Geçen haftaki yazımda, Türkiye'nin Marksist/Leninist örgütlerinin, PKK ile yaptıkları ittifaktan bahsetmiş ve Allah'ın ayetlerine, Peygamberinin sünnetine rağmen kardeşliği tesis edemeyen biz Müslümanların, bari bu Marksistlerden ibret almaları gerektiğini ifade etmiştim.
Bu yaraya parmak bastığımızda ortaya karamsar bir tablo çıkabiliyor. Zaten Ümmetin şu an içinde bulunduğu tablo, her şeyi özetliyor aslında. Ancak olumlu gelişmeler de olmuyor değil. Örneğin; İslam İşbirliği Teşkilatının, Türkiye'de ve özellikle belirtmek gerekir ki, İstanbul'da yaptıkları toplantıda, bahsettiğimiz derdimizle ilgili açıklamalar yapması, Diyanet İşleri Başkanlığının, Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri çerçevesinde “Tevhit ve Vahdet” temasını işlemesi, en son olarak Peygamber Sevdalıları Platformunun dev mitingler düzenleyerek, “Kardeşlik ve Vahdet Peygamberi” teması ile milyonları buluşturması ve bu mitinglerde 14 maddelik bir “Kardeşlik Manifestosu” okunması güzel, umut verici gelişmelerdir.
Diyarbakır'da yapılan Kutlu Doğum programına birçok ülkeden Müslüman âlimler, önderler katılmıştı. Gazetemizin haberine göre; 6 ülkeden toplam 200'ü aşkın misafirin katıldığı etkinlikte; Mısır'dan İhvan, Filistin'den Hamas yetkilileri, Irak'tan, Afrika'dan, Uganda, Sudan ve diğer ülkelerde bulunan İslami hareket yetkilileri, Avrupa'dan ise birçok cemaatin temsilcileri hazır bulunmuşlardı.
Fakat ben bu temsilcilerden ziyade, Prof. Dr. Faruk Beşer ve Sabiha Ateş Alpat ile beraberinde gelenlerin, yani Türkiye'nin Batı'sından kardeşlerimizin katılımını önemsiyorum. Evet, bütün dünya Müslümanları kardeştir. Ancak bu kardeşlik hareketinin, en yakınındakinden başlayarak yayılması gerekmektedir.
Peygamber Sevdalıları Platformuna üye derneklerin gönüllülerinin en büyük sorunlarından biri, bu ülkenin batısında yaşayan kardeşlerince yanlış tanınmalarıdır. Yıllarca bilinen medya kuruluşlarının tanıttığı gibi bir algıya sahip olan bu kardeşlerdeki önyargılar yavaş yavaş kırılmaktadır. Allah'ın sanki özel olarak kulları arasından seçtiği Yasin Börü ve arkadaşlarının şehadeti, bu anlamda bir kırılma noktasını teşkil eder.
Beşer ve Alpat Diyarbakır izlenimlerini kaleme alıp, duygu ve düşüncelerini okuyucularıyla paylaştılar. Özellikle Sabiha Hanım'ın yazısını ailece okuduk. Bilmem ama garip bir duyguya kapılıyor insan. Yıllardır canavar olarak tanıtılan bir yapının, aslında öyle olmadığını, mesela Mehmet Göktaş veya Mehmet Yavuz'dan değil de, Faruk Beşer ya da Sabiha Ateş Alpat'tan okumak garip bir haleti ruhiyeye sebebiyet veriyor.
Evet duygulandım. Bütün geçmişimi hatırladım. Seccademi gözyaşları ile ıslattığım zamanlar geldi gözümün önüne. Bu mukaddes dava uğruna şehit olmak güzel, çile çekmek mutluluktu ama yanlış anlaşılmak ve tanınmak var ya, dertlerin en büyüğüydü.
Bazen televizyonu izlerken ekranı kırasım geliyordu. 2000'li yıllarda televizyon haberlerinde seyrettiklerimizin hemen hepsi kocaman bir yalandı. Evet, 2000 sonrası çok büyük bir algı oluşturma gayreti mevcuttu. Birçok insan bu camiayı yanlış tanıdı veya basının tanıttığı kadar bildi.
Tabi belki bazı kişiler için kriter belirleme durumunda olmayabiliriz. Ancak Müslümanım diyen insanların, her şeyde olduğu gibi haberleri duyma ve inanma üzerine de kriterleri vardı. Mesela Müslümanın fasıklardan aldığı haberlere balıklama atlama gibi bir lüksü yoktur. Haberi araştırması gerekir.
Ama olmadı. Bir gün gelip; “Kardeşim basından şunu şunu okuyoruz. Bu haberler hakkında ne diyorsunuz” diye işi muhataplarına sormadılar. Bölgede camianın fertleri PKK'nin hedefindeydiler. Jitem, derin ve paralel yapılar her türlü baskı ve oyunla, yıpratma ve imha etme operasyonu gerçekleştirmekteydiler.
Peygamber emrediyor: “Müslüman Müslümanın karde¬şidir. Ona zulmetmez; onu yardımsız bırakmaz; onu tahkir etmez. Üç defa kalbine işaret ederek, takva şuradadır. Müslüman kardeşini hakir görmesi kişiye kötülük olarak yeter. Her Müslümanın namusu, kanı, malı ve onuru Müslümana haramdır. “(Müslim)
Bölge Müslümanlarının, yukarıdaki hadisi delil göstererek açlarını doyurmak, yaralarını sarmak adına, maddi ve manevi destek için batıdaki Müslüman kardeşlerinden yardım talep etme hakları dahi vardı. Normalde olması gereken buydu. Ama bırakın yardımı, bari dosdoğru anlaşılsalardı.
İşte bu camia Kutlu Doğum etkinlerinde 14 maddelik bir kardeşlik bildirgesi okudu. Haydi kardeşler, 1990 veya 2000'li yıllar geride kaldı. Ancak 2016'yı kurtarmak elimizdedir. Hem ne demiş Mevlana:
Dün dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.