Hazreti Ebu Bekir İslam’ın normal günlük hayata dokunduğu her alanda görüldüğü gibi zor savaş şartlarında da çekinmeden yerini almıştır.
Öyle ki bütün gazvelerde Salallahu aleyhi vesellem’in yanında yer almış, onun dışında da ihtiyaç görülen bazı seriyyelere de katılmaktan imtina etmemiştir. Necid bölgesine gönderilen seriyyenin komutanlığını yapmış ve görevini layıkıyla yerine getirip dönmüştür.
Ben-î Mustalik/Müreysi Seferi’nde ise Muhacirlerin Sancaktarlığını yapmıştır. Tebük’te de İslam’ın en büyük sancağını taşıma şerefi ona verilmişti.
Bunun yanında Hudeybiye Antlaşması, Umretü’l-Kaza ve Veda Haccı’nda da Salallahu aleyhi vesellem’in yanında bulunmuştur.
Bedir’de, Uhud’un zorlu anlarında, Hendek’te Hazreti Ebu Bekir her zaman Salallahu aleyhi vesellem’in en yakınında yer almıştı. Salallahu aleyhi vesellem Ben-i Nadir Yahudileriyle konuşmaya giderken de, antlaşma şartlarını yerine getirmediklerinden onların Medine’den çıkarılma hazırlıklarında da Salallahu aleyhi vesellem’in yanında yer almıştı. Huneyn Gazvesi’nin zor anlarında Salallahu aleyhi vesellem’in yakın çevresinden hiç ayrılmayan az sayıdaki sahâbenin arasında yer almıştı.
Salallahu aleyhi vesellem Medine devrinde ilahî vahy ile aydınlatılmayan genel manada birçok meseleyi, savaş hususlarını ashâbının ileri gelenleriyle istişare ederdi. Bunlardan biri muhakkak Hazreti Ebu Bekir olurdu.
Bedir savaşı zaferinden sonra esirlerle ilgili yapılan istişarede Salallahu aleyhi vesellem, Hazreti Ebu Bekir’in esirlerin fidye karşılığı serbest bırakılması fikrini uygun görmüştü.
Hayber Seferi süresince Hayber Yahudilerine ait hurmalıklara dair ortaya çıkan tartışmada hedefi görebilme ve benzeri askerî sebeplerle meyve vermeyen hurma ağaçlarının kesilmesi dışında genel olarak ağaçların kesilmemesi fikri Hazreti Ebu Bekir’in de görüşü olup onun bu fikrini Salallahu aleyhi vesellem uygun görmüştü.
Diğer taraftan Salallahu aleyhi vesellem’in söylediği veya yapıp ettiği derinlik gerektiren ilk etapta zahirde hikmeti görülmeyen bazı kapalı konuların içyüzünü anlamakta ufku açıktı. Örneğin, Hudeybiye Barışı’nın maddelerinin yazılması esnasında bazı maddelerin zahirde Müslümanların aleyhine gibi görünmesi sebebiyle Hazreti Ömer ve diğer bazı sahabeler üzülmüşler ve bazı sözlerle üzüntülerini yansıtmışlardı. Fakat Hazreti Ebu Bekir, böyle hususlarda genelin aksine susmayı tercih etmiştir. Salallahu aleyhi vesellem’in vahyin murakabesinde olduğunun idrakiyle bu hususların İslam’ın ve Müslümanların lehinde olduğunun her zaman şuurundaydı. Yine Salallahu aleyhi vesellem’in vefatında ashab-ı kiram adeta üzüntüden ölüm hakikatini o an unutup şoka girdiği sırada o Allah’ın takdirine boyun eğip arkadaşlarını teskin etmiştir. Bu hususiyeti onu zor zamanlarda sığınılacak sağlam bir kaleye dönüştürmüştü.
Hissemize Düşen
Birincisi, İnsanoğlunun imtihan serüveni Hazreti Adem babamızdan başlamış olup son insanın yeryüzünde nefes alıp vermesine kadar da sürecektir. Dolayısıyla istisnasız tüm insanların tabi olduğu bu imtihan bazen kolay olduğu gibi bazen de zor olabiliyor. İmtihanın kolay şartlarında İslam davasının safları içinde yer almak ve hizmet için koşturmak herkes için mümkündür. Fakat imtihanın zor şartlarında dava saflarında Allah ve peygamber için koşuşturmak her yiğidin kârı değildir. Hazreti Ebu Bekir başta olmak üzere tüm ashab-ı kiram efendilerimiz imtihanın en çetin şartlarından işkencelerden, ambargolardan, açlıklardan, savaşların zor badirelerinden geçerek adeta dünyanın düşmanlığına rağmen Salallahu aleyhi vesellem’in yanından ayrılmadılar. Bu çağda bize düşen imtihan ne kadar ağır, süreç ne kadar zor, İslam düşmanları ne kadar güçlü, İslam ve Müslümanlık ne kadar garip olursa olsun; Allah ve peygamber davasının saflarında son nefese dek, davanın gerektirdiği her sorumlulukta hazır kıt’a durmaktır.
İkincisi; İslam davası için omuz omuza verdiğimiz kardeşlerle herhangi bir hususta yapılan istişarenin sonucu zahiren şer görünse de bize düşen istişareye uymanın gerekliliğinin idrakinde yol almaktır, vesselam.