HABER MERKEZİ - Ramazan ayı denilince akla gelen ibadetlerden biri de itikâftır. Yapılması sünnet olan bu ibadeti Peygamber Efendimiz(sav) Medine'de hicretin ikinci yılında Ramazan orucunun farz kılınmasından itibaren ömrünün sonuna kadar her Ramazan ayının son on gününde itikâfa girmiş. İtikâf meşru bir ibadettir. Meşruiyeti kitap ve sünnetle sabittir. Kur'an-ı Kerim'de: "Mescitlerde itikâfa çekildiğiniz zaman kadınlarınıza yaklaşmayın" buyrulur.
İtikâf lügatte bir şeye devam etmek, insanın kendisini bir yerde alıkoyması, bir yere kapanıp ibadetle meşgul olması manasındadır. Dinimizdeki anlamı ise bir mescitte Allah'ın rızasını kazanmak için belli bir süre âdâb içerisinde bir müddet kalmaktır. İtikâf yapana Mutekif veya akif denir. İtikâf, Ramazan'ı Şerif'in son 10 gününü, kadınlar evde, erkekler mescitte, mescidin bir bölümünde veya mescit hükmünde olan bir yerde, ibadet ve itaatin dışında ihtiyacı olan yeme içme ve abdestin dışında tamamen kendisini diğer dünyalık meşgalelerden uzak tutmaktır. İtikâf, Kadir Gecesi de bu son on günde olduğu için daha evladır. Peygamber efendimiz son on gününü sürekli ibadetle geçirirdi.
İtikâfta öncelikle farz ibadetler yapılır. Kur'an-ı Kerim bolca okunup, tezbihat ve tefekkür ile meşgul olunur. Müslüman'ın hayatında itikâf çok önemlidir. Bir beldede eğer itikâfa giren yok ise o beldenin bütün halkı bundan mesul olur. İtikâf dünya ile bağlantıyı kesmek, daha doğrusu dünyevi işlere önem vermemektir. Allah ile kul arasında manevi hava oluşturmak. Nefsini ıslah etmek, tefekkür etmek, kalbin temizlenmesi, Kuran'ın bol okunması, ibadette bulunması insanın manevi dünyasında inkılâpların meydana getirmesine neden olur.
İtikâfın Kısımları ve Zamanı
İtikâf; vacip, sünnet ve müstehap olmak üzere üç kısma ayrılır. Zaman zaman itikâfa girmek ise müstehaptır. Vacip olan itikâfta oruç şarttır. Bu nedenle nezredilen itikâf bir günden az olamaz. Sünnet olan itikâf Ramazan'da olduğu için zaten oruçludur. Müstehap olan itikâfa gelince, onun muayyen bir müddeti yoktur, kısa bir an için de olabilir. Hatta mescide giren kimse çıkıncaya kadar itikâfa niyet ederse orada kaldığı müddetçe itikâfta sayılır, itikâf sevabı alır.
Vacip ve müstehap olan itikâflar için muayyen bir zaman yoktur. Vacip olan itikâfı adağı yerine gelince yapar. Müstehap olan itikâfı ise istediği zaman yapar. Sünnet olan itikâfın ise ramazanın yirmisinde başlayıp sonuna kadar devam ettiği için zamanı muayyendir, belirlidir. Ayrıca vacip olan itikâf bir günden az olamaz. Müstehap olan itikâf her vakitte olabildiği gibi, istediği kadar da yapabilir.
İtikâfa giren kimse bulunduğu mescitten ancak şer'î, tabii ve zarurî bir ihtiyacı için dışarı çıkabilir. Böyle bir ihtiyacı olmadan mescitten çıkarsa itikâfı bozulur.
Bulunduğu mescide cuma kılınmıyorsa cuma namazını kılmak için başka bir mescide gitmesi şer'i bir ihtiyaçtır. Tuvaleti için dışarı çıkması tabi bir ihtiyaçtır. Bulunduğu mescitten zorla çıkarılması, ya da kendi ve eşyasından korkması sebebiyle başka bir mescide gitmesi de zaruri bir ihtiyaçtır.
Peygamber Efendimiz ve İtikâf
Peygamber efendimiz Medine'de hicretin ikinci yılında ramazan orucunun farz kılınmasından itibaren ömrünün sonuna kadar her Ramazan ayının son on gününde itikâfa girmiştir. Nitekim Hz. Aişe validemiz Peygamber Efendimizin itikafa girmesiyle ilgili şöyle demiştir: "Hz. Peygamber vefat edinceye kadar itikafa girer ve derdi ki: "Kadir gecesini ramazanın son on gününde arayın." Hz. Peygamberden sonra zevceleri de itikâfa girdi.
Peygamber Efendimize Medine hayatı boyunca on sene müddetle hizmet eden ve Peygamber efendimizden en çok hadis rivayet edenlerden biri olan Enes b. Mâlik ile ashabın en güzel Kur'an okuyanlarından biri olan Übey b. Ka'b ise Peygamber Efendimizin itikâfları ile ilgili şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: "Resûlullah (sas) Ramazanın son on gününde itikâfa girerdi. Fakat bir sene (seferde olduğu için) itikâfa giremedi. Ertesi sene 20 gün itikâfa girdi."
İtikâf ibadeti sadece Ümmet-i Muhammed'e has hususiyetlerinden değildir. Allah Teâlâ Kur'ân-ı Kerim'de: "İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, itikafa girenler rükû ve secde edenler için evimi (Kabe'yi) temizleyin, diye emretmiştir." buyurur. Bu ayet-i kerime ile Hz. Zekeriya ve Meryem kıssaları hakkındaki ayet-i kerimelerden itikâf ibadetinin önceki Peygamberlerin dinlerinde de olduğunu görüyoruz.
İtikâf Faziletli Bir İbadettir
Tabiinin büyük âlimlerinden İbn Şihâb ez-Zührî'nin (Ö.124/742) ifade ettiğine göre itikaf amellerin en şereflisidir. Çünkü itikâfa giren kimse geçici bir zaman için de olsa dünya meşgalelerinden uzaklaşır, kendini tamamen Allah'a verir, Oruçlu olur. Mescitte namazı beklemekte olduğu için daima namaz kılıyormuş gibi sevap alır. Vaktini ibadet ve taatla, Allah'ı zikrederek, Kur'an-ı Kerim okuyarak ve benzeri faydalı şeylerle geçirir. Lüzumsuz, dünya ve ahireti için faydasız şeylerden uzak durur.
İtikâfın Şartları
Diğer ibadetlerin olduğu gibi itikâfın da birtakım şartları vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1-İtikâfa niyet edilmiş olmalıdır. Buna göre niyetsiz olarak yapılan bir İtikâf geçerli değildir. Niyet etmeksizin camide beklemek itikâf yerine geçmez. Çünkü bunun bir ibadet olabilmesi niyete bağlıdır.
2-İtikâf yapan, Müslüman, akıllı ve temiz bulunmalıdır. Onun için Müslüman olmayanın, delinin, cünübün ve temiz bulunmayanın itikâfı olmaz
3- Erkeğin beş vakit cemaatle namaz kılınan mescitte itikâfa girmesi. İtikâfın en faziletlisi Mescid-i Haram'da, sonra Mescid-i Nebevî'de, sonra Mescid-i Aksâ'da olandır. Diğer mescitlerdeki fazilet cemaatin çokluğuna göre değişir.
4- İtikâf, mescitte veya o hükümdeki bir yerde yapılmalıdır. Şöyle ki: İçinde cemaatle namaz kılınan herhangi bir mescitte İtikâf yapılabilir. Büyük camilerde yapılması daha faziletlidir. Kadınlar da kendi evlerinde mescit edinilen veya mescit olarak ayıracakları bir odada itikâf da bulunurlar. Buraları onların hakkında birer mescit sayılır. Kadınların dışarıdaki mescitlerde itikâf etmeleri caiz ise de, kerahetten kurtulamaz. Kadınların kendi evlerinde namaz kılmaları, mescitlerde namaz kılmalarında daha faziletli olduğu gibi evlerinde itikâfları da her türlü fitne ve fesat düşüncesinden beri olacağı cihetle mescitlerde itikâf da bulunmalarından daha faziletlidir.
5- Vacip olan bir itikâf da, itikâf yapan oruçlu bulunmalıdır. Bu halde orucun yanılarak bozulması itikâfa zarar vermez. Diğer itikâflar için oruç şart değildir. Çünkü onlar için bir müddet yoktur. Öyle ki camiden bir iki saat içinde çıkıncaya kadar itikâfa niyet edilmesi de sahihtir. (Şafiî'lere göre, vacip bir itikâf da oruç şart değildir)
Rüknü, Hükmü, Adabı
İtikâfın rüknü: Belirli bir mescitte beklemektir.
İtikâfın hükmü: Sevap elde etmektir.
İtikâfın âdâbı: İtikaf'da hayır söylemek, sünnet olan itikafa geciktirmeden Ramazan'ın son on gününde girmek, itikafa girmek için mescidin en faziletlisini veya en çok cemaat olanını seçmek, Allah'ı zikretmeye, Kur'an-ı Kerim tilavetine, hadis ve siyer gibi faydalı şeyler okumaya devam etmek.
Siyer-i Nebiden Bir Hatıra
Peygamber Efendimizin itikâfı ile ilgili Hz. Safiyye validemizin naklettiği Asr-ı saadetten bir hatırayı kaydetmek istiyoruz. Hz. Safiyye validemiz şöyle anlatıyor: "Hz. Peygamber mescitte itikâfta iken bir gece ziyaret maksadıyla yanına gittim. Bir müddet kendisiyle konuştuk. Sonra geri dönmek üzere kalktım. O da beni evime getirmek için benimle beraber kalktı. Hz. Safiyye'nin evi Üsema b. Zeyd'in arsasında idi. Ensardan iki kişi oradan geçiyordu. Resûlullah (s.a.s.)'i görünce süratlendiler. Resûlullah (sas) 'Yavaş olunuz, yanımdaki eşim Huyey'in kızı Safiyye'dir' dedi. Onlar: "Sübhânellâh! Yâ Resûlellah, bu da ne demek. 'Biz sizden şüphe mi ediyoruz" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.): 'Şüphesiz şeytan insanın damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşır. Ben onun, sizin kalbinize bir kötülük atmasından korkarım' buyurmuştur.
Âlimler bu hadis-i şeriften itikâfla ilgili bazı hükümler çıkarmışlardır. Şöyle ki,
mescitte itikâfa girmiş olanı gece ve gündüz eşinin ve diğerlerinin ziyaret etmesi caizdir.
İtikâfta olanın ziyaretçilerle konuşması, onları uğurlaması gibi mubah olan işlerle uğraşması caizdir.
İnsanların sû-i zanna götürecek durumlardan kaçınılmalıdır. (Veysi Çetik - İLKHA)