Geçenlerde yakın bir arkadaşın kayınbabasının vefatı dolayısıyla Zeytinburnu'ndaki Kozlu Gasilhanesi'ne gittim. Cenaze araçları bir otogardan girip çıkan otobüsler misali art arda cenazeleri alıp götürüyordu. Bazen kuyrukta abartısız ondan fazla araç birikiyordu.
Ölüm olunca insan ister istemez tefekküre dalıyor. Ölüm, kabir, azap, imtihan arasında gidip geliniyor. Peygamber aleyhisselamın ‘zevkleri acılaştıran ölümü çokça anınız' nasihatinin ne kadar haklı olduğunu aynel yakin bir kez daha anladım.
Cenazelerin kimisi yaşlı, kimisi genç, kimisi erkek, kimisi bayan… Bazı cenazelerle bir iki kişi olurken bazılarıyla onlarca insan vardı.
Bu esnada dikkatimi çeken, insanların hiçbirisinin ağlamadığıydı. Evet, yüzlerde bir hüzün, üzüntü var ama ağlama, gözlerde yaş hiç yoktu.
Acaba bu durum, insanların çok muttaki olmasından mı kaynaklanıyor diye düşündüm…
Hayır, bu takvadan kaynaklanan bir durum değildi, aksine takvasızlıktan, içimizdeki merhamet duygusunun körelmiş olduğu sonucuna vardım.
Elbette ki cenazelerde yüksek sesle bağırmak, çağırmak, saç-baş yolmak, yüzü tırmalamak dinimizce men edilmiş ve kerih görülmüştür. Ama kalpten gelen firak acısının gözlere yansıması, gözyaşlarının art arda yağmur misali akması da fıtrattandır.
Peygamber aleyhisselam, oğlu İbrahim vefat edince ağlar, gözyaşı döker. Taaccüp edip bu durumu soran ashaba da ‘Benim bu ağlamam şefkatin eseridir, acımadan ibarettir. Merhamet etmeyene, merhamet edilmez. Göz yaş döker, kalp teessür duyar' diye cevap verir.
İnsanoğlunun yaşadığı acıların en büyük müsebbibi yine kendisidir. Öldürüyor, yıkıyor, sömürüyor, nesli ve ekini, yeryüzünü ifsat ediyor. En vahşi hayvanlardan, canavarlardan daha acımasız, merhametsizleşebiliyor. Kalpleri taştan daha katı hale geliyor.
En güçlü ve vahşi hayvanın gücü ve kuvveti insanınkine göre sınırlıdır. İnsanoğlu aklını kullanarak, çok daha ileri bir güce ulaşabilmektedir. Vahşi hayvanların tümü bir araya getirilse yıkım ve ölümde Hiroşima'ya atılan bir atom bombasının onda birini yapamaz.
Rahman ve Rahim olan Allah, kullarına merhamet eder. Bu merhametle canavarlar kendi yavrularını şefkatle büyütür, büyük tehlikelerle yüz yüze olan dünyada yaşam devam eder.
‘Bu, Allah'ın kullarının kalplerine yerleştirdiği merhamettir ve Allah, ancak merhametli kullarına rahmet eder. (Müslim, Cenâiz, 11; Buhârî, Merdâ, 9)
İnsanın kalbinden merhamet çıkınca Allah da insana merhamet etmez. Bu merhametin kesilmesinin sonucu da onu cezalandırıyor ve merhameti kalpten çıkartıyor. Kalpten merhamet çıkınca acımasızlık, zulüm, gaddarlık peyda olur. Acımasızlık, Firavunlar, Nemrudlar, Hitler, Saddamlar, Şaron ve Esedler insanlığın başına bela olur.
Kalp mutmain olmaz, göz-mide bir türlü doymaz. Arzu ve istekler bitmez. Huzur ve mutluluk uçup gider. İnsanın birbirinin kurdu olduğu vahşi Kapitalistleşme başlar.
Rahman olan Allah bizi merhamet eden ve merhamet olunanlardan eylesin…