Gündem Mısır`a yoğunlaşmışken böylesi bir meseleyi ele almak belki alakasız görünebilir. Ancak İhvan`a ve onların aziz şehidlerine sahip çıkmayı Kürt meselesine olan duyarsızlığa delil gösterip bunun üzerinden mütedeyyin Kürtleri hedef tahtasına oturtan zihniyetleri mahkûm etmeyi de önemsemek gerekir.
Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: İT(İttihat ve Terakki) ne kadar Türkçü ise, PKK de o kadar Kürtçüdür ya da BAAS o kadar Arapçıdır.
Gerek İT, gerek BAAS gerekse de PKK gibi yapılarda ideolojik yan, etnik yöne göre daha baskındır, hatta etnisite çoğu zaman ideolojiye kurban edilir.
İT`in ilk beş kurucusundan ikisinin Kürt (Dr.Abdullah Cevdet ve Dr.İshak Sükuti), diğerlerinin ise Türk bile olmadığını; PKK içindeki yönetici kadronun hatırı sayılır bir kısmının ise Türk ve Arap olduğunu not olarak düşelim.
Kurtuluş Savaşı`ndan hemen sonra İttihatçılıktan Kemalizme evrilen zihniyetin "Türkçü" yapısı ile Bolu`da, Düzce’de, Hendek’te, Yozgat`ta, Konya`da vs. on binlerce Türk`ü katlettiğini, Mişel Eflak`ın çocukları Saddam ve Hafız Fesad`ın "Arapçı" yapısı ile on binlerce Arap`ı yok ettiğini ve "Kürtçü" yapısı ile PKK`nin on binlerce Kürt`ü ortadan kaldırdığını, yakın tarih ve insanlık hafızası kaydetmiştir.
Bunu tersten okumak da mümkündür: Milyonlarca Türk, laik Türk devletine(!); Milyonlarca Arap, laik Arap devletlerine(!) ve yüz binlerce Kürt de aynı gerekçe ve saiklerle henüz devletleşmemiş laik Kürt örgütüne(!) isyan etmiştir.
Şimdilerde Rojava olarak tabir edilen Suriye Kürdistanı üzerinden HÜDA PAR başta olmak üzere mütedeyyin Kürtleri "Kürt Düşmanı" olarak ilan eden zihniyetin ana ve esas paradoksu budur.
Bu husus, 12 Eylül faşist cuntasının ürünü 82 anayasasına dayanan ve İtalya`dan alınan ceza hukuku ile hükmeden Türk mahkemelerinin, Türklerin canına okuyan kararlarını TÜRK MİLLETİ ADINA vermeleri kadar inandırıcılıktan uzak ve bir o kadar da trajikomiktir.
İsmet Özel`in "Elbet bir hinlik vardır seni sevişimde!" şiirindeki veciz manaya uyan bir şekilde, maceraperest İttihatçı Türklerin son kalıntıları Mihri Belliler`in, Yalçın Küçükler`in, Doğu Perinçekler`in bir dönem Bekaa`ya olan seyr ü seferlerini ve "A" protokolle ağırlanmalarını bunun üzerinden okumak gerekir.
Ziya Gökalp’ın Mustafa Kemal`e fikir babalığı yapması vakasını tersten hatırlatan epey miktardaki bilgi ve belgenin de çokça mevcut olduğunu söylemekle iktifa edelim.
Kürt halkının özgürlük mücadelesini verdiğini iddia eden örgütlere, bunun ancak bütün Kürtlerin en büyük ortak paydası olan İslam dini ve onun kutsal değerleriyle barışmakla mümkün olabileceğini samimiyetle hatırlatmak isterim.
Osmanlı idarecilerini dini yönlerinden dolayı Türk olarak kabul dahi etmeyen ulusalcı-İttihatçı Türk aydınlarının(!), zaman içinde Türkçülüğü bir truva atı olarak kullanıp pozitivist modernleşmeci bir anlayışı, ne tür jakoben yöntemlerle halka dayattığını, sonrasında ise nasıl burjuvalaşarak narsisleştiklerini ve halklarına ağır bedeller ödettiklerini tecrübelerle gördük, yaşadık. Bu meyanda, Etyen Mahçupyan da çok haklı olarak Taşnakların en ölümcül hatasının İttihatçıların "Hürriyet" yalanına kanarak onlara güvenmek olduğunu söyler. Ermeniler açısından bu samimi bir özeleştiridir.
Şimdi tarihi tekerrür ettirmek istemeyen ve Kürt halkının selametini gerçekten düşünen aklı başındaki her Kürt aydınına düşen görev, bu denenmiş ve ucuz politikaları tekrar ısıtıp servis etmeye çalışanlara karşı net bir tavır ortaya koymaktır.
Kürtlerin 90 yıldır gasp edilmiş hakları için meşru mücadeleyi, Allah`ın kevni bir ayetine sahip çıkmak olarak gören ve Kürt halkının diğer bütün halklar gibi eşit bir noktaya gelmesi gerektiğine parti programında yer vermiş bir yapıya "Kürt düşmanı" demenin Kürt halkı nezdinde bir karşılığı olmadığını, bunun sadece kirli ve karanlık mihrakların ekmeğine yağ sürmek olduğunu tarihi bir görev ve sorumluluk olarak hatırlatmak isterim. Siyasi rant uğruna Müslüman Kürt halkının huzuruna, umuduna ve hayallerine kast edecek adımlar atanları tarih ve elbette mazlum Kürt halkı affetmeyecektir.