Uçaklar düşü(rülü)yor. Diplomatlar öldürülüyor. Kurmalı canlı bombalar, kripto suikastçılar, ve aha şuracıkta katar katar çile ile on binlerce insan karda kıyamette ülkelerin çıkarları arasında savruluyor. Arkada ise karanlık odaklar; önlerinde haritalar, beyin kıvrımlarında yığın yığın hesaplar ve birbirine kin yükledikleri dindaş halklar. Bir de hızla unutturdukları bir'lerimiz, hemen şuracıktaki, Şirnak, Cizre, Nusaybin ve az ilerdeki Arakan, Yemen, dertlerine bigâne kaldığımız kardeşlerimiz.
Öte yanda, dünya nefesini tutmuş, adeta NATO ile Rusya hattında bugün hangi kritik ismin nerede nasıl infaz edileceğini merak ediyor. Ve tabi ki, ‘konulan bomba, uçak, Türkiye'den geçerken patlatılacakmış ama plan tutmamış' türünden soğuk savaşı ısıtacak abartılı komplo teorileri.
Ne çok tekerrür damgalı resim var önümüzde, yüz yıl önce çekilmiş nice fotoların aynısı bugün sanki renkli çekiliyor ve süratle yayılıyor.
Hani derler ya “karamsar; tüneli, iyimser; ışığı, gerçekçi ise; hem tüneli, hem ışığı hem de tünelden gelen treni görür” diye. Eh maalesef önce tüneli görüyorsunuz.
Yukarda çok çok özet zikrettiğimiz hal böyle iken geçen gün ajanslar şu haberi geçiyordu: “Piyango bileti almak isteyen vatandaşlar soğuğa rağmen gece boyunca piyango bileti alabilmek için kuyruktaydı.”
Haydi, bunu geçtik. Dışarda Türkiye üzerine uydurulan içerde ise hamaset setlerinde seyredilen malum neo-Osmanlıcılık senaryosu var. Onun da bir sürü ikonu var. Öyle ki ‘Viyana kapıları, Musul-Kerkük, Bağdat kapısında genç Osman' diye sıraladığınız zaman, Allah Allah diye cezbeye gelenler bile var. Ve artık Ulu Önder(!) değişince yerine Fatih mi olsun, Abdülhamit mi olsun türünden tartışmalar..
Evet devasa maliyetli yatırımlar, göğüs kabartan eserler ve beklendiği gibi olması gerektiği şekilde halka hizmet. Lakin hatasıyla-savabıyla Osmanlı'yı anlı şanlı yapan; görkemli sarayları, camileri veya surları değil, yirmi milyon kilometrekarelik geniş bir alanda gönülleri fethederek onlarca milleti, yüzyıllarca kardeşçe bir arada yönetme başarısı idi.
Ve mesele, öyle geniş coğrafyaların hayali ile avunmak filan da olmasa gerek. Bakın, 5 Aralıkta yayınlanan, Uluslararası Öğrenci Performansı Değerlendirme yani PISA 2015 raporunda, Türkiye'nin durumu içler acısı idi. Öğrencilerin matematik ve fen gibi alanlarda başarısı neredeyse sıfır düzeyinde ve 72 ülke arasında 50. sıralarda. Bir kanadı, toplam bütçeleri Türkiye'nin bütçesinden 50 milyar dolar fazla olan Microsoft, Google ve Apple gibi yazılım ve bilişim şirketlerinden oluşan küresel emperyalizmin karşısında herhalde matematiği sıfır olan bir kütle, Osmanlı tokadı değil, pamuk şeker gibi bir şey olsa gerektir.
“Mecbur bırakıldığımız güvenlikçi politikalardan geriye zaman mı kalıyor ki; eğitimin keyfiyetine bakalım, gönüllerin fethine çıkalım, mefsedetin önünü tıkayalım, çıkarlarla hayatlar karşılaştığında ‘insanlar' diyelim” gibi gerçekçi mazeretlere zaten aşina bir nazar var eyvallah.
Ama işte sorun da tam burada zaten. Asimetrik savaşın karargâhında da öncelikli hedefleri bu değil mi? Sadece “yok edeceğiz, bitireceğiz, mahvedeceğiz, aldık, vurduk, yıktık” pazarında, tüccarlar ve müşteriler kimin işine gelecektir?
Adı, Zümrüd-ü Anka bile olsa hayal kuşu da tek kanatla uçamaz. Kalkınma ve güvenlik kanadınızı ne kadar hızlı çırpıyorsanız onunla beraber adalet ve esenlik kanadınızı, maddi manevi eğitim ve terbiye kanadınızı da o kadar hızlı çırpmaz iseniz, Kaf dağını aşarsınız belki ama Simurg'un bu coğrafyanın fedakâr ailesi olduğunu farketmeyebilirsiniz.
O zaman Mekke'nin Fethi kutlu olsun..