Aile, bir toplumun sosyal gelişiminde başat bir rol üstlenir. Sosyalleşmenin ilk oluştuğu yer, kuşkusuz ailedir. Aile, bireyin ilk eğitim ve terbiye kurumudur. Sağlıklı nesiller ve ahlaklı bir toplum için aile vazgeçilemez ve ihmal edilemez bir olgudur. Aile, toplumsallığın en tatlı bir meyvesidir. Bu meyve, ayet ve hadislerin diliyle “Sevgi ve ülfet temeli üzerine kurulmuş, eşler paylaşım noktasında biri diğerinin açığını örten örtüler” olarak nitelenir.
Aile kurumu, Batı'da herc u merc edildi. Nikâhsız birleşmeler, babası belli olmayan çocuklar, modernlik ve özgürlük aldatmasıyla sosyal alanda köleleştirilen kadın… Batı'daki aile ve kadının içler acısı halinin sadece küçük bir fotoğrafıdır.
Batı toplumu, bireyselliği kutsarken bunu diğer toplumlara da enjekte etmek istiyor. İslam toplumları, Batı'nın çıkarları için yüzyıllardır bir laboratuvar işlevi görmektedir. Batı, ideolojik, siyasi, sosyal, ekonomik, askeri, ahlaki ve eğitsel her kazanım ve menfaati için Müslümanları bir kobay ve denek gibi görmüş/görmektedir. Maalesef vahyin rehberliğini terk eden bizler gönüllü bir şekilde Batı'nın kılavuzluğunu kabul etmişiz. Batı da bunu fırsat bilmiş, toplum ve bireyleri ‘madden, manen ve kişilik' olarak kendisinin istediği şekilde mankurtlaştırmıştır.
Türkiye'de son yıllarda aile kurumuna yönelik ciddi saldırı ve tazyikler var. Hükümet de bilerek veya bilmeyerek bu saldırı ve tazyiklerin değirmenine fazlasıyla su taşımaktadır. Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk'un, birkaç gün önce 6284 sayılı kanun kapsamında konuşurken ‘Kadına yönelik şiddette hiçbir delil olmasa da kadının beyanının doğru olacağı' yönündeki açıklaması bu bağlamda malumun ilanıydı.
Aileye ve topluma hizmet amaçlı bir bakanlığın ‘dindar nesil' vurgusu yapan bir Cumhurbaşkanına rağmen sadece Batı'nın ve feminist kokonaların hoşuna gidecek adımlar atması onarılmayacak yıkımlara açık bir davetiyedir. AK Parti'ye oy bile vermeyen üç beş feministi memnun etmek adına halka zulmetmek size dünyada hiçbir şey kazandırmayacak ve ahirette kaybettirecektir.
Aile ve Sosyal Hizmet Bakanı'nın son yaklaşımı toplumda şu kanaati oluşturmuştur:
Zehra Zümrüt Selçuk ve selefleri ya bu işten anlamamaktadır ya da birtakım modernist ve feminist çevrelerin etkisinde kalmaktadırlar. Evet, bir kadın mahkemeye gidip “Kocam beni dövüyor, beni itip kakıyor, bana şöyle davranıyor, böyle davranıyor…” derse erkeğin söz söyleme ve savunma hakkı olmayacak. Faraza böyle bir söz ve savunma hakkı verilse de kabul edilecek beyan kadının olacak! Bu çok büyük bir zulümdür. Peki, kadının yanılma, yalan söyleme, iftira atma, eşini zor durumda bırakma ve menfaat amaçlı kolluk kuvvetlerini ve mahkemeyi yanıltma ihtimali olmayacak mı?
Yusuf (a.s) kıssası bu bağlamda bin yıllar öncesinden bu trajik-komik uygulamanın nasıl sonuçlar verdiği noktasında önümüzde güçlü ilahi bir beyan olarak duruyor. Yusuf peygamber, bir iftiraya maruz kalmıştı ve ona iftira eden bir kadındı. O günün saray yetkilileri de tıpkı ‘Aile Bakanımızın' düşündüğü gibi kadının beyanını yeterli görüp Yusuf (a.s)'ı hemen zindana attırdı. Güya, saray erkânı Yusuf (a.s)'ı da dinledi ve onun haklı olduğuna karar verdi; ama Yusuf'un haklı olduğunu bile bile zindana gönderdiler ve ona zulmettiler. Şimdi aynı şey günümüz Türkiye'sinde yaşanıyor…
Kadınlar nafaka alabilmek ve rahat bir yaşam için eften püften meseleleri büyütüp boşanma davası açmıyorlar mı? Hatta sırf nafaka planı yapıp zengin bir eş bulup kısa bir süre sonra boşananlar olmuyor mu? Toplum bu gerçekleri görür ve bilirken hükümet, niçin aile kurumunun temeline dinamit olan uygulamalar için ısrarcı oluyor?
Kadına şiddet uygulayan erkeği bir tarafa bırakın eşine sesini yükselten bir kadına dahi, mahkeme yolu açan bir yasa aileyi ayakta tutan sevgi, sadakat ve anlayış gibi değerleri yok eder.
Kadına şiddet, elbette kabul edilemez; ama erkeğe zulüm de kabul edilemez. Kadına şiddet nasıl zulüm ise sadece kadının beyanı ile erkeği mahkûm etmek de erkeğe zulümdür. Bu kararı alanları, onaylayanları insafa, merhamete ve doğruya davet ediyoruz.
Bu toplumun mayası İslam'dır. Halkın sıkıntıları özü özümüze, değerleri değerlerimize uymayan Avrupa'dan aşırma yasalarla değil; ancak Kur'an ve sünnetle çözülür.