ABD'nin Cumhuriyetçi başkan aday adaylarından Trump, birkaç gün önce bir seçim çalışmasında “Saddam, iyi bir insan değildi. Kimin umurunda. Teröristleri öldürme konusunda çok iyiydi, o gitti, Irak terörizmin Harvard'ı oldu” diyerek Saddam'ı övdü.
Onu dinlerken aklım İslam dünyasındaydı. İslamî kimliği ile öne çıktığı halde Saddam için “Şehid Saddam” diyerek o caniye rahmet okuyanlar… Saddam'a kızıp Esed'i savunanlar… Esed'e karşı savaşıp Saddam'ın şehid olma ihtimalini göz önünde bulundurmak gerektiğini söyleyen ve tekfircilik noktasında olan radikal yapılar…
Bu nasıl bir çelişki… İslam düşmanı Trump ile Irak'ta ABD'ye karşı savaşan bir mücahid ya da Suriye'de Esed'e karşı savaşan bir örgüt ya da Türkiye'den bir “Müslüman” nasıl aynı noktada olabilirdi? Kişi, Saddam'a nasıl küfredip Esed'i savunabilir veya Esed'e karşı savaşıp Saddam'a şehid diyebilirdi?
Bu karmaşa neyin nesi? Problemimiz, cehalet, yoksulluk ve tefrikadır diyen İttihad-ı İslam önderleri mezarlarından kalkıp bu hâli görselerdi ne diyeceklerdi?
Dinler ve ideolojiler, kişilerin eylemlerini belirler. Eylemlerin arkasındaki bu yapıları belirlemeden eylemler çözülemez.
İslam âleminde yüz-yüz otuz yıl öncesine kadar sadece din vardı, ideoloji yoktu. Ama 20. yüzyılla birlikte ideolojiler güç kazandı.
Bugünün İslam âleminde siyasilerin ve okumuş kesimin eylemlerinde dinin etkisi alabildiğine azaldı; onun yerini ideolojiler ve çağın zihniyeti aldı. Bu kesimlerle din arasındaki mesafe açıldı. Onlarla ideolojiler ve çağın zihniyeti arasındaki ilişki, eylemlerini asıl belirleyen boyutuna ulaştı.
Bu yazı, 16 Mart'ta, Halepçe katliamının yıldönümünde yazıldı. Halepçe, bize hep Saddamlı anlatıldı. “Saddam kim?” diye sorduğumuzda memleketi Tikrit'ten, babasının dini ve mezhebi İslam ve Sünnilikten söz edildi de Mişel Eflak'tan ve onun ideolojisi Fransız menşeli ulusal sosyalizmden hiç söz edilmedi. Eski Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand'ın eşi Bayan Mitterrand'ın Halepçe sonrası telaşını ise hiç anlamadık. Hatta kimileri kadının resmini evlerine astıklarında onlara ne diyeceğimizi de bilemedik.
Saddam, bu coğrafyadaki tek katil miydi? Ondan önce Hafız Esed, Hama katliamını yapmıştı. Saddam, kendisi gibi Arap olan Şiileri ve kendisi gibi Sünni olan Kürtleri katletmişti. Esed ise kendisi gibi Arap olan Sünnileri katletmişti. O halde onların tavrını ne milliyet ne mezhep belirliyordu. Bunun arkasında bambaşka bir şey vardı.
Neydi ikisi arasındaki ortak özellik? İkisi de Mişel Eflak'ın sadece ideolojik değil, bizzat talebesiydi. İkisi de onun ulusalcı sosyalizm ideolojisinin mensubuydu. Bu ideoloji sadece burada mı katliama yol açıyordu? İdeolojinin kökeni Fransa'ya dayanıyordu ve Fransa Sosyalist Partisi, Cezayir'de özgürlük savaşı sırasında katliamlar yapmıştı. Bayan Mitterrand'ın eşi eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand, katliam sırasında Fransa İçişleri ve Adalet Bakanıydı ve bizzat katliam emrini veren kişiydi. Sırp lider Miloseviç de aynı ideolojideydi, Bosna'da katliamlar yapmıştı. 1950 öncesinin CHP'si de bu Fransız sosyalizminin etkisi altındaydı ve Gelîyé Zîlan, Dersim felaketlerini yaşatmıştı. Bangladeş Başbakanı Bayan Hasina da aynı taifedendi. PKK/PYD… Bunlar da tartışmasız ulusal sosyalist… Ve Kaddafi, bir yandan kendisine İslam kahramanı derken öte yandan kendisinin gerici Boşnaklara karşı devrimci Miloseviç'in yanında olduğunu söylüyordu. Onun bu tavrının altında yatan neydi?
Biz, İslam âlemindeki solu zaman zaman Güney Amerika soluna benzettik. Oysa ilim, benzerler arasındaki farkı seçmektir. İslam âleminde sol, hep Batı'nın taşeronu olarak kaldı. “Amerikancı İslam bitiyor mu?” yazımda bu işin düşünce kısmı ile ilgili Susmit Kumar'dan alıntı yapmıştım. Şimdi Trump gibi bir canavar Saddam'dan söz ederken işin siyasi cephesini açığa vurdu.
Peki, Saddam, operasyonlarına “Kadisiye”, “Enfal” adını vermiyor muydu? İşte sihir burada… Terimler, kimi zaman sadece faktır. Mişel Eflak ve benzerlerinin ulusal sosyalizminin ana özelliklerinden biri bu faka çok değer vermeleriydi. Onlardan önce Abdullah Cevdet gibi dinsizler bu fakı kullanmış ve başarılı olmuşlardı. Dinsiz Abdullah Cevdet'in dergilerinin adı Şurayı Ümmet'ti, İctihad'dı.
Terim, o terime kulağı yatkın olanları çeker ve fakın başında bekleyen avcı o terime doğru geleni avlar. Durum, bundan ibarettir. Saddam'ın Enfal ya da Hafız Esed'in Nusayri olmasına rağmen Cuma namazı aşkında terimler, hem avlıyor hem de eylemin amacını saklıyordu. Avlanan ve eylemin amacını anlamayan sıradan Müslümandır. Sıradan Müslüman avlanabilir ama ya şuur ehli Müslümanın avlanması…
Bu uyarıyla sormak gerekir? Hama, Halepçe, Duceyl, Srebrenitsa ya da Ankara'da yaşananlar… Katil kim? Bütün alt yapısıyla katil kim? Onu yetiştiren ideoloji ne? O ideoloji ne diye ithal edildi? Ne diye yayıldı?
Ulusal sosyalizmi anlamadan, Trump'un Saddam yaklaşımını ya da İslam âlemindeki sosyalist grupların eylemlerinin dış güç bağlantısını ve bu güçlerin hedeflerini anlamak mümkün değildir.