çok sahip çıkıyordu. İş sahipleri ona çok güvendiklerinden dolayı bütün mallarını ona teslim ediyorlardı. Bir örnek olması açısından yanında çalıştığı Mehmet Ersoy isimli esnafın görüşlerini buraya alıyoruz: “Rahmetli İrşad kardeşim vefatına kadar işyerimde yaklaşık 1,5 yıl çalıştı. Yüce Allah kendisinden razı olsun ve gani gani rahmet etsin. Kendisi temiz bir kalbe ve güçlü imana sahipti. Sürekli İslami ahlaktan bahseder, esnaf olmamız hasebiyle esnaf olan Müslüman kardeşlerin ticaretlerinde çok dürüst olmaları gerektiğini ve özellikle dilimize sahip olmamamızı nasihat ederdi. Rahmetli sürekli İslami nasihatlerde bulunur, İslam’ı ve Peygamber (a.s)’ın güzel ahlakını hayatına tatbik etmeye çalışırdı. Ve bunu yapıyordu da. Namazlarını sürekli merkez camide cemaatle kılmaya özen gösterir, pazartesi ve perşembe günleri mümkün mertebe oruç tutardı. Ondan çok memnunduk, Allah da kendisinden memnun olmuştur inşallah. Güzel ahlakından dolayı hem komşu esnafların ve hem de müşterilerimizin teveccühünü kazanmıştı. Vefat haberini duyan çarşı esnafı yanıma gelip, hem üzüntülerini hem de kendisine olan memnuniyetlerini ifade ediyorlardı. Kendisi ailemizden biri gibi olmuştu. Dindar bir genç olduğu için annem onu çok severdi. Vefat ettiği zaman annem anıları canlanır diye uzun bir müddet işyerime uğramadı. Annem İrşad’a olan sevgisinden dolayı uzun bir müddet yeni elbise almadı ve giymedi. Vefatı beni o kadar üzdü ki rahmetli babamın vefatına bu kadar üzülmemiştim. Allah gani gani rahmet etsin. Çok güzel bir takvası vardı. İşyerimdeki aynaya ayet ve hadisleri asar, ezberlemeye çalışırdı. Ekonomik olarak durumu düşük olmasına rağmen infak eder, sürekli Yüce Allah’a şükrederdi. “Ne kadar şükretsek azdır.” derdi.”
İSLAMİ ÇALIŞMALARI
Bir yandan çalışıyor diğer yandan da ibadetlerini ve okumasını ihmal etmeyerek, İslami faaliyetlerine devam ediyordu. Kısa sürede kendisini geliştirip çevresiyle temasa geçti. İslami sohbetleri aksatmazdı. Sohbetlerde öğrendiklerini hayata tatbik ediyor, etrafına da yansıtıyordu. Gün geçtikçe daha çok sorumluluk aldı. Bazen akrabalarına yemek hazırlatıp, bir Müslüman’ın nasıl yaşaması gerektiği hususunu onlara hatırlatmaya çalışırdı. Genellikle çocuk ve gençlerden oluşan gruplar oluşturarak, onlarla düzenli bir şekilde sohbet etmeye başladı. Çevre köylere gider oradaki insanları ziyaret ederdi. Bu ihlâslı çalışma semeresiz kalmıyor, birçok kişinin sevgisini kazanıyordu. Uzak-yakın demeden programlara katılıyor, etkinliklere davet ediyor, organizatörlük yapıyor, gazete, dergi, kitap ve cd’leri düzenli bir şekilde dağıtıyor ve bu uğurda eleştirilere kulak asmıyordu. Kendisi muhtaç olduğu halde cömertçe infak ediyordu. Hiçbir sıkıntısını dışarıya yansıtmıyordu. İstemekten hayâ eder, vermekten memnuniyet duyardı. Bütün hayırlarda en önde bulunurdu.
İBADETİ
Örnek bir davetçi olduğu gibi ihlâslı bir ibadet hayatına da sahipti. Camiyle iç içe bir yaşam tarzı vardı. Sabah namazı dâhil tüm namazlarını camide cemaatle kılmaya çalışırdı. Ayrıca gece namazlarını düzenli kılardı. Diğer nafile namazları kaçırmamaya gayret ederdi. Vefatından önce ki 5-6 yıl pazartesi ve perşembeleri oruç tuttu. Kur’an’sız bir gün bile geçirmiyordu. Kur’an’ı tecvidle okur, mealini takip ederdi. Yine her gün mutlaka kitaplardan bir bölüm okurdu. Nefsini her gün hesaba çeker ve gelecek için tefekkürde bulunurdu.
Bu anlamda kendisinin almış olduğu notları arasında bulunan bir pasajı buraya aktarıyoruz: “Müslüman şahısta toplumu, insanları umursamama ve nasihat etmeme diye bir duygu olmaması gerekir. Eğer umursamayanlardan ve nasihat etmeyenlerden olursak dualarımız da kabul olmaz. Allah korusun, İslam’dan yoksun, Allah’tan uzak toplumla beraber biz de helak oluruz. Bundan dolayı elimizden geldiğince İslam’ı anlatmalı ve öğrenerek topluma da öğretmeye çalışmalıyız. Kur’an-ı Kerim’e göre yürümek ve Allah Resulü’nün (a.s) sünnetine uyarak, hayatımıza tatbik ve nefis ile sürekli mücadele içinde olmamız gerekir.”
Dünyaya fazla meyletmemek için günlük ölüm rabıtası yapardı. Her sabah bunu yapardı. Bazen mezarlığı ziyaret eder, hatta mezarlar arasına uzanırdı.
DAVASI UĞRUNA AİLESİNİ İHMAL EDERDİ
Dava işlerinden dolayı ailesine fazla zaman ayıramazdı. Ancak bu ailesine karşı ilgisiz olduğu anlamına gelmez. Aksine çocuklarını çok sever onlara şefkat gösterirdi. Ancak birçok davetçi gibi o da davaya yetişeceğim diye eşine ve çocuklarına fazla zaman ayıramazdı. Eğer gece vakitlerinde kendisi aransa ve bir iş verilse, hemen giyinir ve evden dışarı çıkardı. İşini yapar ve dönerdi.
Onun için tereddütsüz şöyle denilebilir: Çocukluğunu yaşamamış, gençliğini feda etmiş bir dava adamıydı. 26 yıllık ömründe belki geriye maddi bir şey bırakmamış olabilir. Ama bu kısa ömre birçok fethedilmiş kalp sığdırdı.
Vefatı dava arkadaşlarını çok ağır bir yükümlülük altına koydu. Acaba O’nun bu mümtaz şahsiyetine yakışır bir hayat devam ettirebilecekler miydi? Bıraktığı ağır yükü kaldırabilecekler miydi?
31 Ağustos 2012 tarihinde, henüz 26 yaşında iken amel dolu bir hayatla Rabbi’ne kavuştu. Geriye güzel ahlakı, daimi bir cehd ve gayreti, kayıtsız şartsız teslimiyeti kaldı. Hiç boş gezmeyen, görüldükçe hizmeti hatırlatan, her zaman elinde bir şey taşıyan (Özellikle kitap) misvaksız kalmayan, güzel koku sürünen, takkesiz ve tespihsiz dolaşmayan, gümüş yüzük takan, daim yanında bıçak bulunduran sünnet ehli biriydi İrşad.
Kendine bir ev inşa etmeye çalıştı ama yarıda bırakarak Allah’a yürüdü. Anne ve babası sabır sabır dedi. Genç eşi davasına sarılarak O’nun dava mirasını sürdürmeye çalışıyor. Gözleri hep O’nu arayan Vahdet ve Muhhamed ile vefatında henüz doğmayan Raşide’yi yadigâr bıraktı.
Vefatının birinci yılında dava kardeşleri O’nu rahmet ve minnetle anıyorlar. Ruhu şad olsun.