Kullandığımız teknolojiler de dâhil, üzerinde ne kadar insani kılıf bulunursa bulunsun batıdan gelen ne kadar nümayiş, gün, gündem, hak, hukuk vs. varsa hepsine şüpheyle bakmak mecburiyetindeyiz.
Yüzyıllarca sömürü konusunda şeytanı dahi geride bırakacak bir tecrübeye ve dolayısıyla profesyonelliğe erişmiş Arsen Lüpen'lerin daha fazla uysal kurbanları olmamak için bu şart.
İster A. Jarvis'in uydurduğu “Anneler Günü”, ister Sonora Dod'un uydurduğu “Babalar Günü” olsun, ya da ne bilelim Papaz Valentine'nin icat ettiği “Sevgililer Günü , velev ki, bir takım acılara refere edilse bile Clara Zetkin'in “kadınlar günü” vs gibi neredeyse hepsi “Made in USA” damgalı bütün şirinlemeler, seküler dünyadan gelen şüpheli paketlerdir.
Medya, uzman, sermaye, silah ve siyaset gibi nice araçlarla kombine ettikleri algılarının tek gayesi de tabi ki sadece beldelerimizin yer altı ve yer üstü kaynaklarını kendi ceplerine indirmekle sınırlı değil.
“Artık maymun gözünü açtı” diyerek sanayi devrimi ile iki yüzyıldır emeğini, sonra tenini ve hislerini tükettikleri kadının bugün gününden filan bahsederek bize ukalalık yapacaklar ve biz bu çağrıya tereddütle bakmayacağız.
Kadına maddi manevi şiddetin her türlüsünü üretip pazarlayanlar, ektikleri tohumların nasıl diken verdiğini gösterir gibi vicdanlara çöreklenecekler, biz de, ecânibin bu jelatinli maskesinde bir bit yeniği aramayacağız öyle mi?
O zaman cennetten birlikte yeryüzüne indirildiğimiz günün acısı kadar vah bize eyvah bize.
Şu bir hakikat ki, geçmişte olduğu gibi bugün de birey ve toplumun sosyal çevresi, aidiyeti ve hayata bakışını belirlemede, kadın hakkındaki düşünce ve tutumlar önemli bir belirleyici etken olmuştur.
“Elhamdülillah Müslümanım” diyen birinin tarif ettiği, anladığı ve ona göre konumla(n)dığı kadın ile gerek Hristiyan ve Yahudi'nin, gerek Hindu ve Budist'in gerekse seküler zihniyetin kadın yorumu çok farklıdır.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın doğru yola eriştirdiği bir kimse için kadın, Kur'an ayetlerinde gereği gibi anlatılmıştır, Resulullah (sav)'in sünnet-i seniyyesinde şanına layık biçimde yerini bulmuştur.
Kadını, insan ve hayvan arasında bir varlık kabul ederek, İncil'e el sürmesini dahi yasaklayan ortaçağ Avrupası'nı geçtik.
Pazarlarında kadın dövme sopalarının satıldığı 1800'lerin Avusturya, Macaristan'ını da geçtik.
Haydi, 1942'lere kadar kadının hiçbir şekilde mülk edinme hakkının olmadığı Fransa'yı da, 1950'lere kadar, kadını döverek öldüren kocaya, karısının tahriki gerekçe gösterilerek ceza verilmeyen Almanya'yı da görmedik.
Yahu bugün mesela Danimarka'da açıklanan rakamlara göre kocasından dayak yediğini belirten kadınların oranı yüzde 33.
Şimdi adına cinsel istismar dedikleri melanetin en fazla işlendiği ilk 10 ülkenin ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Kanada, Güney Afrika, Sri Lanka, Hindistan, İsveç ve Etiyopya olduğu, el'an ahırdaki merkeplerin bile malumu iken, Müslüman mahallesinde kadın savunucusu kesilen Lüsifer'in çocuklarının içinde bulundukları cehennem azabından Allah'a sığınıyoruz.
Kadını savunmak, korumak her insanın vazifesidir. Müslümanın ise baştacı.. Çünkü müslümanın, hesap gününe imanı, emaneti, iffeti, hayası, edebi, ahlakı ve namusu yanında bir de “Sizin en hayırlınız kadınlarına en iyi davrananızdır” diyen Peygamberine(sav) bağlılığı vardır.
Ve Hatice'yi okuyan, Fatıma'dan haberdar olan, Asiye'ye üzülen, Meryem'e özenen her kadın da yükünün ağırlığını bilir. Suriye, Arakan başta olmak üzere nerede o tek dişi kalmış canavar sürüsünün akıl almaz fitneleri ile mahvolmuş bir coğrafya varsa, orası için elinden gelen gayreti gösterir, çünkü o vicdanların hem konvoyu hem de lokomotifidir.