Kardeşlik Hukukuna Dair

“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şey ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, öksüzlere, yoksullara, yakın komşularınıza, yakın arkadaşlarınıza, yolda kalmışlara ve kölelerinize iyilik edin.” (Nisa: 36)

“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şey ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, öksüzlere, yoksullara, yakın komşularınıza, yakın arkadaşlarınıza, yolda kalmışlara ve kölelerinize iyilik edin.” (Nisa: 36)

“Cibril, bana komşuya iyilik yapmayı o kadar çok tavsiye etti ki, yakında komşunun komşuya vâris olacağını zannettim.” (Buhâri ve Müslim)

“Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman edenler komşusuna iyi davransınlar. Allah’a ve Âhiret Gününe iman edenler, misafire ikramda bulunsunlar. Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman edenler ya hayır söylesin veya sussunlar.” (Müslim)

“Allah katında dostların hayırlısı, arkadaşlarına hayırlı olandır, komşuların hayırlısı da komşularına iyilik yapandır.” (Tirmizi)

“Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimizin şerefini tanımayan kimse bizden değildir.” (Ebû Dâvud ve Tîrmizi)

“Bir genç, yaşından dolayı ihtiyar bir kimseye saygıda bulunursa, Allah da yaşlılığında ona hizmet edecek kimseler yaratır.” (Tirmizi)

“Allah’ın Resulü bize hastayı ziyareti, cenaze arkasından yürümeyi, aksırana, “Allah sana merhamet etsin” demeyi, haksızlığa uğrayana yardım etmeyi, selam vermeyi, çağırılan yere gitmeyi ve yemini bozmamayı emretti.”

“Bir Müslüman sabahleyin hasta bir Müslüman kardeşini ziyaret ederse, yetmiş bin melek ona akşama kadar dua okurlar. Eğer akşamleyin ziyaret ederse, yetmiş bin melek sabaha kadar onun için istiğfar ederler. Bunun yanında o kimse için Cennet’te toplanmış meyveler de vardır.” (Tirmizi)

“Bir adam, başka bir köyde bulunan bir din kardeşini ziyaret etmek için giderken, Allah o adamın yolunu gözetlemek için bir meleği vazifelendirmişti. O adam meleğin yanına gelince melek nereye gittiğini sordu.

Adam;

“Şu köyde bir din kardeşim var” ona gidiyorum.” dedi. Melek:

“O adamın sana geçmişte bir iyiliği oldu da onu devam ettirmek için mi gidiyorsun?” diye sordu. Adam:

“Hayır, ben o kardeşimi Allah için severim.” dedi. Bu söz üzerine melek:

“Ben Allah’ın sana gönderdiği elçisiyim. Sen o din kardeşini nasıl seviyorsan, Allah da seni öylece seviyor.” dedi. (Müslim)

“Müminden başkasıyla arkadaş olma, yemeğini de ancak Allah’tan korkanlar yesin.” (Ebu Dâvud ve Tirmizi)

“İnsan dostunun dini üzerinedir. Bu yüzden dost edineceği kimseye dikkat etsin.” (Ebu Dâvud ve Tirmizi)

“Yetimin işlerini üzerine alan kimse ile ben, cennette şöyle beraber bulunacağız.” (Hadisin ravisi Malik b. Enes, şehadet parmağı ile orta parmağını işaret etmişti.) (Müslim)

 

Ziyaretleşme

Asr−ı saadetten günümüze kadar tarihin hiçbir döneminde İslam ümmeti ve İslam coğrafyası bu gün kadar tümden işgal edilip tahakküm altına alınmamıştır. Fiili tasallut ve tahakkümle beraber Müslümanlar Kur’an-ı Kerim’den, sünnetten ve İslami yaşamdan uzaklaştırıldı, akidelerine halel girdi, ahlakları yozlaştı. Emperyalist güçler bu konuda muvaffak olabilmek için işbirlikçileriyle beraber her türlü şeytani oyun ve tuzaklar kurdular, halen de buna devam etmektedirler.

Bu işgaller (siyasi−fiili) ve faaliyetler neticesinde Kur’an-ı Kerim’den, sünnetten, İslam kültür külliyatından habersiz, İslam’ı bilmeyen bir nesil ortaya çıktı. İslam’ı araştırmama, öğrenmeme, ahlaki yozlaşma normal bir hale geldi.

Tarihte zaman zaman olumsuzluklar yaşanmışsa bile, olumsuzlukların izalesi için İslami müsseseler buna karşı görevlerini yerine getirmişlerdir. Yani gerek fiili işgallere karşı, gerekse itikadi ve ahlaki yozlaştırmalara karşı bu kurumlar üzerine düşeni yaparak işgalleri püskürtmüşler, toplumu ifsat ortamından Kur’an ve sünnet çizgisine çekmişlerdir. Bu mücadelede şer güçler emellerinde bir nebze muvaffak olmuşlarsa bile istedikleri sonuca varamamışlardır.

Günümüzde yabancı işgal ve tahakkümlere karşı genel anlamda bir duyarsızlık, vurdumduymazlık ve sükût hâkimdir. Küçük çaptaki duyarlılıklar ve direniş hareketleri de mevcut zulüm güçleriyle mücadelede yetersiz kalmakta veya mücadelenin uzun süre devam etmesine sebebiyet vermektedir. Dünya menfaati Allah katındaki nimetlere tercih edilmekte; ölüm ve ölüm ötesinin hesabı yapılmamakta; çocuk, kadın ve ihtiyarların çığlıklarına kulak tıkılmakta; dolayısıyla gelişen olumsuzluklardan herkes nasibini almaktadır. Bu durumda dünyevi zilletin yanında uhrevi hayat da tehlikeye girmektedir.

Bütün bu olumsuzluklara karşın dünyanın her tarafında İslam’ı öğrenmek, öğretmek ve yaşamak için her şeylerini ortaya koyan; dünya hayatına karşı ahiret hayatını satın alan, Allah’tan başka kimseden korkmayan fedakâr insanlar kulluk görevini yerine getirmek için gayret sarf etmektedirler. İslam coğrafyasının büyük bir bölümünde yaşanan işgaller, tahakkümler, acılar, sıkıntılar şer güçlere sığınılarak yapılan ihanetler… Bizleri asla umutsuzluğa, ye’se sürüklememelidir. Mü’min bir insan Allah’tan ümidini kesmez. Biz müslümanız ve ümitvarız. Dolayısıyla geleceğe ümitle bakmalıyız. Bizler İslam’ı öğrenme, öğretme, yaşama ve yaşatma noktasında mükellefiyetlerimizi yerine getirirsek Cenab−ı Allah bize nice hayırlı kapılar açar. Buna binaen birbirimize karşı mükellefiyetlerimizi yerine getirmeli, ümmetin bu olumsuz girdaba düşmesinin sebeplerini ve bu halden kurtulmanın çarelerini öğrenmek ve tahlil etmek için sürekli olarak birbirimizle irtibat vesileleri aramalıyız. Birbirimizi aramalı, bulmalı, ortak dertlerimizi paylaşmalıyız. İrtibat kopukluğunun ve tefrikanın hem dünyamız hem de ahiretimiz için büyük bir hezimet olduğunu unutmamalıyız.

Zira tarih göstermiştir ki; Müslümanlar düşmanlarından çok günahlarından korkmaya başlayıp ihmal ettikleri sünnete döndükleri zaman −güçsüz ve zayıf oldukları halde− Cenab−ı Allah onları muvaffak ve muzaffer kılmış; aziz etmiş ve üstün tutmuştur.

İslam düşmanlarının gözüken güçleri, kalabalıkları, gürültüleri, hak çıkınca, sihirbazların aldatıcı sihirleri gibi yok olmaya mahkûmdur. Biz öyle biliyor ve öyle inanıyoruz.

Her birimiz −içinde bulunduğumuz makam, mevki ve ekonomik durum nasıl olursa olsun− kendimizi, çocuklarımızı, akrabalarımızı, komşularımızı ve toplumumuzu cehennem ateşinden kurtarmak için azami gayret sarf etmeliyiz. Bu bağlamda Kur’an-ı Kerim ve sünnetten niçin uzaklaştığımızı, neden İslam’ı amelimize yansıtamadığımızı, ümmetin başına gelen bela ve musibetlerin nedenini tefekkür etmeli; İslami mükellefiyetimizi birbirimize anlatmalı, hatırlatmalıyız. Bunun için de akraba, komşu ve diğer insanlarla iç içe olmalı ve bu ortamı oluşturmak için gerekli vesilelerden faydalanmalıyız.

İnsanlarla bir arada olmanın en önemli vesilelerinden biri de ziyarettir. İster işçi−memur, ister esnaf−sanatkâr, ister tüccar−çiftçi, ister öğrenci olalım her birimizin bulunduğu ortamın dışındaki insanlarımızla kaynaşmak için de özel ziyaret programları olmalıdır. Buna göre;

−Akraba ziyaretleri (anne, baba, kardeş, bacı, amca, hala, dayı, teyze, yeğenler)’ne ziyadesiyle önem verip bunu düzenli olarak devam ettirmeliyiz.

−Komşularımıza özel ilgi göstermeli, hal−hatırlarını sorup sorunlarıyla ilgilenmeliyiz.

−Eş−dost ziyaretleriyle dostluklarımızı pekiştirmeliyiz.

−Mağdur, yoksul, sahipsiz, ilgisiz kalmış insanları ziyaret edip kendilerine teselli vermeli ve ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmalıyız.

−Yetimleri ziyarete çok önem verip komşumuz olan, semtimiz veya başka bir semtte bulunan yetimleri tespit edip ziyaret ederek şefkat ve merhametle ihtiyaçlarını karşılamaya yardımcı olmalı, onları sevindirmeliyiz.

−Hasta tanıdıklarımızı ziyaret ederek teselli etmeli ve dualarını almalıyız.

−Taziye, düğün, sünnet merasimleri ziyaretlerinde bulunup musibetzedeleri ziyaret ederek sevinçli ve acılı günlerde insanımızla beraber olduğumuzu göstermeliyiz.

−Tanıdığımız yaşlıları ziyaret edip dualarını almalıyız.

−Âlim ve Salih şahsiyetleri ziyaret ederek hürmet etmeli, tavsiye ve dualarını almalıyız.

−Çeşitli vesilelerle geçmişte bir süre beraber kaldığımız (iş, öğrencilik, askerlik, yolculuk vs.) Müslümanları ziyaret edip dostluğumuzu pekiştirmeliyiz.

−Eski ikamet ettiğimiz yerlerdeki (köy, mahalle, ilçe, şehir) tanıdıkları ziyaret etmeli, diyalogumuzu sürdürmeliyiz.

Yukarıda bahsi geçen sınıfları imkânlarımız elverdiğince ziyaret etmeli, sıcak ilgi ve alakayı sürdürmeliyiz. Hz. Peygamber (sav)’in uygulama ve tavsiyeleri bunu bizden istemektedir. Ashab−ı Kiram ve Selef−i Salihin bunu en iyi bir şekilde yerine getirmiştir. Müslümanların bugün içinde bulunduğu durum göz önünde bulundurulduğunda ziyaret işinin ne kadar elzem bir ihtiyaç olduğu anlaşılır.

Allah’a emanet olun.

İnzar Dergisi

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu
Kurban edilen hayvan kanının alna sürülmesi doğru mudur?
Namazda gözleri kapatmak mekruh mudur?