Gençlik yıllarımdan itibaren İslam adına durmadan konuşuyorum, bağırıp çağırıyorum ve kendimce bir şeyler yapmaya çalışıyorum.
Başta on iki eylül olmak üzere birçok darbe dönemi geçirdim, hiç birisinde susmadım, hatta sesimi daha da yükselttim. Defalarca tutuklandım, gözaltına alındım, yargılandım, içeri atıldım. Çocuk gibi övünmek olmasın ama hiç korkmadım.
Birlikte çalıştığım arkadaşlarım da bilirler, Müftülük yaptığım on yıl içerisinde de aynı şekilde hiç susmadım, söylenecek ne varsa söyledim.
Bir salonda konferansa çıkarken samimi arkadaşlar kapıda kulağıma eğilirler; “Hocam, şu anda salonda çok miktarda sivil polis, mit ve jitem var, kayıt yapıyorlar ona göre” derlerdi. Ben yine bildiğimi okurdum.
İtiraf ediyorum, şimdi korkuyorum. Zalimlerden, tâğutlardan, militarizmden hiç korkmadım ama şu anda Müslüman kardeşlerimden korkuyorum.
Şimdi de aynı şekilde bir yerlerde konuşmaya başlamadan önce organize eden kardeşler yine kapıda uyarıyorlar;
“Hocam, aman dikkatli olun, sizi dinlemeye gelenler arasında şu meşrepten kardeşler var, şu derneğin temsilcileri var, filan tarikatın mensupları var, bu arada tarikatlara iyi gözle bakmayan filanlar var, İran hakkında şöyle düşünenler, Suriye ve Yemen olaylarına şöyle bakanlar var…”
Doğrusunu sorarsanız, korkuyorum. Başıma bir şeyler gelecek diye değil, fitneye sebep olmaktan, tefrikadan, benim yüzümden gençlerin sağa sola savrulmasından, onların gençliklerini harcamış olmaktan korkuyorum.
Müslümanlar arasındaki bu iç çekişmelerden en az etkilenenlerden birisi olmama rağmen diğer kardeşler adına korkuyorum. Medyayı korkuyla izliyorum; Bugün hangi yazarlarımız bir birlerine girdi acaba, bugün hangi hocalarımız bir birine saldırdı, ülke içinde ve dışında vuku bulan olaylardan dolayı kim kimi tekfir etti, kimler nerelere savruldu acaba diyerek bakıyorum medyaya, özellikle köşe yazılarına.
Tarihin karanlık sayfalarında kaldığına inandığımız karanlık günler geri mi geliyor?
Mezheplerin mantar gibi kaynadığı, özellikle Hariciliğin zirve yaptığı, bu yüzden insanların bir birlerini hiç çekinmeden öldürdüğü dönemde adamın birisi tek başına yolculuk yapmaktadır, bir ağacın altında mola vermiş, dinlenmektedir. Bir de ne görsün karşıdan beş altı tane atlı gelmekte. Adam korkar ve paniklemeye başlar.
-“Eyvah! Mezhep farklılığından dolayı bunlar mutlaka beni öldürürler, onların hangi mezhepten olduklarını bilmiyorum ki öyle görünsem, hem öyle yapsam bile en kısa zamanda foyam çıkar” diye kara kara düşünür.
Atlılar yanına gelinceye kadar ecel terleri döküyor fakat son anda kendince bir çıkış yolu buluyor. Adamlar bunun yanına geliyor, atlarından iniyorlar ve tahmin ettiği gibi ilk olarak; “Hangi mezheptensin?” diye soruyorlar. Bizimki sakince;
-“Ne mezhebi? Ben Müslüman değilim ki, gayrimüslim birisiyim, diyor.
Atlılar hiç beklemedikleri bu cevap karşısında şaşırıp öylece kalıyorlar. Bizimki hemen ilave ediyor;
-“Fakat düşünüyorum, Müslüman değilim ama Müslüman olmayı düşünüyorum. Fakat duyduğuma göre Müslümanlıkta çokça mezhep varmış, hangisine gireceğimi bilemiyorum, siz bana bu hususta yardımcı olur musunuz?” diyor.
Atlıların gözlerinin içi gülüyor, oracıkta bizimkine hemen mezheplerini anlatıyorlar ve adamı mezheplerine dâhil ediyorlar.
Düşünebiliyor musunuz, bir İslam diyarında bir Müslüman öteki Müslümanların elinden “Ben Müslüman değilim” diyerek kurtulabiliyor. Bunu okuyunca çok yadırgamıştım, fakat şimdi baktığımızda olabilirmiş diyoruz.
Çoktan beri dilimden düşürmediğim duam nedir biliyor musunuz?
“Allah'ım, kıyamet günü huzuruna elleri Müslümanların kanlarına bulaşmış bir vaziyette vardırma, Müslümanlar tarafından katledilmiş bir şekilde de vardırma!”
“Allah'ım, benim ölümümü “Allahuekber” diyenlerin elleriyle gerçekleştirme, Müslümanların iç çatışmaları arasında canımı alma Allah'ım!”
“Eğer birileri tarafından öldürüleceksem, kâfirliklerinde, zalimliklerinde hiç tereddüt olmayanların ellerinden olsun Allah'ım!”
“Allah'ım, bizleri tefrikanın, ayrılıkların ve fitnelerin sebebi ve kaynağı eyleme!”
“Bizleri vahdetin, ittifakın, kucaklaşmanın sebebi ve kaynağı eyle Allah'ım!”