“Oğullarınızı kesen, kadınlarınızı hayatta bırakan ve böylece sizi azabın kötüsüne maruz bırakan Firavunun hanedanından sizi kurtardığımızı hatırlayın…”(Bakara:49). Ayeti kerime, Firavunun kadın ve erkek dengesiyle oynayarak nasıl toplumu ifsat ettiğini haber veriyor.
Oturmuş genel görüşe göre Firavun, beni israilin erkek çocuklarını öldürüyor, kız çocuklarını da hayatta bırakıyordu. Bir vecihten ayet bu anlama gelse de işin başka boyutları vardır.
Firavun, kadınları “istihya” ediyordu. Bunun iki anlamı var; birincisi kadınları hayatta bırakmak, ikincisi onlardan hayâlarını talep etmek. Esasen kesmek manasında olan Zebh de iki anlama geliyor; boğazlamak ve hadım yapmak. Yani firavun beni israile karşı acayip bir planı uygulamaya sokmuştu. Erkekleri etkisiz kılarak kadınları hayata sürdü. Ama bu, çok acı, çok büyük bir belaydı. Çünkü firavun kadınları hayata sürerek onlardan hayâlarını almıştı. Ya da onları hayâsızlaştırıp hayata sürmüştü. Onları başsız yani otoritesiz bırakmıştı. Allah’ın(c.c) buyurduğu gibi;“bu, sizin için büyük bir belaydı.”
Firavun, kadını evinden çıkarıp hayata sürmüştü. Onu hayâsızlaştırarak hayata sürmüş, hayata sürüp hayâsızlaştırmıştı. Erkekleri etkisizleştirerek kadınları otoritesiz ve başıboş bırakmıştı. Ayeti kerimede aynı anda ve eşit kuvvette hayâsızlaştırma ve hayatta bırakma anlamına gelen “istihya” kelimesi geçmektedir. Demek ki kadın, evinin dışına çıkarak dünyanın içine daldığında hayâsızlaşır. Hayâsızlaştığında da bir daha evde oturamaz hale gelir. Bunun sonucunda plan saat gibi işler. Başka da bir şey yapmaya gerek yok. Zaten bu durumda erkeklerin fiilen kesilmiş olmasına gerek yok. Onlar her durumda kesilmiş olurlar. Başları yoktur onların. Artık değil başkalarına, kendilerine dahi baş olamazlar. Her hal u kârda onlar başsızdır.
Firavun, erkekleri kesip kadınları bir kenara terk etmedi. Aksine onları ihya etti. Toplumsal hayatın içine sürdü. Onları hayâsızlaştırarak ihya etti. İhya ederek hayâsızlaştırdı. Bu nedenle toplum mahvoldu. Dikkat edilirse ayette “oğullarınız ve kadınlarınız” kelimeleri geçiyor. Oysa siyaka göre bunun; “oğullar ve kızlar” veya “adamlar ve kadınlar” şeklinde olması gerekiyordu. Bunun hikmeti nedir? Demek ki firavun, kız çocuklarını değil, kadınları hayatta bıraktı. Onları hayâsızlaştırdı. Oğulların kesilmesi de neslin yok olması, nüfusun yok olması anlamına gelir. Çünkü bu kadınlar hayâsız olduklarından ve tamamen hayatın içine daldıklarından artık çocuk falan doğurmuyorlardı. Bu da farklı bir yönden ve tam anlamıyla erkek çocukların kesilmesi anlamına geliyor.
Bugün maalesef Müslümanlar, benzer bir durumla karşı karşıya bulunuyor. Hayat ile hayânın aynı kökten geldiğine dikkat etmeden kadının evin dışında hayatın içine sevkedilmesinin ne gibi sonuçlar doğuracağını maalesef kimse düşünmüyor. “İstihya” hayatta bırakmaktır ama hayâyı da vermesini istemektir. Yani hayata sürülmenin bu manada bedeli çok ağır oluyor. Herkes etrafına bakarak bunun tam anlamıyla böyle olduğunu görebilir. Kadının hayatın içinde olması hayâyı alıp götürüyor.
İlim öğrenmek kadın-erkek herkese farzdır, kadın; kendisinin ve toplumun ihtiyaçları doğrultusunda okumalı ve gereken eğitimi almalıdır ama bu, kesinlikle salt kariyer için olmamalıdır. Bu düşünce kadınları ihya yoluyla hayâsızlığa götürür. Kadın için tahsil, ilim ve bilgi asla onun asli ve tartışmasız fonksiyonu olan “ev hanımlığı ve annelik” vasfına halel getirmemelidir. Kariyer için okuyan kadın bir daha eve girmez. İster istemez asli vasfını unutarak boş ve anlamsız şeyler peşinde koşmaya başlar.
Siyasal İslam, kadının konumuna bağlıdır. Eğer kadın evin dışına çıkarsa bu, Siyasal İslam’ın sonunu getirmese de onu etkisizleştirir. Kadının dünyanın içine dalması erkeklerin ve erkekliğin kesilmesi anlamına gelir. Kimse siyasal İslam’ın durumunu geçmişe göre değerlendirmesin. Kadının durumunu değerlendirsin. Eğer kadın evin dışındaysa kim ne derse desin Siyasal İslam zayıftır. Hatta hükümsüzdür. Hâkim duruma gelse dahi, eğer kadın tamamen evin dışına çıkmışsa İslam’ın siyaseti hükümsüzdür. Burada dengeden falan bahsetmeye gerek yok. Denge kadının asli değil, istisnai olarak dışarıya çıkmasıdır. Eskiden kadının dışarıya çıkması laik, sözde elit bazı kesimlere has bir durumdu. Ama şimdi artık Müslümanlar da bunu kanıksamış durumda. Kız çocukları ilerde illa bir kariyer ve meslek sahibi olmak düşüncesiyle okuyorsa bu, kadının bir daha girmemek üzere evden çıkması demektir. Bu, “eve elveda” demektir. Bunların başı örtülü olarak okuması bu sonucu değiştirmez. Sorunun korkunç sonuçları vardır. Çok sürmeden herkes buna şahit olacaktır. Bu nedenle herkes şimdiden tedbirini alsın. Bunu en önemli gündem yapsın.
Hayâ ve edebiyle azizlere eşlik eden, bağrında izzeti ve azizleri taşıyan Hatunlara selam olsun.