Girişi iki soru ile yapalım:
Kişilerin kasıtlı ihmalleri ile meydana gelen trafik olayları da birer cinayet değil mi? Parlamento ve diğer ilgili kurumlar da bu trafik cinayetlerinin suç ortakları değil mi?
Dikkat ettiyseniz, trafik kazası veya trafik canavarı yerine, “trafik cinayeti” diyoruz. Çünkü trafikteki olayların büyük çoğunluğu faillerin ihtiyari tercihidir. İhtiyari tercihin diğer adı da öldürmeye ve-veya yaralamaya kastetmektir.
Toplum olarak kanıksadığımız için farkında değiliz, ama trafikteki olayların büyük çoğunluğu cinayettir. Fakat biz hala trafikteki cinayetleri de tıpkı son zamanlarda gündemimize giren kadın cinayetleri gibi gündemimize almış ve karşı mücadele geliştirmiş değiliz. Bu nedenledir ki, ya trafik cinayetinin veya kadın cinayetinin yahut her ikisinin yaşanmadığı bir günümüz yok. Her ikisi de haksız yere canımızı alıyor. Buna rağmen ne tepkilerimiz ve ne de yasalar hala yeterli değildir. Trafikteki cinayetleri de neredeyse cinayetten saymıyoruz.
Çeşitli kazaları hayatımızın her alanında yaşıyoruz. Ancak yaşadığımız bir olayın gerçekten kaza mı veya cinayet mi olduğuna bakmamız gerekir.
Özellikle trafikteki bir olayın kaza mı, yoksa cinayet mi olduğunu aklı başında olan her yetişkin bilir. Bunun için kazanın nedenlerini öğrenmek yeterlidir.
Örneğin, aracı içkili, uyuşturuculu ve uykulu kullanan kişi, kaza yaptığında, sorumludur. Kastın %100 olduğu böyle bir olaya kaza mı demek doğrudur, yoksa cinayet mi?
Trafik olaylarının ülkelere dağılımlarını ve bu olayların meydana geliş nedenlerini incelediğimizde, trafik kazalarının en az yaşandığı ülkelerde bile, bu kazaların çoğu cinayet kategorisindedir. Çünkü kasıt var. Örneğin, bir kişi içkili iken tartıştığı arkadaşını yaraladığında veya öldürdüğünde cinayetle suçlanıp cezalandırılıyor. Fakat diğer yandan bir kişi içkili iken veya freninin tutmadığını bile bile direksiyonun başına geçiyor ve %100 suçlu olduğu bir kazaya yol açıyor. Kanunlar ve dahi toplumumuz bu her iki olayı da mı cinayet olarak değerlendiriyor yoksa sadece ikincisini mi?
AB ülkelerindeki trafik kazaları ile Türkiye'ninkini karşılaştırdığımızda, kendimize ne kadarlık bir değer verdiğimiz de ortaya çıkıyor.
2017 yılında Türkiye'de 3 bin 530 ve 2016 yılında AB ülkelerinde 25 bin 500 kişi trafik kazalarında ölmüştür. Türkiye'nin nüfusu 80 milyon ve AB'ninki 511 milyon. Bir örnek daha verelim; 2017'de Almanya'daki trafik kazalarında 3 bin 177 kişi ölmüştür. Almanya'nın nüfusu bizimkinden fazla ama bizim ölenlerimiz onlarınkinden daha fazla. Bu kanlı tablolardan hareketle Türkiye için “ucuz canlar ülkesi” demek yanlış mı olur?
Trafik cinayetlerini önlemek sadece trafik polislerinin de işi değil. Yasaların da caydırıcı olması gerekiyor. Bu da yeterli değil, vatandaşından parlamentosuna ve Cumhurbaşkanına kadar hepimiz kendi bilgimiz, gücümüz ve yetkimiz dâhilinde hayatımızı tehdit eden bu canilere karşı mücadele etmeliyiz. Aksi halde kendi bilgimiz, gücümüz ve yetkimiz oranında bu cinayetlere ortak olduğumuzu unutmayalım.
Trafik polisi olmayabiliriz, ama artık hayatımızın bir parçası olan cep telefonu gibi medya araçlarıyla da olsa trafik canilerine karşı mücadele edebiliriz.