Genel seçimlere 6 ay kadar bir zaman kaldı.
Seçimler üzerinden hem içerde hem de dışarda iç içe geçmiş hesaplar ile karşı karşıyayız.
Bir taraftan Hükümet ile Gülen Grubu arasındaki savaş birçok farklı cephede devam ederken öte taraftan uluslararası birçok güç kendi çıkarlarını göz önünde bulundurarak hangi ata oynaması gerektiğine karar vermeye çalışıyor.
Avrupa Birliği sürecinden umduğu sonucun çıkmayacağını anlayan Türkiye bir süredir Şangay Beşlisine yaklaşma çabasındaydı. Çin ile yürütülen uzun menzilli füze pazarlığı Batı'ya verilen ilk ciddi mesajdı aslında. Rusya'nın küresel bir müdahale ile krize sokulması sonrası Türkiye'ye yanaşmak zorunda kalması ise Avrupa ve Amerika için hesap edilmemiş bir ayrıntıydı.
Ak Parti hükümetinin Haziran 2015 seçimlerinde Anayasa değişikliği yapacak seviyede oy alma ve bu şekilde en önemli yapısal değişiklikle “Başkanlık sistemine geçme” gibi bir hedefinin olduğu herkesin malumudur. Tabii bunun için kendi yapacaklarının yanı sıra muhalif parti ve yapıların çelmelerini önceden görme ve bundan zarar görmeme çabasına girişmesi gerekir.
Anayasa Mahkemesi üzerinden yürütülen polemikler ve seçim sisteminin değiştirilmesi çabaları karşısında hükümetin gardını aldığı ve bundan pek zarar görmeyeceği anlaşıldı.
Ana muhalefet CHP'nin durumu pek parlak görünmüyor.
Emine Ülker Tarhan'ın istifasıyla bir dalganın oluşmasını bekleyenlerin dediği olmadı ama Kılıçdaroğlu ekibi ihraç ve benzeri operasyonlarla ulusalcı kesimin etkinliğini iyice azalttı. Tabii bu arada hangi oranda eriyeceği ya da yükseleceği de ancak bir seçimle ortaya çıkacak.
Seçime parti olarak girme kararı alan HDP'nin tavrı da birçok kimseyi şaşırttı sanırım.
Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra böyle bir düşünceye sahip olacakları aslında beklenen bir şeydi.
Ama ortada matematiği pek hesaba katmayan birilerinin olduğu veya farklı hesapların varlığı söz konusu.
30 Mart yerel seçimlerinde HDP ve BDP'nin toplam oy oranı 6,1'di.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Demirtaş'ın oy oranı 9,7 çıktı.
30 Martta oy kullanan yaklaşık 6 milyon kişi oy kullanmadı.
E. İhsanoğlu'nun muhafazakâr olarak bilinen kimliğinden dolayı bazı oylar Demirtaş'a gitti.
9,7'nin en önemli iki sebebi bunlar sayılabilir.
Buna göre HDP parti olarak barajı geçebilmek için yaklaşık 2 milyon fazla oy alması gerekir.
Radikal solun tüm bileşenleriyle beraber HDP'ye oy vermesi durumunda gelecek oy miktarı 100-150 bin arasıdır.
Kürt bölgelerinde zaten baskı, yıldırma ve hilelerle alabileceği maksimum oyu alıyor ki, bunun biraz daha artması da çok fazla etki etmeyecek.
O zaman HDP'nin hesabı ne?
Kanaatimce ortada iki hesap var.
Hesaplardan biri HDP-PKK'nin hesabıdır ki, yönünü daha çok batı illerine çevirecek.
İstanbul, İzmir, Adana, Mersin gibi yerlerde çalışmalarını artıracak.
Çalışma dedikse bildiğiniz seçim çalışmaları değil!
Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı yerleşim yerlerinde Hakkâri, Şırnak, Mardin gibi yerlerde uyguladığı yöntemleri devreye sokacak. Bu da beraberinde seçim sürecinde şiddetin Kürtlerin yaşadığı hemen her yere taşınması anlamına geliyor.
Aldığı oy oranının halen daha Kürtlerin toplam oy oranının % 25'i seviyelerinde kalması vahşi kapitalizmin çoğunlukçu seçim sistemine göre bile temsiliyeti sağlamadığı ortadadır.
Ki aldığı oy oranının ne kadarının gerçekten özgür irade ile verilmiş olduğu konusunda ciddi kuşkular ortada iken…
Aynı baskı mekanizmaları ile birebir takip ve tehdit ile oylarını artırmak isteyecektir.
Bu arada hiç hesapta yok iken CHP-HDP ittifakı da son anda gündeme gelse kimse şaşırmasın. Özellikle CHP'deki ulusalcı tasfiyesinin böyle bir ittifaka kapı açma amacı olabilir.
Bir de diğer hesap var.
HDP içerisindeki istihbaratın partiyi tek başına seçime girmeye yönlendirdiği iddiası ki, hiç de yabana atılır bir şey değil.
HDP'nin barajı aşacağına inandırılarak seçime sokulması, ardından baraja takılınca Ak Partiye gidecek vekillerle Anayasa değiştirilecek seviyeye ulaşılması ve böylece başkanlık sistemine geçilmesi…
Bu durumda meclise giremeyen HDP'nin çeteleri sokağa sürmesi ve hükümetin masaya devirerek yeni bir çatışma süreci başlatması…
Tabii bunlar temenniler değil, öngörüler olarak görülmeli.
Bu arada halkın değer yargılarıyla barışık bir siyaset takip eden Hür Dava Partisi'nin mesajının halka tam olarak ulaştırılması çabasına da tanık olacağız.
Süreci takip etmeye devam edeceğiz inşallah.
Yaşanan sürecin Müslüman halkın dünya ve ahireti için hayırlı sonuçlar getirmesini dilerim.