Batılı ülkelerin terörist olarak lanse ettiği HAMAS, 2006 yılında yapılan seçim sonucunda Filistin'de iktidara geldi. Ancak bu durum hem siyonist işgalci rejimi hem de emperyal ülkeleri rahatsız etti. ABD yönetimini de yanına alan siyonist işgalci rejim, uluslararası gözlemcilerin raporlarını ve demokrasi demokrasi diyerek insanların başını yedikleri o "demokratik" seçimin sonucunu tanımayarak HAMAS'ı ve HAMAS üzerinden Kudüs davasını hedef tahtasına oturttu.
Tabi hamasın iktidara gelmesi sadece siyonistleri, Amerikan yönetimini değil bütün bir dünya müstekbirlerini kaygılandırmıştı. Kurdukları saltanatlarının geleceğini tehlikede gören birçok körfez rejimi de perde arkasından saldırıya geçmişti.
Kendi ülkelerinde benzer bir şekilde herhangi bir İslami hareketin iktidara gelmesinden çekinen Mısır, Suudi, Birleşik Arap Emirlikleri gibi rejimler de daha ilk günden HAMAS'ın hedef alınmasına göz yummuştu. Oysaki saldırıya geçen bu odaklar, HAMAS'a demokratik seçimleri işaret etmiş, bu adımın HAMAS'ı meşrulaştıracağını ileri sürmüştü. Ancak seçim sonucunda iktidara HAMAS'ın geleceğini kimse beklemiyordu.
O günlerde işgalcilerin amacı, Gazze'nin dış dünya ile bağlantısını kesmek, HAMAS'ın meşruiyetini tartışıl kılmak ve Filistin halkının, yokluklardan dolayı HAMAS'ı suçlamasını sağlayarak hareketi zayıflatmaktı.
Tabii bu politikanın işe yarayacağını düşünmek Müslüman Filistin halkını hiç tanımamak demekti. Zira abluka, siyonistlerin beklentilerinin aksine Filistin halkını HAMAS'a daha da yaklaştırdı. Baskılara bir süre direnen HAMAS, uzun süre bağlı kaldığı ateşkesi, işgalcilerin plajda piknik yapan bir aileyi bombalarla katletmesi nedeniyle sonlandırdı.
Sonraki süreçte siyonistlerin saldırısı, küresel güçlerin üç maymunları oynaması, İslam İşbirliği Teşkilatı'nın sessizliği ve umursamazlığı, El-Fetih'in ihaneti ile büyük bir abluka ve ambargo dönemi başladı.
2006'da başlayan abluka Gazze'de büyük bir insani kriz yaşanmasına neden olmuştu. siyonistler, Gazze'nin boğazına sarılarak nefes almasını engelliyor, bu da yetmezmiş gibi dönemsel saldırılarla insanları da katlediyordu.
Yaklaşık 2 milyon Filistinli tamamen dışarıya bağımlı olarak yaşamaya başlamıştı. Mısır'a açılan tünellerden gelen mallar insanlara bin bir zorlukla ulaşıyordu. İlaç yok, temiz suya ihtiyaç çok, temel gıda malzemeleri, bebek mamaları yok, özetle abluka ve ambargo nedeniyle Gazze yoklar şehrine dönüşmüştü. İşsizlik had safhaya yükselmiş, balıkçılık da siyonistlerin füzeleri altında yapılıyordu.
İşte bu ablukayı delmek, Gazze'ye insani yardım götürmek için yola çıkan birçok ülkeden insan hakkı aktivistinin yer aldığı Mavi Marmara yardım filosu, Akdeniz'in ortasında, uluslararası sularda siyonist işgalcilerin saldırısına uğradı.
31 Mayıs sabahı meydana gelen ve 10 Müslümanın şehadeti ve onlarca kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan saldırı, tarih sayfalarına yeni bir katliam olarak yazıldı. Bu anlamda, Mavi Marmara katliamı kuşkusuz önümüzdeki yıllarda da konuşulacak ve insanlık tarihi botunca unutulmayacaktır.