İyiliklerimiz Allah`tan (Cc), Kötülüklerimiz İse Nefsimizdendir

Şeytan, insanların amellerini boşa çıkarmak, dünya ve ahirette kendilerini helake sürüklemek için dostları ile birlikte bütün şeytani hünerlerini ortaya koymaktan geri durmayacaktır. Şeytanın insanları saptırmak için ...

Şeytan, insanların amellerini boşa çıkarmak, dünya ve ahirette kendilerini helake sürüklemek için dostları ile birlikte bütün şeytani hünerlerini ortaya koymaktan geri durmayacaktır. Şeytanın insanları saptırmak için neler yaptığını Kur’an–ı Kerim’den biliyoruz. “(Şeytan): ‘Beni azdırman sebebiyle, onları(saptırmak) için senin dosdoğru yoluna oturacağım. Sonra gerçekten onlara önlerinden ve arkalarından, sağlarından ve sollarından yaklaşacağım. Onların çoğunu şükrediciler olarak bulamayacaksın’ dedi.” (A’raf: 16–17)


Şeytan ve dostlarının bütün Müslümanlara, özellikle de İslam davası uğrunda mücadele sahnesine çıkmış davetçi Müslümanlara karşı büyük kin ve öfkeye sahip olduğu kuşkusuzdur. Şeytan ve dostlarının çabalarını boşa çıkarmak, vesvese ve desiselerini etkisiz kılmak için çok uyanık olmak, ihlas ve takvadan ayrılmamak gerekir. Resulullah (sav)’ın sıklıkla tekrar ettiği şu duasını günlük virdimiz haline getirmeliyiz: “Vela hevle vela kuvvete illa billahi’l–aliyyi’l–azim.” Bu dua ve yakarış, hiçbir güç ve kuvvete sahip olmadığımız, iyilik yapma ve kötülükten uzak durma istidadını ortaya koyamayacağımız, yapmış olduğumuz iyiliklerin ve güzelliklerin asıl sahibinin de Allah (cc) olduğunun güzel bir itirafıdır. Şu ayet-i kerime de bu gerçeği teyit etmektedir: “Sana dokunan her iyilik Allah’tandır. Sana isabet eden her kötülük ise nefsindendir…” (Nisa: 79)

İslami mücadelede yaşanan safhalar ve bu safhalarda karşılaşılan imtihanlar, insanların gerçek durumunun ortaya çıkmasında adeta bir laboratuvar özelliği taşımaktadır. Mücadele yolunda büyük badireleri atlatan, tahammülü zor merhaleleri aşan insanların, bazen şeytan ve dostlarının önüne atmış olduğu küçücük bir şeye takıldığı ve onu aşamadığı görülür. Bazen de şeytan, sunî pohpohlamalarla insanların ayağını yerden kesip çok anlamsız havalara girmesini sağlar. Kişinin yapmış olduğu basit işleri bile, nefsinin azmasına ve Allah korusun amellerinin heba olmasına vesile yapabilir. İnsanlara, arkadaşlarına, kardeşlerine tepeden bakar, onları ve yaptıklarını beğenmez, kendi yaptığı ve söylediğini ise mutlak doğru kabul eder.

İslam’ın dava erlerinin sürekli olarak nefsin, şeytanın ve dostlarının düşmanlığına karşı uyanık olması ve asla gaflete düşmemesi gerekir. Yapmış olduğumuz işlerden ve sahip olduğumuz becerilerden dolayı havalara kapılma yerine, daha büyük, daha güzel ve daha faydalı işlere yoğunlaşmamız, Rabbimizi ve dolaysıyla Müslüman halkımızı razı etmek için büyük projeler geliştirip hayata geçirmenin gayreti içinde olmamız gerekir. Bütün amellerimizin temeline Allah (cc) rızasını koyup karşılığını sadece O’ndan beklememiz gerekir. Nefis ve şeytana aldanarak amellerimizin heba olmasına yol vermemeliyiz. Kibrin zerresini üzerinde taşıyanın cennetin kokusunu dahi alamayacağı, haberinin Resulullah (sav) tarafından verildiği unutulmamalıdır. Mütevazılığı ve ihlası elden bırakmamak gerekir. Ortaya koyduğumuz hayırlı işler ve projeler, mütevazılığımızı ve Rabbimize olan şükrümüzü daha bir artırmalıdır. Aksi halde, kendimize yazık etmiş ve –Allah korusun– dünya ve ahiretimizi heba etmiş oluruz.

Sahip olduğumuz bilgi, beceri, istidat ve maddi imkânlar şayet bizi böbürlenmeye ve kendimizi beğenmeye itiyorsa bilmemiz gerekir ki, başımızı ne kadar havalara kaldırırsak kaldıralım, Rabbimizin yaratmış olduğu dağlarla boy ölçüşemeyiz.

Sahih-i Müslim’de geçen uzun bir hadis-i şerifte üç kısım insandan ve onların işlemiş oldukları salih amellerden bahsedilmektedir. Bunlardan biri Allah (cc) yolunda şehit olmuş, diğeri Allah (cc) yolunda ilim tahsil etmiş, bir diğeri ise Allah (cc) yolunda infakta bulunmuştur. Ancak bunlar söz konusu amelleri Allah rızası için değil de kendi nefisleri için yaptıklarından işlemiş oldukları amellerden faydalanmaları bir yana, bu amellerin, onların yüzükoyun sürüklenip cehenneme atılmalarına sebep olduğu bildirilmektedir.

İnsanlardan, cinlerden ve hayvanlardan ordular teşkil edip rüzgârın sırtına binen ve daha birçok ilahi nimete maruz kalan Süleyman (a.s), akıllara durgunluk veren işleri karşısında mütevazılık örneği göstermiş ve en doğru olan anlayışı ortaya koymuştur. Süleyman (a.s), Allah (cc) davası yolunda çalışan bütün Müslümanlara örnek olacak bir kulluk bilinci ortaya koymuştur. Belkıs’ın tahtını bir göz kırpması süresinde önünde gören Süleyman (a.s), gerçekleşen büyük iş karşısında en küçük bir kibre kapılmamış, böbürlenip havalara girmemiştir. Aksine kendisine verilen bu imkânların, sadece bir imtihan vesilesi olduğu gerçeğini ikrar etmiştir. Bu vakıa Kur’an–ı Kerim’de şöyle geçmektedir: “Kitabın bilgisine sahip olan biri: ‘Gözünü açıp kapamadan ben onu Sana getiririm’ dedi. Süleyman, tahtı yanına yerleşivermiş görünce: ‘Bu, şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; fakat nankörlük eden bilsin ki Rabbim müstağnidir, kerem sahibidir’ dedi.” (Neml: 40)

Süleyman (a.s), Allah (cc)’a kulluk noktasında her bilinçli Müslümana takınması gereken doğru ve örnek tavrı ortaya koymuştur. Sahip olunan imkânlar, elde edilen başarılar ve ortaya konulan eserlerin imtihan vesilesi olduğu asla unutulmamalıdır. Allah (cc)’ın lütfettiği imkânlar, istidatlar ve elde edilen başarılar, Allah (c.c)’a şükür ve hamde vesile kılınırsa, sahip olunan imkânlar doğru istikamette değerlendirilmiş olur. Ancak nankörlük edilip nefislere de pay ayrılırsa, zarar edilmiş ve sahip olunan imkânlar doğru değerlendirilmemiş olur.

Yaptıklarını sadece Allah rızası için yapan ve sadece O’ndan karşılık bekleyen Müslümanlar, hep aziz olmuşlardır. Dünya ve ahirette gerçek mutluluğu yakalayacak olanlar da onlardır.

Allah (cc)’a olan kulluk bilincini göz önünde bulundurarak Allah (cc) yolunda, O’nun dini ve davası için mücadele veren Müslümanların, geçmişlerini ve şu anki durumlarını gözden geçirmeleri, doğru bir noktada olup olmadıklarını tespit edip durumlarını ıslah etmeleri gerekir. Yapmış olduğumuz amellerle nefse pay ayırmadan sadece Allah (cc) rızası doğrultusunda bir istikameti yakalamaya çalışmamız gerekir. Bu doğru istikameti yakalamak için ise kuşkusuz ihlas ve takvaya sarılıp gereğince amel etmemiz gerekir. Allah rızasına yönelmeyen, ihlas ve takvadan nasipsiz olup yaptıklarıyla böbürlenenlerin amelleri hep güdük kalacak, bereketsiz olacak ve nihayetinde zarar getirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Bu doğru istikameti yakalayıp onda sebat etmek için ferdi ve cemaatsel olarak birbirimize dini nasihatlerimizi esirgemememiz, birbirimize hayırda destek olmamız ve bu işte sabırlı ve azimli bir şekilde kararlılık göstermemiz gerekir.

Rabbimiz bizi razı olduğu hal üzere yaşatsın ve razı olduğu hal üzere ruhumuzu alsın.

Allah (cc)’a emanet olun.

Başyazı / İnzar Dergisi – Ekim 2012

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu
Kurban edilen hayvan kanının alna sürülmesi doğru mudur?
Namazda gözleri kapatmak mekruh mudur?