İmran’ın hanımı, Meryem’in annesi “Ey Rabbim! Ben karnımdakini özgürce sana adadım”(Ali İmran:35) dediğinde bunu “muharrar” kelimesiyle ifade etti. Muharrar ile tahrir aynı kökten gelir.
Tahrir; hararetten ve kötü enerjiden, nefsin ateşinden korunmaktır.
Tahrir, maddi işgalden kurtulmaktır.
Tahrir-taharri, yazıdaki yanlışların tashih edilmesi dolayısıyla insanın ilimle manevi işgalden kurtulmasıdır.
Allah(c.c) Meryem’in duasını kabul buyurdu. Güzel bir bitki gibi en güzel şekilde yetişmesi için Meryem’e Zekeriya(a.s)’ı kefil kıldı.
Tahrir; hararetten ve kötü enerjiden, nefsin ateşinden korunmaktır.
Tahrir, maddi işgalden kurtulmaktır.
Tahrir-taharri, yazıdaki yanlışların tashih edilmesi dolayısıyla insanın ilimle manevi işgalden kurtulmasıdır.
Allah(c.c) Meryem’in duasını kabul buyurdu. Güzel bir bitki gibi en güzel şekilde yetişmesi için Meryem’e Zekeriya(a.s)’ı kefil kıldı.
Onu terbiye etme işini üstlenmek için Hz. Zekeriya(a.s) bazı şahıslarla kalemini suya atarak kuraya katıldı ve onun kalemi suda kaldığı için kurayı o kazandı(Ali İmran:44). Burada dikkat çeken husus, kura amacıyla neden özellikle kalemlerin atılmış olduğudur.
Kalem, ucu yontularak oluşturulan yazı aletidir. Kalem, ucu yontularak oluşturulan oktur. Kısaca kalem, hem yazı hem de oktur.
Tahrir, yazmak; kalem ise yazma aletidir. Tahrir,işgalden kurtarmak; kalem ise oktur. Biri ilimle, diğeri ise silahlainsanı işgalden kurtarır. Meryem’in annesi çocuğunun tahrir edilmesini istedi. Allah(c.c) da ona Zekeriya(a.s)’ın kalemini verdi. Bu kalem;gerektiğinde ok, gerektiğinde de yazı aletidir. Böylece hem maddi hem de manevi işgale son verir.
Allah(c.c), Meryem’in annesinin duasını kabul buyurdu. Güzel bir bitki gibi en güzel şekilde onu yetiştirdi(Ali İmran:37). Bitkinin en güzel şekilde yetişmesi için ateşin(ısının), suyun, havanın ve toprağın dengeli bir şekilde bir arada olması gerekir. Talim ve terbiye ortamı bozulursa bitki fesada uğrar. Serinliğini kaybederek kurumaya başlar. Hararetin tesiriyle bir süre sonra kurur veçerçöp olur. Cehaletin ve nefsin hararetinden azat olmayan, böyle bir ortamda bulunmayan bitki ürün ve gölge veremez. Demek ki eğitim, bütün unsurların dengede olduğu bir ortamda cereyan etmelidir. Aksi takdirde çocukların ellerindeki kalemler içi zehir dolu aletler, uçları zehirli oklar haline gelir.
Terbiyenin yok olduğu karma eğitimde kalemler toplumun istikbaline saplanan oklardır. Nefsin ve hevânın hararetinin, kötü enerjinin kapladığı sınıflarda tahrir olmaz. Ne yazılar tahrir edilebilir, ne de insanın kalbi tahrir olur. Böyle bir ortamda ellerdeki kalemler şeytana kovucu olmaz, aksine şeytanın kalemleri olarak zürriyetimize saplanırlar. Onlara zehir aşılayarak geleceğimizi tehlikeye atar. Bu nedenle Meryem’in annesi Hanne duasında “Onu ve zürriyetini kovulmuş şeytandan sana ısmarlıyorum.” dedi.
Hz. Meryem her yönden güçlü kalemine rağmen hicabı bırakmadı. Aksine “insanlarla arasına bir hicap çekti”(Meryem:17). Çünkü biliyordu ki Kadının hicabı kaldırarak, toplumun içine karışması onu mahcup eder. Mahcubiyet de güçsüz olmak, payından mahrum olmaktır.
Hicap, sadece örtü değildir. Aynı zamanda hicap, perdeyi kaldırarak toplumun içine karışmamaktır. Çünkü hicap kalktığı an kadın hür olma vasfını yitirir. Onun elindeki kalemin hükmü kalmaz. Onun tahrir etme, taharri etme vasfı yok olur.
Bizde Mahcubiyet utanma ve haya anlamında kullanılıyor. Ama aslında mahcubiyet, insanların içine karışmamak, onların içinde görünmemektir. Haya, insanı adeta görünmez kıldığı için mahcubiyet, haya anlamında da kullanılmıştır. Demek ki hicap, mahcubiyeti kaldırıyorsa o hicap değildir. Hicap; kadınları, kız öğrencileri erkeklerin içine karışmasına engel olamıyorsa o hicap değildir. Hz. Meryem elindeki güçlü kaleme rağmen hicabı kaldırmadı. Çünkü biliyordu ki hicabın kalkması kalemi hükümsüz kılar.
Kadın, hicabı kuşansa da kuşanmasa da mahcuptur. Fakat hicabı kuşanın mahcubiyeti onu kuşanmayanın mahcubiyetinden farklıdır. Kadın, hicabı kuşanırsa mahcubiyet haleti içindedir. Ar ve haya sahibidir. Bu nedenle adeta toplumun içinde görünmez gibidir ama hakikatte o çok yüce bir makam sahibidir. Perde arkasından toplumun gerçek sahibidir. Ar ve haya sahibi olarak kalemi de rızkı da mübarektir. Her hayır kaleminde onun ruhu vardır. Kadın hicabı kuşanmazsa yine mahcuptur. Fakat bu mahcubiyet halinde kadın başkalarından değil, kendi halinden utanmaktadır. Onun hiçbir kıymeti ve hürmeti yoktur. Hicabı kaldırdığı için mahcup olmuştur. Ne perde önünde ne de perde arkasında herhangi bir varlığı söz konusu değildir.
Kalem, kadının hicabını, hicap ta mahcubiyetini yok etmemelidir. İşte Meryem, güçlü kalemine rağmen hicabı bırakmamanın timsalidir. Bu nedenle hiçbir zaman mahcup olmamıştır. Dünyada da ahrette de varlık ve izzet sahibidir.
Mahcup olmamak için hicabın arkasından topluma ruh verenlere selam olsun.