Birileri ısrarla, savaşmaya ve silahlarını birbirlerine doğrultmaya devam ededursun, biz de ısrarla İslam kardeşliğini, vahdeti ve müzâkere kültürünü hatırlatmaya devam edeceğiz. Hem İslami ve insani duruşun, hem de siyasi neticelerin elde edilmesinde akıl ve mantığın gereklerini hatırlatmaya devam edeceğiz.
Çünkü biz, “mü'minler ancak kardeştirler. O halde kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah'tan korkun ki merhamete lâyık görülesiniz”, ilahi fermanına iman etmişiz.
İslam ümmetinin birer ferdi olarak, Peygamberimizin şu emirlerine kulak vermek durumundayız:
* Hiçbiriniz, kendisi için istediğini mümin kardeşi için istemedikçe, iman etmiş olamaz. *
* Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmanına teslim etmez. Kim, mümin kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir Müslümanın kusurunu örterse, Allah da Kıyamet günü onun kusurunu örter .*
* İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. *
Allah ve Resulü'nün hüküm verdiği bir meselede , mü'minlere ancak, “işittik” ve “itaat ettik”, demek düşer.
İslami hakikat ve düsturlarının olduğu yerde ise, siyasi mülahazalar ancak bu hakikatlere tabi olmak durumundadır.
Hayatımızın merkezinde, ilahi ve nebevi düsturlar olmalıdır. Hiçbir siyasi çıkar ve strateji, bu düsturların üzerinde olamaz. Siyasetimiz dâhil, tüm hayatımızı şer'i ölçülere göre tanzim etmek yerine, İslami hüküm ve nasları kendi siyasetimizi meşrulaştırmak için kullanırsak, felaketin kapılarını aralamış oluruz. İnsanlık için rahmet olan İlahi fermanlar, insanlığın felaketine kapı aralayan vahşet politikalarını meşrulaştıran birer araca dönüşür.
O halde herkes, ya İslam'a göre halini düzeltmeli veya İslami iddialardan vazgeçmelidir. Siyasi hesaplarını meşrulaştırmak için İslam'ı bir enstrünman olarak kullanmaktan vazgeçmelidir.
Özellikle şehadet, cihat gibi İslami kültüre ait olan ve son derece ehemmiyetli kavramlar, siyasi hesapların mezesi haline getirilmemelidir. Siyasi hesaplara İslami esvapların giydirilmesi, tam bir felakettir. İşte şu anda İslam âleminde yaşanan, tam da budur. Bu tablo beraberinde kaos, zillet ve parçalanmışlık getirir.
İslam, bütün cüzleri ile vahdet ve ittihadı direkt ve dolaylı olarak emrederken ve ihtilafı da kesin bir şekilde yasaklarken; İslam'ın temel esaslarını, insanlığın kutsallarını teminat altına almayı hedeflediği hakikati ortada iken, gözleri kan ve kin bürümüş birileri bütün bu hakikatleri görmemezlikten gelmeyi tercih etmektedirler.
O halde, yapmış olduğumuz tercihin, hangi zeminde şekillendiğini irdelemek durumundayız. İslam'dan yana endişesi olanların, pozisyonlarını naslar ışığında yeniden gözden geçirmeleri elzemdir.
Yine unutmayalım ki, bir düzine yanlış bile, tek bir doğru etmez. Birilerinin yanlış yapma iradesi, bizim de yanlış yapmamızı meşrulaştırmaz. Bir yanlışın karşılığı, başka bir yanlış değildir. İslam'ın bakış açısı, bu konuda son derece nettir.
Ve siyasi mülahazalarla başlatılan kavgalar, bizim kavgamız değildir. Müslüman halklar, hakkı tutup kaldırmalıdırlar. Futbol takımı taraftarları fanatikliği ve asabiyet yaklaşımı ile hadiselere yaklaşmak yerine, hak ve hakkaniyet noktasında hadiseye yaklaşmak durumundadırlar.
Hiçbir maslahat, İslam ümmetinin genel maslahatının üzerinde olamaz. O halde ülkeler ve halklar, İslam ümmeti için hayati öneme sahip bu hakikati görüp politikalarını yeniden gözden geçirmelidirler. Herkesin kendisini merkeze alıp kendi ekseni etrafında örmüş olduğu siyaset, halklar sayısınca ümmetin ortaya çıkmasına neden olur. Bu durumda “ümmet-i vahide”den bahsedemeyiz.
İslam'ın bize çizdiği rotayı ısrarla terk edersek, bölünmüşlüğün getirdiği zilleti hep beraber tatmaya mahkûm olacağız. Bu menfi yaklaşım, gelecek kuşakları da etkileyecek olan bir esareti beraberinde getirir. Başkalarının planladığı siyasete mahkûm olmak zorunda kalırız. Bu sonuç, bizi biz olmaktan çıkarır. Takdir haklarımız başkalarının eline geçer. Onlar senaryoyu yazar, biz ise uymak zorunda kalırız.
Avrupalılar, nice yıllar devam eden savaşlar neticesinde tam bir yıkım yaşadılar; milyonlarca insan öldü, ülkeler harap oldu. Bu felaketten ders alan Avrupalılar, kendi aralarındaki problemleri müzâkere ile çözmeyi, temel bir anlayışa dönüştürüp silahlarını düşmanlarına karşı kullanıyorlar. Müzâkere kültürünü temel strateji haline dönüştürmek için, Avrupalılar gibi bedel ödemeye gerek yoktur.
Birileri, fitne ve kaos için İslam ümmetini karıştırmaktan vazgeçmiyorlarsa, şüphesiz ki biz de İslam ümmetinin vahdetini haykırmaktan, İslam kardeşliğinin esas ve düsturlarını hatırlatmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Yarın Allah'ın huzurunda hiçbir uyduruk mazeretin fayda vermediği bir günde, Allah'ın gazabına uğramamak için ve Allah'ın rahmetinin gölgesini hak etmek için, herkesi, İslam'ın belirlediği yol haritasını dikkate alıp gösterdiği rotayı takip etmeye davet ediyoruz.