NATO'nun 2018 Zirvesi 6 gün önce Brüksel'de yapıldı. İkili görüşmeler, üyelerin birlikte poz verdiği resimler vitrine konuldu. Asıl görülmesi gereken magazinsel aktarımların arasında kayboldu gitti. Bu zirveye damgasını vuran ‘NATO'ya üye ülkelerin külfetin adil paylaşımı, ABD'nin Rusya politikaları nedeniyle Almanya'ya yüklenmesi, nükleer çalışmalar; Suriye başta olmak üzere Ortadoğu'da yaşananlardı.'
NATO'nun geldiği nokta itibarıyla eski gücünü koruyamaması, kurulmasına sebep teşkil eden komünizm tehlikesi ortadan kalkmasına rağmen varlığını sürdürmesi, ABD Başkanı Trump'ın NATO'yu politikalarında yedeğine alma çabası gibi durumlar aslında NATO'yu daha iyi tanımamızı gerektirmektedir.
NATO nedir? Dost mudur, düşman mıdır? İnsanlığın lehine midir; yoksa patronlar kulübü işlevi gören emperyalist devletlerin emellerine hizmet aracı bir maşa mıdır?
NATO, açılımı Kuzey Atlantik Paktı...
Rusya'nın dünyayı kasıp kavuran komünizm rüzgârına karşı kurulmuş askeri savunma amaçlı olsa da kapitalist reflekslerin etkili olduğu liberal bir birliktelik...
Bir zamanlar komünizm, kapitalizm karşısında ciddi bir tehlikeydi. Kapitalizmin de tehlike yönüyle Komünizm'den aşağı kalır yanı yok; çünkü kapitalizm, mülk edinmenin önünde hiçbir engel bırakmaz.
Komünizm, vakti zamanında cazip sloganları ve emekçi kesime çekici gelen söylemleriyle bir ivme kazanarak zirveye ulaştı. Birçok yerde sosyalist devrimi halklara adaletin ve eşitliğin teminatı olarak sunabildi ve bunun semeresini birçok ülkede devrim(!) olarak aldı. İnsani sorunlara çözüm açısından çürüklüğü belli olan Komünizmin insani ve İslami değerlere düşman yaklaşımı o dönemlerde ustalıkla gözden kaçırıldı.
Komünizm, her ne kadar bireylerin her yönüyle eşit ve mülkün devlet tekelindeyken adil olarak dağıtılacağını söylemiyle özgürlük arayışındaki yapılar için cazip bir ideolojik yapılanma olsa da derinden derine elit kesime hizmet eden gizli bir kapitalisttir.
Kapitalizm ise sınırsız ve müsrif bir tüketim çılgınlığını özgürlük olarak sunan kör bir anlayıştır. Bu anlayış, sosyal hayatta adalet zeminine yerleştirilen bir mayındır. Dengeleri güçlünün lehine bina eder, hakkı haklı olana değil kuvvetli ve zorba olana tahsis eder. Zengin-fakir, patron-işçi, yönetici-yönetilen ve kadın erkeğin arasına kapatılmaz ayrılıklar koyan vahşi bir kudurganlıktır.
Komünizm ve Kapitalizm arasındaki düşmanlık aslında olmayan bir düşmanlıktı. Sanal olarak vardı. Kapalı kapılar arkasında körler ve sağırların birbirini ağırladığı bu dostluk göz önünde ise it dalaşına dönüşen yapay bir düşmanlıktı. İmkân ve mekân kapma hırsından kaynaklı bu sanal düşmanlık, İslam coğrafyasına hâkim olma arzulu bu kapışma bu iki güç arasında on yıllarca sürdü.
Kapitalizm, Rusya'nın sıcak sulara ulaşma hayali ve göz diktiği verimli topraklara karşı asıl düşmanını ötelemişti. Çünkü Kapitalizmin göz diktiği İslam topraklarına aynı mantıkla Komünist Rusya da göz dikmişti.
Sovyet Rusya'nın dağılması ve Komünizmin tarih çöplüğüne atılmasıyla NATO ilkesel olarak işlevsiz kaldı. İşlevsiz kalan bu yapı doğal olarak lağv edilmeliydi. Oysa gerçek göründüğü gibi değildi. Bugün çakma rakibinden yoksun olan NATO kendini lağv etmedi ve hiçbir zaman lağv etmeyi de düşünmedi.
NATO, sonraki süreçte bu ve benzeri zirvelerle asıl yüzünü ortaya koymuş ve tehdit sıralamasında düşmanının İslam ve Müslümanlar olduğunu deşifre etmiştir. İşgal edilen topraklarda hangi halkların yaşadığına ve NATO savunma füzelerinin konuşlanması için hangi topraklarda kime karşı üslerin kurulduğuna bakmak şeytani niyetin anlaşılması için yeterlidir. ABD ve NATO'nun hiçbir zirvede israil, İngiltere veya Fransa'ya karşı bir savunma taktiği geliştirdiği, onlara ekonomik yaptırım uyguladığı ve bu amaçla üsler kurduğu görülmemiştir.
Peki, NATO İslam topraklarına niçin göz dikmiştir, niçin Müslümanların selametini(!) ister?
Amerika, İngiltere, Fransa, Çin, Hindistan benzeri ülkeler mafya, sömürü, ahlaksızlık ve zulüm gibi noktalarda NATO'nun kuruluş amacına bir tehdit ve rakipken NATO niçin bunu görmezlikten gelir ve İslam topraklarına yerleşme isteğindedir?
Çünkü teknolojik gelişmeler, tüketim hırsı ve modern hayat için gerekli hammadde İslam topraklarında büyük bir iştah hedefi olarak duruyor! Çünkü İslam kapitalist zihniyetin özü olan tefe ve faizi haram saymış; sosyal hayatı adil paylaşım adına zir u zeber eden bu haramlarla mücadeleyi farz kılmış!
Çünkü iman dairesi ahlaki bir toplumu inşayı amaçlar; çağdaş yaşam ise, ahlak ve tesettürden soyutlanmış çıplaklık kültürünü özgürlük olarak sunar! Çünkü Allah'ın dini adaleti ayakta tutacak doğru şahitler ister, güçlünün değil, haklının haklı olduğu sosyal bir düzeni işaret eder!
Bu haliyle İslam, kapitalist anlayışın haramlar ve haksızlık üzere edindiği her türlü kazanım ve sermayeye "DUR!" der. NATO sermayesi tükenmek üzere olan bir tüccar gibidir. Bu ve benzeri sebeplerden NATO İslam topraklarına hevesli ve Müslümanlara düşmandır!