Küçük kız üşüyordu. Dışarıda buz gibi bir hava vardı. Yerdeki kar, gecenin ayazı ile birleşince, her taraf buz kesmişti. Kız iyice sokuldu babasına.
Baba çok üşüyorum.
Baba çaresizdi. Daha yeni yerleştikleri bu eve, kilim yerine karton sermişlerdi. Bereket versin, pazardan aldığı çengelli iğneler işe yaramıştı. Bu çengelli iğnelerle iki battaniyeyi iliştirmiş ve bir cep gibi içine girmişlerdi. Bir taraftan da güneşli, güzel günler ile kızını avutmaya çalışıyordu.
Merak etme kızım. Bu soğuk günler geçecek. Bak hem biz annenle üşüyor muyuz? Biliyorsun bu gün yılbaşı. Hem yılbaşının karlı olması adettendir.
Baba ellerim, ellerim çok üşüyor.
Bak kızım annenle yaptığımızın aynısını yaparsan ellerini ısıtırsın. İki elini birleştirip, avuçlarını ağzına götür ve “Poooohhh” diye nefesini üfle. Gör bak, ellerin sıcacık olur.
Kız minik ellerini birleştirdi. Avuçlarını ağzına götürdü ve pohladı.
Ama baba, olmuyor.
Ver bakayım ellerini. Bir de ben yapayım.
Baba bütün kuvvetiyle nefesini kızının ellerine pohladı. Kız gülümsedi.
Çok sıcak nefesin varmış baba. Ama şu kar yağmasaymış, daha iyi olacakmış. Hem her yılbaşında kar yağmak zorunda mı ki?
Bir de iyi tarafından bak minik kızım. Kar berekettir. Çiftçiler dört gözle karın yağmasını bekler. Bu sayede dereler coşar. Ekinler gürleşir. Bitkiler yeşerir. Ne bileyim kızım, berekettir işte.
Derken kızın gözleri yumulmuştu. Tatlı bir uykuya dalmıştı. Yarın yeni bir yıla gözlerini açacaktı.
Küçük kız kırmızı eldivenlerini göstere göstere babasının yanına koştu.
Baba herhalde bu yılbaşında eldivenlerimi kullanamayacağım.
Merak etme kızım. Bakarız bir çaresine.
Nasıl bakarız çaresine baba? Yarın akşam yılbaşı gecesi işte ve hala ortalıkta kar mar yok. Kar yağmazsa ne yapacağız? O kadar da arkadaşım gelecek. Karsız yılbaşı mı olurmuş?
Daha önümüzde koca bir gün var. Hem bak hava kapalı. Genellikle her yılbaşı gecesi yağar kızım, merak etme.
Küçük kız pencereden gökyüzüne tekrar tekrar baktı. Dışarısı soğuktu. Hem hava da kapalıydı. Ama bir türlü kar yağmıyordu.
Ertesi gün uyandığında ilk iş olarak pencereye koşan küçük kız, hayal kırıklığına uğradı. Çünkü beklenen kar yağmamıştı. Evin hizmetçileri, güzelim bir kahvaltı sofrası hazırlamışlardı. Baba sabah kahvesini yudumlayıp, gazetelere göz gezdiriyordu. Kız koşarak geldi ve babasına yalvarırcasına konuşmaya başladı.
Ama babaaaa…
Kızım sen hiç tasalanma. Eğer kar yağmazsa, senin baban bir çaresini bulur.
Nasıl bir çare?
O da bana kalsın. Ben küçük kızımı hiç üzer miyim? Bak gör babanı.
Akşam evde yılbaşı partisi vardı. Aşağıdaki mutfakta hazırlıklar başlamıştı bile. Çorbalar, tatlılar, köfteler, börekler. Bir de yılbaşının olmazsa olmazı fırında hindi kızartması. Davetlilerin çocukları da gelecekti. Baba bir firma ile görüşüp, eve noel baba bile çağırtmıştı. Kırmızı elbiseli, beyaz sakallı noel baba, elindeki torbası ile gelip, çocuklara hediyeler dağıtacaktı.
Haaa..! Bir de güzelim bir çam dalını getirip, evin büyük salonuna dikmişlerdi. Akşama kadar ışıklandırıp, çiçeklerle süsleyeceklerdi.
Görünürde her şey hazırdı. Bir tek eksik vardı: Kar. İşin garip tarafı çocuklar ille de kar diye tutturuyorlardı. Hem karsız bir yılbaşı mı olurdu?
Minik kız çaresiz gözlerle baktı babasının yüzüne. Baba şefkatle ama kendinden emin bir şekilde tebessüm etti.
Akşama doğru evin büyükçe bahçesinde bir hareketlilik başladı. Küçük kız merakla izlemeye başladı olanları. Makineler kuruluyor, borular döşeniyordu. Kurulum tamamlanınca makineyi çalıştırmaya başladılar. Bir borunun ucundan avluya lapa lapa kar yağmaya başladı.
Şefkatli baba bir firma anlaşıp, yapay kar makinesi kiralamıştı. Kızı ile birlikte diğer davetli çocukların, karsız bir yılbaşı geçirmelerine gönlü razı olmamıştı.