Yoğun dış gündemin yanında, kadın cinayetleri de sık sık gündeme oturuyor. Son olarak da Doğu’nun ilim-irfan merkezi Bitlis’in Hizan ilçesinin Gayda köyünden Pınar Gültekin Cinayeti gündemde..
Gençlerin ölümü, Yunus’un deyimiyle “Gög ekini biçmiş gibi!” zordur. Rabbim göstermesin, ailesine sabırlar versin. 27 yaşında, ömrünün baharında nice hayalleri olan bir genç kızımız cahiliye kültürünün kurbanı oldu. Binlercesi kurban oldu, daha niceleri de sırada.
Bu kültür; kilise ve incilin hayatın dışına atıldığı Haçlı dünyasında başladı; aynı laik rüzgârların Şark’taki şiddetine göre de bize sirayet etmekte. Yani gittikçe daha kontrolsüz bir toplum olmaya, daha fazla değerlerinden uzaklaşmaya çalışan: cahiliye kültürünün cinayetlerinin mağduru olan bir toplum olmaya mahkumuz.
Rabbim her kese, her topluma, yetkili ve etkililere; özellikle de bir toplumu yönetme görevini üstlenenlere akıl fikir versin! İman iz’an, vicdanla buluştursun.
Pınar; Muğla’da iktisat okumaya giden Pınar olayının özeti şu: bir vesileyle ortadan kayboluyor. Endişeler, aramalar ve tespit edilen bir dehşet olayı…. Ve tabi ki harekete geçen kurum ve kuruluşlar, STK’lar ve malum çevreler.
“Ben ise anlamış değilim böle maceralardan!” Bu iş, Hizan’ın yavrularına kadar sirayet etmişse hepimize düşen ciddi sorumluluklar var derim. Ülkenin sulu sahil kültürü, buna yakın şehirler değil; doğu’dan batı’ya kadar tüm Türkiye ve efradı risk altında derim.
Tedbir her yerde; öze dönme her alanda olmalıdır. Hizan’ın kızı; -bilmem kaçıncı evliliğini yapmış- bir bar işletmecisi olan Cemal Metin Avcı’nın avı oluyor. Avcı canisi, sadece bir piyon. Konumu ve mesleğinin gereğini yapmış(!) gibi.
Cani, bekâr olduğunu söylemiş. Bu, bizim bildiğimiz; kızcağızı tuzağına düşürmek için daha nice şeytanlıklar denediği muhakkak. Kültür ve töresi de bunları gerektiriyor. Bu tür batakhanelerin her birini çalıştıranlar; sektörlerinin çarkını çevirmek, eleman devşirmek için “tehdit, şantaj, montaj…” gibi komploların alasını kullanabilen keskin nişancılardır.
Küresel sektörün bir dişlisi olarak görev icra ederler. Öyle bir sektör ki; milyar dolarların döndüğü; bir genç kızın telef olmasının gündemlerine dahi oturmadığı acımasız, zalim ve pul-perest, sahipkıran, nece ülkelerde iktidarları değiştirebilen örümcek ağı gibi dünyamızı saran bir vampir yapı.
Başta anne ve babalar çocuklarının nerede, kiminle arkadaş olduğunu, temayüllerini öğrenmek ve ona göre tedbirler almak zorunda.
Hizanlı baba; “erkek çocuk okutmadım, kızımı okuttum, kocasının eline bakmasın…” diyor. Hoş güzel… Keşke kızının yad ellerdeki yaşantısını ve çevresini de öğrenebilseydi. Kızının, bar çalıştıran birisinin pençesinde olduğundan haberinin olup olmadığını bilemiyoruz ama kardeşinin; “kızkardeşim, katilin bekar olduğuna inanmış..” demesinde, kızın hayatına mal olan ciddi bir ihmalin, rehavet ve vurdumduymazlığın olduğunu gösteriyor.
Ailenin sorumsuzluğunun da kızlarına bir fatura getirdiği bir hakikat. Gelinin keyfine kalsa, ya davulcuya, ya zurnacıya gider sözünü duymasak da kızını dövmeyen dizini döver ilkesini zinhar unutmamalıyız.
Şunu görmek zorundayız:
İstanbul Sözleşmesi ve AB Uyum Sürecinde dayatılan yasalar ve bunları abartarak uygulayan mercilerin de geleceği kararan kızlar ve dağılan ailelerde payı vardır.
Batılılaşma ve laiklik adına topluma yanlış çok şey dayatılıyor.
Doğu ve Batı kültürleri birbirlerinden farklıdır. Birini ihya eden bir değer, diğerini imha edebiliyor.
Haçlı Batı’dan gelen her değer laboratuar ürünüdür ve süzgeçsiz olarak bakir alanlarımızı kirletiyor, enfekte ediyor.
Aile yapımız ve gençlerimiz için alınan koruma önlemleri yetersiz ve amatörce. Profesyonel tedbirler için devletin harekete geçmesi şart.
Sosyal ve kültür alanlarımızın yaşanabilir hale gelmesi için bu alanlardan çook hafriyat, hayli moloz kaldırılması lazım. Bu temizliğin de bir proje çerçevesinde yapılması lazım.
Cinayet, sadece bir alana, bir kişiye ait olamaz.
Kadın kocasını vurunca; “cinnet geçiren kadın kocasını vurdu” haberi yapılırken; erkek aynı işi yaptığında, “kadına şiddet; erkek cinayeti; yine kadına şiddet…” gibi haberler tek taraflıdır. İnsan haklarına da aykırı olan bu söylemler; kadını koruyamadığı gibi adil de olamaz.
Kadın da bir insan olduğuna göre; her vukuat ve cinayet; insan hakları çerçevesinde ele alınmalıdır. Her caniye hakkıyla ceza verecek yasalar; haddini bildirecek ilkeler vardır, önemli olan bunların uygulanmasıdır.
Kadını, insanüstü bir varlık olarak gören değil, katil sektörlerin elinden kurtarıp yuvanın sıcaklığına kavuşturacak uygulamalar önemlidir vesselam.