Pakistan Başbakanı Navaz Şerif'in görevden alınması üzerine yazmıştım ve bunun, her ne kadar yüksek yargı eli ile gerçeklemiş olsa da arkasında ordunun olduğu bir yargı darbesi olduğunu anlatmaya çalışmıştım.
Pek tabi olarak, Pakistan'ın kuruluşundan bu yana göreve gelmiş 18 başbakanın hepsinin görev sürelerini bitirmeden ordu veya yargı darbesi ile görevden uzaklaştırılmış olması, son görevden almayı da salt yolsuzluk meselesi olarak ele almayı zorlaştırıyor.
Peki mesele sadece yolsuzluk meselesi değil de nedir?
Pakistan, yakın siyasi tarihi ve devlet yapısı ile Türkiye'ye benzeyen bir ülke. Türkiye'nin ordu vesayetinde geçtiği ve ordunun her on yılda bir darbe yaptığı yıllarla aynı özelliklere sahip. Yolsuzluğun vaka-yı adiyeden olduğu dönemler.
Pakistan'da ordu, geçmişte Türkiye'de olduğu gibi, bazen siyasetin elden kaymaya başlayan iplerini tekrar kontrol altına almak için, darbe ile ülke içi bir hesap görür. Bazen de ilişkili olduğu emperyalist güçler adına darbe hesabı görür.
Navaz Şerif'in görevden alınması, ordunun ülke içi bir hesabı olabilir. Ancak büyük resimdeki siyasi atmosferde daha çok, son dönemlerde Pakistan'ın dış siyasetinin ABD'de oluşturduğu rahatsızlığın kokusu var.
ABD, Pakistan'ın Çin ile geliştirdiği askeri ve ekonomik ilişkilerden oldukça rahatsızdı.
Aynı şekilde İran ile geliştirdiği ilişkilerden de rahatsızdı. ABD bu rahatsızlığını, İran ile temelleri atılan doğalgaz boru hattı meselesinde açıkça ortaya koymuştu.
Pakistan'ın da ABD'den rahatsız olduğu konular vardı. ABD'nin sık sık İHA ile Pakistan içlerinde yaptığı operasyonlardan rahatsızdı. Pakistan, Taliban ile barış müzakereleri yaparken, ABD'nin Pakistan içlerinde Taliban'a yönelik İHA ile yaptığı operasyonlar, Navaz Şerif'in tepkisi ile, “yürütülen barış müzakereleri çabalarını baltalıyordu.”
ABD'yi en fazla rahatsız eden, Pakistan'ın Türkiye'deki darbede ve Katar krizinde aldığı pozisyon oldu.
15 Temmuz darbesine karşı en büyük desteği veren ülkelerden biri Pakistan idi. Katar krizinde ise Pakistan Türkiye ile aynı blokta yer aldı. Navaz Şerif'in “Katar'a asker göndereceğiz, her koşulda Türkiye'nin yanındayız” açıklamasının ABD'yi rahatsız etmemiş olması mümkün değil.
Şimdi daha net anlaşılıyor ki; Katar krizi aslında sadece Katar'ın hedef alındığı bir kriz değilmiş. ABD, başını Suudi'nin çektiği ülkeleri kullanarak suni bir Katar krizi oluşturdu. Bununla hem milyar dolarlık ekonomik hedeflerine ulaştı, hem de bölgesel engel olabilecek siyasi aktörleri test etti. ABD, Katar krizi ile Katar'ın dostlarını, daha doğrusu Türkiye ve İran bloğunu test etti.
Bölgesel politikalarda her ne kadar karşı karşıya olsalar da ABD'nin nihai hedefinde Türkiye ve İran'ın olduğu bir realite. ABD Katar krizi ile, İslam ülkelerinden bu blokta yer alabilecekleri ortaya çıkardı. Bu bloğa yakın zayıf halka olarak da Pakistan'ın başındaki Navaz Şerif'i gördü ve Navaz Şerif'i devre dışı bıraktı.