Sekülerizmle ilgili üçüncü ve son yazımızı kaleme alırken bu konunun gündemimizde olduğu ve bu tehlikenin pik noktası diyebileceğimiz bir zaman dilimini yaşıyoruz. Tarih sayfalarına baktığımızda da bu tehlikenin insanoğlunu, özelde Müslümanları eksen kaymasına itmiştir. Ne zamanki insanoğlu maddeye üstünlük vermeye başladı, ekonomik/seküler olanı manevi olana tercih etmeyi yeğledi işte o zaman eksenini kaybetti. Derin ve kör bir kuyuya gömüldü. Yani dünya hayatına, nefsin hayatına mağlup oldu.
Bu bağlamda bugün artık, “evinin kadını, annesi ve de direği” paramparça, herc u merc oldu. Çünkü ilkelerimizi/tevhidimizi dünyevileştirdik. Beraberinde kişilik/şahsiyet bozukluğunu satın aldık ve ciddi bir erozyonu yaşadık. Ne yazık ki bu öyle can yakıcı ve hazin hal ki küçük bir kesim haricinde herkese hakim olmuş durumdadır.
Asla unutmamalıyız ki sekülerizm, isteklere boyun eğmenin döl yatağıdır. Tertemiz fıtratını/emanetini menfi eğilimlerin baskısına maruz bırakan ifsadın pençesinde kıvranır, dimağı kirlenir ve ıslahı çok zor olur.
Sekülerizm, diğer bütün olgular gibi farklı, çelişik ve çatışmalı birçok süreci içinde barındırdığı için muğlak ve bozuk bir karaktere de sahiptir. Tıpkı her tarafından su alan köhne bir gemi gibidir. Nihayetinde çürütür ve öldürür. Bu yüzdendir ki adaletsizliğe ve zulme tahammül eden bir dünya ile karşı karşıyayız.
Tarihi tecrübeler göstermiştir ki hayatın içine daldıkça ölüm uzaklaşır insandan, hayattan uzaklaştıkça da ölüm yakınlaşır, öyle ki gelip kucağında bir melek gibi oturur. Bu yüzdendir ki eşsiz önder “muutu kable mevt” diyerek hesaba çekilmeden önce gündemimize nefsimizi alarak sorgulamaya, arındırmaya oradan başlamak gerektiğini söylemiştir. O halde ahiret yurduna azık hazırlamalıyız. Bu hayattan öte bir hayatın var olduğunu hem aklımızdan hem de kalbimizden çıkartmamalıyız. Kim ki istek, tutku ve ihtiraslarından sıyrılırsa hem özgürlüğüne kavuşur hem de sekülerizmin kurbanı olmaktan kurtulur.
Geldiğimiz bu süreçte çok iyi biliyoruz ki sekülerizm derin, çok boyutlu bir projedir. Materyalist, ateist, kapitalist ve modernist bir proje… Tevhidin; kişilerin ve toplumların hayatından çıkartılmasını hedefleyen bir proje… Belki ideolojik bir terörizm, belki de vahyi tahrif etmeye çalışan çağdaş bir İblis…
Bir asırdır İbrahimî coğrafyanın mihenk taşı kırık, ruhların iksiri ise gönüllerden sökülüp atılmıştır. Ümmet bölük pörçük, vahdet darmadağınık… Bir an evvel nebilerin bereketine temessük ederek, şeytanların döngüsüne ve tuzaklarına karşı ayağa kalkmak gerekmektedir. Sekülerizmi bir yaşam tarzı olarak insanlara giydirmek isteyen mimsiz medeniyete karşı çözüm üretmek her Müslümanın görevidir. Bu bir zaruret halidir. Hiç zaman kaybetmeden tevhid bayrağı altında ırk, cemaat, tarikat, parti vb. ayırımı gözetmeden diriliş ve direnişe geçme zamanı gelmiş ve geçmiştir.