“Ben Rabbiniz değil miyim?” sorusuna insan nesli “kalubela-elbette tabi ki rabbimizsin” diye cevap verdiler(Araf:172)
“Kalubela”daki “bela” lafzı “Evet, tabii ki” anlamında onay edatıdır. Fakat “bela”, aynı zamanda musibet, sıkıntılı durum, zor sınav anlamlarına da gelir. Demek ki insan “bela” deyince aslında başına belayı aldı. Çünkü onaylamak imtihan ister, ispat ister. Nitekim insan “evet ben varım” demeyi çok sevdiği için sınanır. Başına belayı alır. Ama başına aldığı belanın başına bela olmak da insanın elindedir. Yeter ki insan “laubali” olmasın.
Kalubelanın zıddı laubaliliktir. Laubali “la ve bela” birleşmesinden oluşan “Laubali” kelimesi, “çekinmesi olmayan, ciddiyetsiz, teklifsiz, bir şeyi takmayan” anlamlarına gelir.
İnsan başta kalubelada ahit verdi, söz verdi; ama sonrasında laubalilik etti. Başına bela aldığını düşünerek laubali davrandı.
İnsanlar “kalubeladaki” belayı, bazen bela diye anladı.
“Belasını aramak, bela çıkarmak, bela getirmek, bela kesilmek, bela okumak, bela olmak, belasını bulmak, belaya çatmak, belayı satın almak…” Ayrıca “püsküllü bela, baş belası, yedi bela, zor bela, kara bela” gibi onlarca söz ve deyim belanın böyle anlaşıldığını ortaya koyuyor ve bir yerde insanları laubaliliğe, vurdumduymazlığa teşvik ediyor. Oysa “Kalubela” hakikatte belayı başa almak değil kendisinin belaya baş olmasıdır. Çünkü insan gönülden, yürekten, kalpten “bela-evet” dediği an belayı defetmiş olur. Bugün oluşturulmaya çalışılan laubalilik kalubelaya terstir ve asıl belayı çekecek olan budur. Çünkü insan laubalilik yaptıkça ahdinden rolünden, seyrinden uzaklaşmış ve de sapmış olur. Asıl belayı çeken de budur.
Günümüzde bazı merkezler insanların laubali olması için sistemli bir çalışma yürütüyor.
Bireysel, toplumsal her türlü laubalilik kendi çap ve oranına göre belayı çeker. Aynı şekilde kalubelanın hakkını vererek laubalilikten kurtulduğu oranda da insan belayı defeder. İnsan, nefsinin, şeytanın belasına karşı laubali olmak için kalubelada söz vermedi. Bilakis belayı defetmek için “kalu-bela” diye söz verdi.
Ve insanın laubaliliği yüzünden bela umumi bir hal alınca işte o zaman insan alır başına belayı.
Kalubelada Hak Teâlâ “Rabbiniz değil miyim” diye sordu. Burada “ilahınız değil miyim?” sorusunu yöneltmedi. Neden? Çünkü Rab terbiye ister. Çünkü ilah hâkim, Rab mürebbidir. Terbiye edicidir. Terbiye edici olarak Rab, hayâ ve edep ister. Terbiyesizlik istemez. Ve çağımızda en büyük hedef terbiyedir. Binaenaleyh hedef alınan Hakkın Rablığıdır. Hadsiz cahiller bilhassa insanların Rabbe karşı terbiyesiz olmalarını istiyor. Oysa kalubelada Rabbe karşı terbiyeli olma sözü verilmişti. Ona karşı laubalilik yapılmayacaktı.
Hak Teâlâ rubübiyetine karşı terbiyesizliği, laubaliliği affetmez. Kimse Rabbe karşı laubalilikte bulunamaz. Bugün sorun günahkârlığı aşmış, iş laubaliliğe ve terbiyesizliğe varmıştır. Bu iş sarar başlarına kara belayı. Sonra herkes terbiyesini takınır, laubaliliği bırakır; ama iş işten geçer.
Bizden söylemesi…