Pazar günü sandık başına metanetle giden yaşlıca, tertemiz insanlar gördüm, duayla oylarını kullanmaya gidiyorlardı.
İstanbul Belediyesi, en azından Kadir Topbaş’ın son döneminden itibaren halktan tamamen kopmuştu. Büyük projeler üretiyor ama o projeleri halkın başına kakıyordu hem halka dönük hiçbir icraat üretmiyordu. Belediye herhangi bir işiniz düştüğünde bir zamanların belediyelerinde görülen bütün olumsuzluklarla karşılaşıyordunuz. Nerede bir olumsuzluk varsa halka karşı destekleniyordu.
Sandığa metanetle giden o insanlar, büyük resme bakıyorlar; oylarını inandıklarını desteklemek için kullanıyorlardı.
Onların tam karşısında ise kendisine yapılan her tür hizmeti ihanet gibi anlatan bir kitle vardı. Onlar da büyük resme bakıyorlardı. Meseleyi İslam-Batılı yaşam tarzı mecrasına çekiyor ve kendilerince dindarları devirmek için bütün hırsları ile çalışıyorlardı.
Ancak CHP adayını destekleyen sadece o Batılı ideoloji ve yaşam hırslıları değildi. CHP seçmenlerinin neredeyse yüzde kırkı, farklı sebeplerle büyük resme bakan türdendi.
CHP’ye oy verenlerin yüzde on beşe yakını ise teferruatçılardır. Her tür uzak görüşlülükten uzak, bir noktaya odaklanmış ve bir türlü teferruat ötesine geçmeyen ezici çoğunluğu kendini İslamcı gören, muhafazakâr, milliyetçi vs kişiler…
Onlar, AK Parti’ye kızmışlardı veya farklı sebeplerle İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’ne kızgınlardı. Söyledikleri sebeplerin bir kısmı nispeten ciddi, diğer kısmı bir o kadar basitti.
Seçimin sonucunu bu yüzde on beşlik teferruatçılar belirledi. CHP’ye kendi kitlesi dışında seçimi kazandıran onlar oldu. Seçim daima, büyük resme bakanlarındır; teferruatçılar, sadece birer figürandırlar.
İslamcı, muhafazakâr, milliyetçi kesimden bu kadar büyük bir kitlenin seçimin figüranı hâline gelmiş olması ürkütücüdür.
Nedir sorun?
Büyük sorun AK Parti’nin iktidarda olduğu süre içinde büyük resme bakacak seçmen kitlesini büyütememesidir. Aksine devri boyunca o kitlenin küçülmesidir. AK Parti, yüzde ellilere yaklaşırken bile seçmenlerinin çoğu, büyük resme bakacak nitelikte olmadı, bireysel ve toplumsal maddi çıkar penceresinden yaklaştı; hizmete baktı, hizmete doyduğunda ise boşluğa düştü.
Büyük resme bakanlar, tercihlerinde üstün nitelikli seçmenlerdir. Üstün nitelikli seçmen kitlesi ancak üstün kadrolarla var olur ve her sahada en az bir toplum önderiyle ayakta durur, dinamizmini korur. Tercihinde çıkar gözetmediğine inanılan, iradesini satmayan, hür ve cesur toplum önderleri…
Kimi zaman bir mahalle imamıdır onlar, bir öğretmen, bir muhtar, bir işçi, bir pazarcı; kimi zaman bir gazeteci, bir iş adamı, belki de emekli bir asker… Bireysel hiçbir çıkar peşinde koşmadan, halka inandığı doğruları anlatırlar; halk da onların çıkardan uzak yaklaşımlarını ciddiye alır.
Ne yazık ki gelinen süreçte bu toplum önderliği tamamen tüketildi. Toplum, mahallede çıkara bulaşmamış tek kişinin kalmadığına dair bir kanaate vardı. Bunun için söz, kıymetini kaybetti. Tavsiyeler, AK Parti seçmeninin meselelere teferruattan ve çıkardan bakan kesimini etkilemedi, onların kendileriyle tam zıt bir dünyaya sahip bir partiye oy vermelerini engellemedi.
Seçmen, benzer bir partiye oy veriyorsa anlaşılır ama dünya görüşüne tam zıt bir partiye oy veriyorsa ortada bir travma vardır. Travmaların mühim bir kısmı ise sahipsiz bırakılmaktan, ihmalden çıkar.
Kadir Topbaş’ın son beş yılında belediyeye işi düşen herkes bir şekilde travma ile yüz yüze kalabiliyordu.
Çıkar taifesinin ne buluyorsa götürdüğüne dair söylem ise meseleye büyük resim değil, çıkar penceresinden bakanları adeta çıldırttı.
Hak adına en okkalı küfürleri ederken aslında bir tayin meselesine takıldığını ya da bir ihalenin kendisine değil, eski ortağına verildiğini anlayabiliyordunuz. İstediği haktan öte çoğu zaman, başkasının değil, bizzat kendisinin kayırılmasıydı. Tercihlerini çoğu zaman hak hukukla izaha büründürüp kutsallaştırmaya kalkışan o çıldırmış kesim, cezada sınır tanımadı.
Bugüne kadar bunlar üzerine yüzlerce roman yazılıp yüzlerce film çevrilmediyse bu sanatın tükenme noktasına gelmesinden kaynaklanıyor.
Neticede dünyalık için çatışanlar, pazar sabahı Sivas’tan otobüse binip İstanbul’a gelen seksenlik dede ve neneleri üzüp ağlattı.
HDP, CHP’ye vermiş; İyi Parti, ümmetin uluslar arası sisteme tercih edilmesine öfke duymuş, Karadenizlilik bir etnik kimlik gibi siyasi dayanışmaya dönüşmüş, bunların hepsi seçimlerin sonucu açısından anlattıklarımızın yanında solda sıfır kalır.
Genç ve dinamik toplum önderlerinin yetişmemesi, eski toplum önderlerinin “çıkara bulaşarak” toplum gözünde “kirlenmesi”, hak hukuk arayışını son dönemde tamamen elektronikleştirdi.
İstanbul’da seçmen iseniz en küçük bir sorununuzda başvuracağınız yer Beyaz Masa’dır. Son yıllarda komediye konu olacak kadar etkisiz bir Beyaz Masa… Orada çözemediğiniz her sorun için ise başvuracağınız yer CİMER’dir. Kurulduğu günlerde BİMER iken bin bir sorun çözen o CİMER de Beyaz Masa’dan bin beter…
Bu aşırı kurumsalcılık, elektronikçilik, iyi niyetle üretilen bu yapılar, toplumu insanî bir hak arayışından tamamen yoksun bıraktı.
Kime hangi derdi söylerseniz size elektronik ortamları adres olarak gösterdi, neticede insani bağlar tamamen koptu. Halk, çıkar söz konusu olmazsa siyasetçiyi tanımadı.
Kimse İstanbul’da AK Parti’nin ne il ne ilçe idarecilerini tanıyor. Tanıdıklarını da bin bir noktada itham ediyor. Belki öyledir ya da öyle değildir ama onlar, bütün mesailerini merkezle iletişimle harcadıklarından halkla hiç yüz yüze gelmediler ve zihinlere öyle yazıldılar. Halkın bu kadar ithamına konu olan kişilerin seçim boyunca halktan oy istememeleri de gayet tabiiydi. Bu yüzden AK Parti il ve ilçe teşkilatları sahada yoktular. Bugün hangi semt hangi sorunu yaşadı da AK Parti il ve ilçe teşkilatları şöyle bir geçmiş olsun, dediler. Hiç… Önceki yıl aşırı yağışlarla ilgili semtimizde öyle bir sorun yaşanmıştı, komşuluğumuza rağmen hiçbirini göremedik, tanıyamadık, şimdi nasıl gelip de oy istesinler?
İnsanî bağların kopuşundan en çok toplum önderliği zarar görür.
Eğer toplum, sabahleyin bağımsız haberleri Türkçe yayın yapan Amerikan kanalında arıyorsa, 1980’li yıllar gibi BBC, Sputnik, DW, Euronews sitelerinin peşine takılıyorsa ve bu yabancı medya furyasına her gün yenileri katılıyorsa bir çöküş problemi vardır.
Çıkara en uzak olması gereken yaşını başını almış dindar bir gazeteci için “O oğlunun şu çıkarının hatırına konuşuyor” deniyorsa…
Kürsüdeki salih görünümlü vaiz de aynı kategoride görülüyorsa…
Hatta çıkarla hiçbir ilişkisi olmamasına rağmen o vaiz genele katılıp öyle görülebiliyorsa toplum, artık sosyal medyaya, elektronik ortama bakar, algının peşine takılır.
Dikkat edilirse son süreçte dindar kesimin algı peşine hiç takılamayanları sosyal medyayı takip edemeyecek kadar yaşlı olan kesimleridir. Onlar cahil değil, aksine arif insanlardır. İrfan mirasımızdan yoksun kalmayanlardır.
Ne yazık ki o arifler azaldı! Toplumsal şuurumuz, şuur ehlimizin çıkar sofrası için didişmesinden dolayı alarm veriyor.
Şimdilik bununla yetinip inşaallah önümüzdeki günlerde, bu meselenin tesettürün yıpratılması ile ilgili kısımları üzerinde de duracağım…