Hala farkında değiliz; ama aile yapımız tarihinin en büyük, en kapsamlı ve bir o kadar da en hayâsız saldırısıyla karşı karşıyadır. Bu saldırıyı yapanlar İstanbul Sözleşmesini TBMM’den geçirip yasalaştırmakla, ilk hamlelerini başarı ile gerçekleştirdiler. Sıra bu yasayı uygulamaya gelmiştir. Görünen o ki, bu yasanın topluma kabul ettirilmesi pek de zor olmayacaktır. Çünkü hükümetin ilgili bakanlık ve kurumlarından KADEM, Kadın Dayanışma Vakfı, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve Türk Kadınlar Birliği gibi irili ufaklı sivil toplum kuruluşlarına kadar seferber olan yüzlerce resmi ve sivil kişi, kurum ve dernek var.
“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” adı altında varmak istedikleri hedef de oldukça açıktır: Ailesiz bir toplum oluşturmak… Haddizatında değerli ve dahi kutsal olan aileyi itibarsızlaştırmak yönündeki çabaları da bundandır. Dikkat edilirse, bir yandan aileyi bireysel özgürlüklerin önündeki engel olarak tanımlarken, bir yandan da zinayı, yani evlilik dışı ilişkileri, eşcinselliği ve eşcinsel evliliği özendiriyorlar ve hatta teşvik ediyorlar. Son yıllarda mahkeme salonlarının birbirine boşan ma davası açanların adeta istilasına uğramış olması da bundandır.
TBMM’nin kuruluşundan bugüne kadar çıkarılan yasalar incelenirse, Atatürk’ün yeni bir toplum oluşturmak adına gerçekleştirdiği devrimler ve çıkardığı yasalar da dâhil, hiçbirinin İstanbul Sözleşmesi kadar aile yapımızı tahrip edemediği görülecektir.
Ne yazık ki Müslümanlar olarak hala durumun vahametinin farkında değiliz. Gerçi hem hükümeti eleştiren ve hem de toplumu bu tehlikeye karşı uyaran Abdurrahman Dilipak, Ahmet Şimşirgil, Muharrem Balcı, Sema Maraşlı ve Yusuf Kaplan gibi şahsiyetler de var. Ancak bu tepkiler oldukça yetersizdir. Özellikle âlimlerimizin “doğrucu Davut olmak zamanı değil” gibi bahanelere sığınmadan ve dahi kınayıcıların kınamalarından da korkmadan İslam’ın bu konudaki hükümlerini yalın bir dil ile anlatmaları gerekir.
Bana öyle geliyor ki, İstanbul Sözleşmesi lehinde el kaldıran milletvekillerinin çoğu onu okumamışlardır. Eğer okuyup anladıkları halde el kaldırdılarsa, vay halimize! Yani bu demektir ki, başta Ak Parti olmak üzere TBMM’nin ezici çoğunluğu evlilik dışı ilişkileri, eşcinselliği ve eşcinsel evlilikleri onaylıyor. Hal ve hakikat böyle iken, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın İstanbul Sözleşmesi ile ilgili bir soruya, “nas değildir” şeklinde cevap vermesi gerçeğin hilafınadır. Çünkü kendisi de biliyor ki, çıkardıkları bu yasa yürürlükten kaldırılıncaya kadar nastır!
Zaten nas olduğu içindir ki, kendi hükümetinin direktifleri doğrultusunda TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu 3 Temmuz 2019’da toplandı ve kendi bünyesinde “İstanbul Sözleşmesi›nin Etkin Uygulanması ve İzlenmesi Alt Komisyonu” adında bir komisyon daha kurdu. Başkanlığına Ak Parti Milletvekili Hülya Nergis’in seçildiği bu komisyonun üyeleri de KADEM, Kadın Dayanışma Vakfı, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve Türk Kadınlar Birliği’dir.
Bu dernekleri aynı çatı altında gördüğümde, aklıma gelen ilk soru şu oldu: yöneticilerinin kendilerini Müslüman olarak tanımlayan KADEM ile yine yöneticilerinin kendilerini İslam’ın dışında konumlandırdıkları bu derneklerin üzerinde mutabık kaldıkları ve hayata geçirmek için birlikte cansiperane birlikte mücadele ettikleri şey nedir?
Üzülerek ifade edeyim ki, KADEM İstanbul Sözleşmesi bağlamında üslendiği rol veya kendisine biçilen rol itibariyle bir Truva Atı gibidir. Yine İstanbul Sözleşmesi bağlamında doğruları söylememekte ısrar etmesi ve kendisine yöneltilen sorulara cevap vermek yerine maksadını aşan bir üslup kullanması da bu endişemizi doğrular niteliktedir.
Evvela belirtelim ki, Cumhuriyet Tarihi boyunca İstanbul Sözleşmesi kadar toplumun değerlerini topyekûn hedef alan bir kanun çıkarılmamıştır. Öyleyse hiçbirimizin sözü eğip bükmeye ve hakikatin hilafına konuşmaya hakkımız yok. İster hükümet olsun ister KADEM veya başka kurum ve kişiler olsunlar, İstanbul Sözleşmesinden yana olmak, bu toplumun değerlerine karşı başlatılan topyekûn savaşın birer neferi olmayı da kabul etmektir!
Hükümet, KADEM ve bu yasaya hayat verenlere şu soruyu yöneltiyoruz: İstanbul Sözleşmesi zinayı, eşcinselliği ve eşcinsel evliliği meşru gördüğü, aileyi itibarsızlaştırıp aile-evlilik dışı üremeyi zımnen teşvik ettiği ve kısaca manevi ve milli değerlerimize karşı bir savaş ilanı olduğu halde bu yasayı cansiperane mücadele ile sahiplenmenizi iman ettiğiniz Kur’an’ın hangi hükümlerine borçlusunuz?