“… Bu gün kâfirler dininizi söndürebilmekten ümitlerini kestiler; onlardan korkmayın, yalnız benden korkun! İşte bu gün dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak Müslümanlığa razı oldum…”
Kâfirler, İslami hakikatleri saptırmak için ellerindeki tüm imkânları kullanıp her türlü desiseye başvurmaktan geri kalmıyorlar. Son dönemlerde Büyük Şeytan tarafından yürürlüğe konulmak istenen ve Müslümanları cepheleştirmeyi amaçlayan “Ilımlı İslam ve Radikal İslam” projesi sadece fitne maksatlıdır, Müslümanları kutuplara bölerek birbirlerine düşürmek için oynanan bir oyundur.
İslam'da böyle bir şey yoktur. Müslümanlar, İslam'a tüm kaide ve prensipleriyle inanmaktadırlar. Yukarıdaki ayetten de anlaşılacağı gibi dinimiz kemale ermiş ve böylece üzerimizdeki nimet tamamlanmıştır. Yüzbinlerce İslam âlimi, Kur'an ve Sünnet merkezli çalışmaları neticesinde Müslümanların hangi şart ve koşullarda neler yapacaklarını; sosyal, siyasal, ekonomik vs. alanlarda, hasılı tüm hayatlarında nasıl hareket edeceklerini belirlemişlerdir.
Hiçbir yerde “Ilımlı İslam-Radikal İslam” diye bir şeye rastlayamazsınız. Bu kavramlar İslam'da olmadığı gibi bir Müslüman'ın bu anlayışa sahip olması da düşünülemez.
İbadi hükümlere inandığımız gibi cihad hükümlerine de kayıtsız şartsız iman ediyoruz. “Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamak” Yahudilerin özelliğidir. Allah Teala, Müslümanları bu konuda ikaz edip onlara benzememelerini salık veriyor. Bu anlamda ABD'nin, ümmet içine sokmak istediği bu yeni fitne şiddetle reddedilmeli, asla ve kat'a iltifat edilmemelidir. Bunun çok tehlikeli bir tuzak olduğunu görmemek için kör ve basiretsiz olmak lazım. Bir yandan memleketlerimizi işgal edeceksin, mukaddesatımızı ayaklar altına alacaksın, mallarımızı talan edeceksin, namusumuza el atacak; kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden bizleri katliamdan geçireceksin… Diğer taraftan bu vahşete karşı başkaldırıp izzetle direnişe geçip cihad ruhuyla mücadele ettiğimizde de bizleri “terörist, radikal, fundamentalist” diye yaftalayacaksın. Doğrusu, şeytanı bile kıskandıracak bir şeytanlık…
ABD yaptıklarını meşru, Müslüman mücahitlerin mücadelelerini de gayri meşru göstermek için Ilımlı İslam ve radikal İslam gibi bir şeytanlığı yürürlüğe koyma çabasındadır. Müslümanlar, memleketleri işgal edildiğinde işgalcilere karşı meşru müdafaalarını kullanırlar. Bu da onlarla cihat etmekle mümkündür. İslam âlimlerinin hemfikir oldukları konulardan biri de İslam beldesi işgale uğradığında cihadın farzu-l ayn olduğudur. O beldedeki Müslümanlar işgalcileri çıkarmakla yükümlüdürler.
ABD'nin küstahça bize dinimizi öğretmeye kalkışması ve bu meyanda toplantılar düzenlemesi, kendi çıkarları doğrultusunda din adamları yetiştirmek için faaliyetler içine girmesi, kimi kuruluşları finanse etmesi, İslam'a, Müslümanlara karşı başlatılan ikinci büyük saldırıdır. ABD sömürgeciliğine/emperyalizmine dur diyecek tek güç olan İslam'ı pasifleştirmek amacına yöneliktir.
Bu ikinci büyük saldırıyı iyi tahlil edip tuzaklarını da deşifre etmek gerekmektedir. ABD Dışişleri Bakanı Rice, bir konuşmasında “Radikalizmi ortadan kaldırmanın tek yolu, özgürlük ve hoşgörüye dayalı bir ideoloji oluşturmaktır” diyor. İslam “silm” kökünden gelmektedir. Dünya'ya barışı ve kardeşliği getiren İslam'dır. Buna karşın yıllardır İslam memleketlerini talan edip sömüren, kukla yönetimlerle Müslümanlara kan kusturan ve nihayetinde de bizzat işgal eden onlar değil midir? O halde Radikal dedikleri kim? Ilımlı dedikleri kim? Hoşgörüye dayalı bir ideoloji ne anlama geliyor? Vatanlarını, dinlerini, namuslarını savunanlar mı radikal? Yani önlerinde el pençe durulsaydı, yaptıkları alkışlansaydı, radikal olunmayacaktı öyle mi? O zaman hoşgörülü ve dost olunacaktı (!) Buna en güzel cevabı Üstad Bediüzzaman vermiştir: “Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne!”
Biz bir ümmetiz, bu bilincin canlanmaya başladığı bu günlerde ABD şeytanının, bu güzel gelişmenin önüne ket vurma çabaları ve gayretleri olacaktır. Bu ümmet bilincinin Müslümanlar arasında canlanmaması için her türlü hileye başvuracakları gibi tuzaklar da kuracaklardır; ama bu saldırıları ve hileleri Allah (cc) ters çevirecek ve ABD, Müslümanları ümmet olma bilincinden uzaklaştıramayacaktır, inşaallah.
Şunu iyi biliyoruz ki şartlar, imkânlar, yaşanılan memleketlerin sosyal ve siyasal yapıları bazı farklılıklara sebebiyet vermektedir. Bunun, iddia edildiği gibi iki kutupluluktan kaynaklandığı doğru değildir. Müslümanlar aynı toprakta bulunup aynı membadan beslenerek yetişen nebatat gibidirler. Kokuları, renkleri, tatları farklı olsa da İslam toprağında Kur'an ve Sünnet membaından beslendiklerinden aralarındaki farklılıklar fer'i olup asli değildir. Bu da hiçbir zaman bizlerin kardeşliğine zarar verecek, kâfirlerin oyunlarına gelerek birbirimize düşmanlaşmamıza illet teşkil edecek bir durum değildir; bilakis ümmetin zenginliği bilinciyle hareket edip dayanışma, yardımlaşma ve kardeşlik bağlarını güçlendirmemizi netice verecektir.
“Kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.”
İnzar Dergisi