“Kandırılan çocuklar”, karşıt tarafların birbirlerini tanımlamak ve bir şeylerle itham etmek için sıkça kullandıkları bir tabirdir.
Kendileri gibi düşünmeyen, kendi çizgilerinde olmayan gençleri ve özellikle gençlerden oluşan etkin grupları bu şekilde tanımlarlar.
Kabullenmedikleri bir takım karşıt eylemler içerisinde bulunan gençleri “kandırılmış çocuklar” diye nitelemelerine sıkça şahit oluruz.
En son şu liseli gençleri sokağa dökme çalışmaları dolayısıyla bu konu bir daha gündeme gelmiş bulunuyor.
Çünkü böylece suçu karşı tarafa yıkmış, işin kolayına kaçmış ve sorumluluktan da kurtulmuş oluyoruz.
Başta resmi düşünce olmak üzere büyük bir kesime göre PKK tarafından dağa çıkarılan çocuklar, diğer sol örgütlere katılanlar hep kandırılan çocuklardır.
Dünyanın dört bir yanından Daeş veya Işid'e ve diğer İslami örgütlere katılanların hepsi de kandırılan çocuklardır.
Peki, bunun doğruluk payı yok mudur? Bu çocuklar gerçekten kandırılmış değiller midir?
Olabilir, yüzde yüz olmasa da bir takım yalan ve tutarsız, gerçekleşmesi mümkün olmayan vaadlerle kandırılmış olabilirler.
Fakat bu durumdan en son şikâyet etmesi gereken devlettir, devletlerdir, rejimlerin kendileridir.
O zaman demezler mi; “Bu çocukların hepsi sana verilmemiş miydi, sana teslim edilmemiş miydi veya sen el koymamış mıydın bu çocuklara? Akşamlara kadar senin okullarında, senin öğretmenlerinin elinde değil miydi? Sadece okullarda değil, dışarıda da az çok senin hâkimiyetin, senin dayattığın hayat tarzı hüküm sürmüyor muydu? Sen kendin kandırsaydın ya onları?
Hem bu örgütler bu çocukları ne ile kandırıyor, onlara neler vaad ederek kendine çekiyor?
Onların nefislerine hoş gelecek discolar mı vaad ediyor, cafeler, barlar, plajlar mı vaad ediyor? Turistik gezilere götürme sözü mü veriyor? Paris'i mi vaad ediyor? Avrupa kupasını bizzat yerinde izleme sözü mü veriyor? Tam aksine, dağlarda yaşamayı, çöllerde yaşamayı ve sonunda da ölüm vaad ediyor.
Onun için şu “kandırılmış çocuklar” tabiri bize hiç mi hiç inandırıcı gelmiyor, lütfen onun yerine ya başka bir şey bulun yahut da bütün bunlara rağmen bu çocuklar niçin kendisini tercih etmiyor, bunu anlamaya çalışmalıdır.
Aslında daha düne kadar bu rejim, kandırma işinin, kandırılmış çocuklar üretme işinin en âlâsını yapıyordu, hem de bunu kendisine biricik görev edinmişti.
Bu anlamda bizler elhamdülillah kandırılamayan bir kuşağız, matbaa hatasıyız, hesap edilemeyenleriz.
Peki, Müslümanlar olarak bizler çocuklarımıza müdahale etmiyor muyuz, etmeyecek miyiz?
İslami eğitim adına bunca okullar, kolejler, kreşler, yurtlar, pansiyonlar ne anlama geliyor?
Bütün bunlar çocukları kandırma olmuyor mu, ortaya “kandırılan çocuklar” çıkmıyor mu?
Elbette olabilir, elbette bizler de ortaya kandırılmış çocuklar çıkarıyor olabiliriz, İslam adına yanlış yönlendirmelerimiz olabilir, bir takım dayatmalarda bulunmuş olabiliriz.
O zaman biz de yanlış yapıyoruz, biz de “kandırılmış çocuklar” üretiyor olabiliriz.
Peki, bu durumda yapmamız gereken nedir?
Öncelikle çocukların fıtratına müdahale etmemek, fıtratları üzerinden ayrılmamalarına dikkat etmektir. Bunun için de fıtratın ne olduğunu kaynaklardan güzelce öğrenmektir.
Hepimizin bildiği şu meşhur hadis-i şerif aslında bu konuya çok güzel ışık tutuyor:
“Her doğan çocuk (İslam) fıtratı üzerine doğar. Sonra anne-babası onu Hıristiyanlaştırır, Yahudileştirir, Mecusileştirir.”
Dikkat edilirse bu hadis-i şerifte anne-babanın çocuklara müdahale etmek suretiyle onları Hıristiyanlaştırdığını, Yahudileştirdiğini, Mecusileştirdiğini söylüyor fakat Müslümanlaştırmaktan söz etmiyor. Niçin? Çünkü zaten her doğan çocuk İslam fıtratı üzerine doğar. Yani İslam fıtratın ta kendisidir, fıtrat da İslam'ın ta kendisidir.