Tek Türkiye dizisini unutmuş olamazsınız. Çoluk çocuğun “Doktor Ciwanım” ya da şarlatan karakteriyle “Şiwan” tiplemesine odaklandığı dizi, aslında “Karanlık Kurul” sahnesiyle altın vuruşunu gerçekleştiriyordu.
Herkesin hain, herkesin düşman, herkesin terörist ilan edilerek iç dizaynın gerekliliğine vurgu yapıldığı dizi, “Küresel üst aklın” destur verdiği espiyonaj hareketinin her yere, her kuruma mutlak hakimiyetinin gerekliliğini bir mimar ustalığıyla zihinlere ilmek ilmek dokuyordu.
“Tek Türkiye”, görünürde dizi ismi gibi dursa da aslında “Tek” elin kontrolünde tektipleşmeyi öne çıkaran bir tekçi anlayışı da ilmek ilmek belleklere dokumayı hedef alan kinayeci bir yaklaşım sergiliyordu.
Dizi, izleyicide ilgi uyandıran sıradan bir “Doğu-Kürt şivesi/tiplemesi” özelliğini öne çıkarmış olsa da; tipleme, şive, yer, zaman ve aktör gibi tercihler sıradan bir tercihin ötesinde toplum psikolojisini alabildiğince önceleyen bir derin akıldan efsun aldığı özelliğini belirgin bir şekilde hissettiriyordu.
Karanlık Kurul'un belirlediği hedefler senaryo gereği kırık dökük bir köy etrafında şekillense de toplumsal alandaki etkileri çok geçmeden farklı kesimlerde karşılık buluyordu. Bu özelliğiyle Karanlık Kurul'da şekillenen operasyonel faaliyetlerin etkilerini çoluk çocuk “Doktor Ciwanım ile Şiwan” arasında kaliteden yoksun kovalamaca zırvalarıyla hissederken, Kurul'un mesajlarını alan Espiyonaj hareketinin istihbarat, güvenlik ve yargı bürokrasisindeki şehir gerillaları, kumpas kurması gereken kişi ve kurumlar için harekete geçmiş bile oluyorlardı.
Espiyonaj topluluğuna gönül koymuş bürokratik katmanlardaki şehir gerillaları kolları sıvayarak en çok “sevap” kazandıracak kumpas taktikleri geliştirme yarışına girişiyorlardı. Önce hedef kişilerin alacakları ceza miktarları belirlenmiş olarak önlerine geliyor, ardından tüm çalışmalar hedeflenen ceza miktarlarını kamuoyu nezdinde meşru gösterecek taktiklere odaklanıyorlardı.
Kimisi “nafile ibadet” edasıyla telefonlara musallat oluyor, kimisi “Sünneti müekkede” sandığı fiziki takibe odaklanıp seyyar kamera sistemini devreye sokuyor, kimisi “Vahiy katibi” sevabı niyetine peşinen iddianameler/fezlekeler hazırlıyor, kimisi “Mekke'nin fethine katkı” babından belge temin edip gerekli mekanlara yerleştiriyordu. Kumpas düzeni olgunlaşınca da Hicret'teki Pir-i Fani'nin başında olacağı “Sevinç Gazvesi” yerine “Hüzünlü Seriyye'nin” başına geçerek düğmeye basıyor ve operasyon gerçekleştiriliyordu.
Bürokratik gerillacılık operasyonu bu şekilde tamamına erdirilince artık kontrolündeki medya militanları işi devralıyor, “vur kaç” taktikleriyle algı operasyonu için linç düğmesine basıyorlardı.
Son safha ise hukuk gerillasının devreye girip “Allah rızası için” kumpası neticelendirmesiyle kapanıyordu. Deliller tamam, suç unsurları yığınca, medyatik linç mükemmel olunca hukuk gerillasına sadece “Gereği düşünüldü” deyip kalem kırmak kalıyordu.
Sonucu yurtdışındaki karanlık mahfillerde belirlenmiş, iddianamesi çok önceden Emniyet koridorlarında yazılmış duruşmalar zinciri mizanseni sonrası sadece “Gereğini düşünüp Türk milleti adına” karar vermek bürokratik gerillacılıkta en külfetsiz iş gibi görünse de “Kumpas ihalesinde” yapılan devasa yolsuzluk, yığınca mazlumun ömründen seneler çalmak gibi devasa bir örgütlü “Hırsızlık” sonucunu doğuruyordu.
Ve şunu da gördük. Seneler boyu kurdukları kumpaslarla önce Emniyet'ten gizli belgeleri, sonra insanların ömürlerini çalıp “Hırsızlık'ta” çığır açanlar, “Ne istediniz de vermedik” diyen eski refiklerini bir sabah vaktinde işaret ederek “Hırsız vaaarr!” diye bağırmaya başladılar.
Meğer bunlar, –belki de haklı olarak- arzularının bekçisi olarak gördükleri “Uzun Adam'ın” sırtındaki hırkaya göz dikip el atmışlar. Bundan işkillenen “Uzun Adam”, bugün hırkamı çalsalar yarın ömrümü de çalacaklar diye düşünmüş. Sonra da tüm ısrarlara rağmen “Abartıyorsunuz ama…” dediği insanların ömründen çalınan uzun seneler gözünde canlanmış. Ömür hırsızlarına önce “kışt” demiş, olmamış. Sonra “hoşt” demiş, bakmış ki belge soyguncularının, ömür hırsızlarının peşini bırakmaya niyetleri hiç yokmuş.
Önce hırkasına sımsıkı sarılıp güvenceye alan “Uzun Adam”, belge soyguncularının, ömür hırsızlarının “Hırsız vaaarr!” naraları karşısında ömrünün kalan senelerini muhafaza etmek için son çareyi operasyon düğmesine basmakta bulmuş.
Bundan sonrası mı;
“Bakalım Mevla neyler; Neylerse güzel eyler.”