Şehirden gelen şahıs, dolap beygirinin boynundaki çanın ne işe yaradığını sorar çarıklı erkânına. Köylü, sorana “Eğer beygir durursa çan sesi duyulmaz, ben de gelir dürterim beygiri. “ diye cevap vermiş. Bu sözler üzerine şehirli uyanık şahıs; “Peki beygir hem yürümez hem de boynunu sallarsa ?” Köylü hiç tahayyülünden bile geçirmediği bu sual karşısında şu cevabı vermiş; “Bizim buralarda senin gibi akıllı beygirler bulunmaz.”
Şayet insanlar bir dolaba bağlı ise ama bu dolabın dönmesini istemiyor, hele hele güç ve kuvvetlerini bu yolda harcamak istemiyorlarsa, şehirli zevatın tavsiyesi üzerine hem durup hem de başlarını mı sallamak zorundalar? Şartlar ve yasalar akıllı beygirlere mi endeksli bir tarz ile yürürlüğe sunulur?
Müslümanlar asil bir hayatı umarken, asıl olanın köhnemiş bir yapıya yamalanarak değil, yama tutmayan yapının yerine, yepyeni bir yaşam tarzı geliştirerek yapılanmanın zaruret olduğunu bilerek ve isteyerek vaziyet almalıdır. Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım düsturu, destursuz Müslimlerin mürailiğinin tezahürü olsa gerek.
Sistemin içinde olmak, sistemin olmak kadar manidar iken çekilen tüm sıkıntı ve zorluklarımız şahsiyetimizin ne kadarını tavizkâr kılışımız ile ilgilidir. Şahsiyetimizi ne kadar muhafaza altına alırsak, sistemin bize yutturmaya çalıştığı dolmalar o kadar bizden uzak, o kadar kıymetsiz kalır. Şahsiyetimizden ne kadar sarf-ı nazar edersek, o kadar sistemin malı ve “işler tıkırında” diyen sistemin, meta olarak pazarladığı kâr hanesinin vitrindeki ürünü oluruz.
Hayatta, insan olmanın değeriyle yaşamaya çalışmak söz konusu ise, insanı değerli kılan onun neyi savunup, neyi savurduğu ile ilgilidir. Tufeyliler, asalaklar, hayatlarını hazırdan yiyerek idame ettirenler bilgiyi kıymetsiz addedip, cehlin cesareti ile ortamdan en büyük faydayı sağlayanlardır. Haksızlığın galip sayıldığı yerde kazanç sahipleri cehlin en büyük erdem olduğunu savunarak, bulundukları durumun devamı açısından bazı teminatlara ihtiyaç duymuşlardır. Teminatınız cehliniz ise, alacağınız ücret hamakat ehli sayılışınızın huzur veren sürurudur.
Bu kadar izah erken yaşta evliliğe “tecavüz” deme mizahına fazla elbet. Tecavüz pankartı açanların ve çocuk koruma adı altında İslam'a öfke saçanların izahı mizah iken… Kalabalıklar, olaya örf ve modernizm şartlanmalarıyla bakıp önlerine konulan tatmin vasıtalarını önemsedikçe, sistemin değirmeni için gerekli suyu taşımış oluyorlar. Bazı aydınlar bu su taşıma işinde öyle sermest olmuşlar ki, öğütülmek için değirmene koşa koşa gidenlerden farkları kalmamış. Şevkle ve de gönüllüce.
Saldırganlar da başı dönmüş halde kustuklarından put yapıyor, helva kıvamında milletin sofrasına meze olsun diye sunuyor. Hem değişmez modern ilkeler, hem de halvette mideye inecek helvadan putlar, daha ne olsun?
Halka halka büyüyor helvanın talipleri, kalabalıklar içinde putuna dokundurtmuyor. Yanlışa dur demeye cüret edecek aklıselimler çok meşgul sanırım bu aralar. Hakikat kurban edilecekse edilsin, kusmukları helva kıvamında kutsal bir şehvetle tüketilsin, mağdurlar onlardan değil ne de olsa. Sapıkça istifade edenler, masumca bakacak erdeme sahip olmaları mümkün mü?
İlginç olan önceliğimiz halkımız derken dahi haklılığımızdan yola çıkıyorlar ve bu da şaşırtmıyor bizi artık.
Bir kadın ağlarken arkasında ağlayan bir toplumu göremeyecek kadar haklılar halklı'lar…