İstanbul Sözleşmesinin iptalini duyunca solcusuyla, Kemalistiyle, liberaliyle tüm feministler meydanlara döküldü. Alınan kararı protesto ediyor, parmak sallaya sallaya, tehdit yağdırarak “Bu sözleşmeyi iptal ettirmeyeceğiz” diyorlar. İstanbul Sözleşmesi kadını şiddetten koruyormuş, tam olarak uygulansa hiç şiddet olmayacakmış. Toplumsal cinsiyet eşitliği tam olarak uygulansa şiddet bitecekmiş. Tabi bu iddiaların geçersiz olduğunun en iyi ispatı 2011-2020 arası kadına yönelik şiddetin seneden seneye arttığını gösteren istatistikler. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki iddialarına gelince TCE politikalarının en etkin uygulandığı İzlanda, İsveç, Norveç, Danimarka gibi Ülkelerde cinsel suçlar ve şiddetteki artış da bu iddialarını çürütüyor. Ülkedeki feministler yürüttükleri kirli algılarla, merdiven altı hazırladıkları istatistiklerle şimdiye kadar Siyaset ve hukuk üzerinde ciddi bir baskı oluşturdular. Bakalım bundan sonrası nasıl olacak?
Gelelim onların kadın konusundaki samimiyetlerine... Sözde kadını yücelten bu kesimler içinde siyasette en aktif olan HDP ve ona bağlı olan kadın denekleri. Kadına yönelik bir şiddet veya cinayet olayı gerçekleştiğinde en fazla onlar sesini çıkartıyor, hükümetin izlediği politikaları eleştiriyor, onların muhafazakar zihniyetini suçluyorlar. Her fırsatta namusu, aileyi, babayı, erkek kardeşi, kocayı, nikahı hedef alıyorlar. Şiddet ve cinayetleri erkek egemen zihniyetle açıklıyorlar. Bu zihniyetin gelenek, din kaynaklı olduğunu her fırsatta ifade ederek dinin şiddet, cinayet ve istismarın kaynağı olduğu yolunda bir algı yürütüyorlar. Tabi bizim yeşil feministler de bu iddiaları çürütmek için İslam’da erkekle kadının eşit olduğunu ispat etme adına erkeğe yüklenen kavvamlığı inkara kadar işi götürüyorlar. Her defasında karşı cenahın iddialarına karşı pozisyon alma derdinden aile ve kadın konusunda somut bir adım atamıyorlar.
HDP kadın vekilleri ve ona bağlı olan feminist derneklere sormak lazım. Hadi siz kendinizi inanç ve geleneğe karşı konumlandırıyorsunuz. Şiddeti bu değerlerle özdeşleştiriyorsunuz. Peki, sizin kadın-erkek eşitliğini savunan cenahın uyguladığı şiddeti ve cinsel saldırıyı hangi zihniyetle açıklayacaksınız?
Geçenlerde HDP milletvekili Mensur Işık karısına fiziksel şiddet uygulamış, acıdan inleyen kadını sabaha kadar kilitlemiş, en son tanınmamak için uzaktaki bir hastaneye götürmüş. Karısının beyanına göre evlilik süresi boyunca devamlı hakarete ve tehdite maruz kalıyormuş, beş aydır da başka kadınla aldatılıyormuş. Olayın basına çıkmasının ardından kadına yapılan baskı ve tehditler sonucunda ifadesi zorla değiştirildi. Geçenlerde TBMM’de masalara vurarak kadına şiddeti protesto eden HDP ve CHP cenahından ses yok. İşte adliye önlerinde sözde şiddet mağduru kadınlar için pankart açıp bekleyen, hukuka baskı yapan cenahın arka kara yüzü… Kadına verdikleri değer…
Bir olay da Mardin Milletvekili Tuma Çelik’in tecavüz olayı. Tecavüze uğrayan Kadın HDP Vekillerine konuyu anlatmış, onlar ise olayı kapatmasını söylemişler. “Kadına şiddete, istismara hayır” diye meydanlarda bağırmaya devam eden kadın dernekleri kendisini tehdit etmiş. Çocuklarıyla korkutulmuş. Uğradığı cinsel saldırı yüzünden 27 yıllık yuvasını dağılmış, istemeyerek ağlaya ağlaya boşanmak zorunda kalmış. Anlattıklarından cinsel şiddete uğradığından bu yana ne kadar büyük bir ızdırap ve keder içinde olduğu anlaşılıyor. Her fırsatta kadınlara bizi arayın, size yardımcı olalım diyen Feministlerin başı Canan Güllü ortalarda yok.
Cinsel saldırıya uğrayan kadın, Tuma Çelik için “Sen benim onurlu yaşamımın, tertemiz ailemin tek bir günü, tek bir anı etmezsin” diyor. Aileye ne kadar kıymet biçilse az gelir. Her ne kadar değerden düşürücü bir propaganda yürütülse de yuvası zorla yıkılanlar, parçalananlar ya da gurbete gidenler daha iyi anlarlar değerini. Dağılmış bir yuvanın oluşturduğu boşluğu hiçbir şey dolduramaz. Bunun en acı örneğini genç evlilik mağdurlarının ve bu cinsel saldırıya uğrayan bu kadının yakarışında görüyoruz.
İşte HDP ve diğer türevlerinin kadınlara reva gördükleri hayat… Nikahsızlık, ailesizlik, serbest cinsellik, yani ortalık malı olmak… Kadını cinsel meta olarak gören bu zihniyet, tıpkı saldırıya uğrayan kadının da ifade ettiği gibi kadın üzerinden barbaca, sadistçe duygularını tatmin etmeyi istiyor. Dağa kaçırdıkları kızlar konusunda anlatılanlar da bunu gösteriyor. Kadınları kendi zihniyetlerine uygun bir hayata hazırlamak için hayâ, edep, iffet, namus duygularını hedef alıyor. 6284 sayılı kanun bu zihniyetle hazırlandı. Yasalar bir an önce kadınlara aşağılık bir hayatı reva görenlerin zihniyetinden bir an önce arındırılmalı.