İslam âlimleri imanın altı olan şartlarına bir şartın daha eklenme durumu olsaydı bunun ‘haddini bilme' olacağını ifade etmişlerdir. Zayıf ve aciz olan insan, öncelikle Allah'a karşı, Peygambere karşı, anne-babaya karşı, büyüklerine karşı… bulunduğu durum ve konumuna göre haddini bilmelidir. Şeytan ve onun izinden giden zalim ve tağutlar Allah'a karşı hadlerini bilmiş olsalardı zelil ve sefil duruma düşmemiş olurlardı.
Allah Teâlâ hâkimdir, adildir. Her şeyi yerli yerinde, hikmetle yaratmış, hak ve hukuku, her şeyin değer ve kıymetini belirlemiştir. Kimseye zulmetmez ve kimsenin hakkını zayi etmez.
Allah'ın merhametinden fazla merhamet, merhamet değildir. Adaletinden –haşa- fazla adalet, adalet değildir. Verdiğinden fazla hak, hak değildir.
Son günlerde basın ve medyada, yetkili ve yetkisiz, ehil olan, olmayan herkes ‘kadın haklarından' dem vurmakta,bunun üzerinden ahkam kesmektedir.
Kadını sözde erkek şiddetinden koruma, mutlu ve huzurlu etme adına kanunlar ve yasalar çıkarılmakta. Kadın cinayetlerini önleme adınakocalara cezalar kesilmekte, emniyet içerisinde özel birimler kurulmaktadır. Ama ne hikmetse ne kadın mutlu oluyor ne de cinayetlerin önübir türlü alınamıyor.
Dün, ne ‘kadın hakları' diye bir haktan ne de ‘dünya kadınlar günü' diye bir günden bahsediliyordu. Tüm insanlar gibi kadın da toplumun maddi-manevi, refah ve gelişmişliğinden, olumluluğundan-olumsuzluğundan, nimet ve külfetindenpayını alıyordu. Ama kadın bu kadar sahipsiz ve kadın cinayetleri bu kadar yaygın değildi. Kadınlar, bir anne, bir eş, bir kardeş, bir abla, bir teyze ve bir hala olarak değer görüyor, ihtiram gösteriliyordu. Ama sırf kadın olduğu için zulüm ve haksızlığa uğratılmıyorlardı.
Ne zamanki kadın, asli görevinden uzaklaştırıldı, yuvasından, eşinden, çocuğundan koparılıp sokağa salındı. Ekonomik bağımsızlık ve özgürlük adı altında kapitalizmin acımasız çarkları arasına girdi; o zaman olanlar olmaya başladı.
Çocuğuna annelik, mürebbiyelik; eşine kadınlık yapanlarmahpus, köle olarak gösterildi.Birkaç kuruş para için kadın fıtratına hiç de uymayan ağır işlerde çalışan, eloğlunun her türlü işini yapan, ondan fırça ve hakaret yiyen kadınlar ise hür ve özgür gösterildi.
Kadın, bugün ortaya çıkmış ya da yeni keşfedilmiş değildir. İlk insan olan babamız Adem'in yaratılmasıyla o da yaratılmış ve tüm insanların annesi olma şerefine nail olmuştur. Erkek kadın ile kadın erkek ile anlam kazanmış ve birbirini tamamlamıştır. Birbirine eşit değil, bir bütünü tamamlayan iki parça olmuştur.
Kadınlığın bir üst derecesi erkeklik, erkekliğin bir alt derecesi kadın olmak değildir. Kadını erkekleştirme ya da erkeği kadınlaştırma diye bir şey söz konusu olamaz. Erkeğe benzeyen kadına, kadına benzeyen erkeğe Allah lanet etmiştir. Vahiy ve peygamberlerin yaşamlarıyla kadının nerede durması gerektiği, erkeğin kadına karşı görevleri, kadının erkeğe karşı görevleri pratikte gösterilmiştir. Kadına değer verelim derken onu erkekleştirme, Allah'ın yüklemediği görev ve sorumlulukları yükleme hak, adalet ve merhamet değildir. Aynı şeyler erkek için de geçerlidir.
Kadın erkekleşirse kadının;erkek kadınlaşırsa erkeğin görevini kim yapacak?
Anneliğiyle, erkeğe eş olmasıyla toplumu esas dizayn eden kadındır. Savaşlarla, çatışmalarla, birbirinin kurdu olan insanlığın, bir şefkatli anneye, kadına ihtiyacı vardır. Kadınların erkekleşmesiyle, yuvasını terkedip sokağa çıkmasıyla toplum, terbiye edicisini ve annesini kaybetti.
Kadınını, annesini, terbiye edicisini kaybeden toplum, bunun acı ve sancısıyla kıvrandıkça kıvranmaktadır.Şiddetin, güç ve kuvvetin araç olarak kullanıldığı günümüz ortamının en mustariplerive kaybedenleri kadınlardır. Eş, baba, kardeş korumasından yoksun olan kadın, bu ortamda ezildikçe ezilmektedir.
ÜstadBedizüzzaman'ın deyimiyle ‘Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli.' ki yoldan çıkmış toplumu yeniden rayına koysun.