Bu karşı devrimi kabul etmeyeceğiz” diye yazdı CHP milletvekili Süheyl Batum.
Batum, bu eleştiriyi Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı “Demokratikleşme paketi” konusunda yaptı.
“Paket”, eleştirilebilecek yanlarına ve eksikliklerine rağmen kabul etmek gerekir ki bir “karşı devrim” özelliği de taşıyor.
Tek tek maddelerini ele almayı düşünmüyor, sadece iki maddedeki ayrıntı üzerinde durmak istiyorum.
“Andımız” dayatmasının kaldırılması ve bazı harflerin artık “yasal” olarak kullanılabilmesinin önünün açılması…
Doğrusunu söylemek gerekirse ben “andımız” dayatmasının kaldırılabileceğine ihtimal vermiyordum.
İlk bakışta bu basit bir ritüel olarak gelebilir, ama öyle değil.
Bu dayatma, Osmanlı sonrası en ciddi dönüşümün sembolüdür.
Osmanlı’da “ulus”tan çok “millet” ya da “ümmet” kavramı vardı ve o zaman “millet” kavramı bir ırkı, bir etnik yapıyı ifade etmiyordu. Cumhuriyetle beraber bu değişti. Yeni bir ulusal kimlik oluşturuldu ve o kimlik tüm halka dayatıldı. Bir Kemalist, konuyu çok net olarak özetler: “Kemalizm, Cumhuriyet’in değerlerine dayanan çağdaş bir ulus oluşturma çabasıdır.”
“Cumhuriyetin değerleri” denilen şeylerin ise evrensel bir anlamı yoktu. Biraz Fransa, biraz İtalya, biraz da Almanya’dan kotarılmış, azıcık makyajlanmış değerlerdi.
“Türküm, doğruyum…” diye başlayan metin, çocuk yaştan itibaren zihinleri kontrol atına almayı, bireyi ailenin ve çevrenin vereceği inanç ve kültürel değerlerden soyutlamayı amaçlıyordu.
Nispeten başarılı olduklarını da söyleyebiliriz.
Birçok etnik yapının kökleriyle hiçbir bağı kalmadı; folklorik olarak yaşatılmaya çalışılan, “ulusal kültürün” içinde bir zenginlik olarak ifade edilen bir duruma düştü.
Tepkisel milliyetçiliklerin de baskılarla sindirilmesi, halkın inanç ve değerlerinden kopuk bir mecraya kayması için çaba gösterildi.
Sonra umulmadık bir zamanda “pandoranın kutusu” açıldı.
Barajın yıkılıp suyun çılgınca yol bulmaya çalışmasının nedeni olan sosyolojik zeminin tahlili çok yer kaplar, o yüzden o konuya girmiyoruz. Çeşitli vesilelerle farklı yönleri üzerinde duruyoruz ve inşallah durmaya devam edeceğiz.
Evet, “andımız”ın kaldırılması gerçekten de bir “karşı devrim”dir. Kemalizmin “çağdaş bir ulus oluşturma” projesinin rafa kaldırılmasıdır.
Gelelim ikinci konuya…
Harf devrimi, 1928 yılında yürürlüğe giren bir kanunla Arapça alfabe yerine Latin alfabesinin kabulü ile gerçekleşmişti.
Amaç, ülkeyi ve halkı İslami köklerinden tümüyle uzaklaştırmak, Batıya yaklaştırmaktı.
Harf devrimi ile milyonlarca insan bir gecede “cahil” haline getirildi. Batıda eğitim almış elit bir kesim sadece yeni alfabeden biraz haberdardı.
Halkın hem inancıyla hem de tarih ve kültürüyle bağları bir anda koparıldı.
Batıcı kafalar, yeni alfabe ile yeni bir kültür, yeni bir tarih hatta yeni bir din oluşturma yoluna gittiler.
Arap harfleriyle eğitim yasaklandı, Arapça kitaplar, hatta Kur’an-ı Kerimler bile yasak statüsüne girdiği için toprağın altına gömüldü.
Ortaya bağlı, bağımlı, garip bir zihniyet çıktı.
O kadar gariptiler ki 1945’lere kadar Faşist Almanya’ya yakın duran adamlar kısa bir süre sonra solcu, sonra da sosyalist oldular. En sonunda da hem kafatasçılığı, hem de solculuğu beraber götürebilecekleri yeni bir ideoloji keşfettiler: Kemalizm. Şu anda Kemalizm’le yollarına devam ediyorlar ve B. A. Güler gibi kimi akademisyenleri vasıtasıyla ideolojilerinin sınırlarını belirtmeye özen gösteriyorlar.
İşte yeni “paket”le alfabeye “x, q, w” harflerinin eklenmesi harf devrimi için bir “karşı devrim”dir.
Evet, hareket alanının genişlemesi yine “batı kültürü” içinde oluyor, ama tek tipçiliğe ve “çağdaş bir ulus oluşturma projesine” karşı bir hamle olduğu için bir “karşı devrim”dir.
Süheyl Batum kaygılanmakta haklıdır.