Her alanda adeta ışık hızıyla gerçekleşen değişim ve yeniliklere bakınca insan bu devre, bu asra, bu çağa ne isim vereceğine şaşıyor. Teknoloji çağı demek noksan kalıyor. Çünkü nanoteknolojiden tutun, kuantum fiziğine kadar aklın sınırlarını zorlayan birçok alan, artık klasik birtakım formüllerle de değil kodlama içinde kodlama diyebileceğimiz son derece karmaşık mikro veri tabanlarının diliyle izah ediliyor. Üç boyutlu yazıcı denilen fantastik bilim kurgu makineleri de şimdilerde hayal değil gerçek. Bir ay sonra burada da kullanılacak olan 4.5G ile de yalnız sesli ve yazılı iletişim demode olmakla kalmayacak, aynı zamanda, her bir iletişim vasıtası adeta sıradan bir canlı yayın aracına dönüşecek.
Şu anda mesela Google'ın şoförsüz otomobilleri üretmeye başladığını deneme sürüşlerinden izliyoruz ki, on yıl içerisinde uçan otomobillerin de hayatın bir parçası olacağı açıktır.
Su, hava, toprak ve ateşin neredeyse sınırsız olduğu şu yerkürede alternatif enerji kaynaklarının da günden güne çeşitlenip arttığı da ortadadır. Buna bağlı olarak başdöndürücü bu tekâmülün, beşeri ideoloji ve sınırları da AB ülkeleri arasında olduğu gibi ortadan kaldırmak için zorlayacağını da söyleyebiliriz.
Bilgi çağı tabiri de, tarifte yetersiz kalıyor. Çünkü bugünün zihin atlasında salt bilgi yığınlarından ziyade rasyonel analizlerin nitelikli sonuçları esas alınıyor. Üstelik ulaşılan her pozitif deney sonucu için de, artık mutlak netice yerine güncelleme diye bir gereksinimden bahsediyoruz. Bundan hareketle de kendi networkunü güncellemeyen yapıların, sistem ve güçlerin bu asrın değişim fırtınaları karşısında işi zordur. Mevcut dünya nüfusunun yaklaşık yarısının sosyal medya ağlarında bir şekilde kullanıcı olarak yer aldığı bir zamana belki sosyal medya çağı demek biraz kolaycılık gibi olacaktır.
Ama her halükarda bu çağ Kur'an çağıdır. Çünkü Kur'an, teori ve deneye ihtiyaç duymadan ebediyeti zaten ezelde güncellemiştir. Hem Kur'an, kendisine tabi olanları kıyamete kadar aziz, şerefli, örnek, rehber ve hidayet önderi kılmaktadır. Üstelik Kur'an, bahsettiğimiz teknolojik ilerlemelerin, keşiflerin, sanatların ve hayatı kolaylaştıran araçların zıddı ve düşmanı değil, tam aksine irşad ve teşvik edicisi, ıslah ve inşa edicisi, ihbar ve ispat edicisidir.
Ve zaman ihtiyarladıkça kendisi gençleşen mucizeler mucizesi Kur'an-ı azimüşşan, bu zamana, kazananlar değil, kaybedenler asrı diyor. Dünya görüşlerine uygun bir konfor ve güvenlik için enva-i çeşit alet edevatı seri halde üretebildiği halde, hayata mânâ katacak değerleri îmal edemeyen bir zaman, herhalde ziyana uğrayanlar devri olacaktır.
Tüketmenin tutkusunu varlığının amacı sayan, kendine postmodern demiş, ancak pespaye olmuş, erdem, fazilet, izzet, onur, ahlak, duyarlılık, farkındalık ve diğergamlık gibi yeryüzü halifeliğine dair ne varsa hepsini sıfırlamış bir zaman, elbette hüsrana uğrayanlar asrı olacaktır.
Bir de bu hengâmede kaybettiklerini hendeklerde arayanlar var. Hani Nasreddin Hoca'nın bodrumda kaybettiği anahtarını, burası daha aydınlık deyip dışarıda araması gibi.
Kendi bünyelerinde kaybettiklerini Suriye'de arayan Fransa, Rusya vb. ülkeler gibi.
Bu asrın acayiplikleri, ‘samanlıkta iğne aramak' deyiminin hükmünü ortadan kaldırmıştır ama ‘bodrumda kaybettiğini aydınlıkta aramak' hikâyesine hiç karışmamıştır bile. O yüzden Allah'ın kendilerine bahşettiği nimetlerle şımarıp, haddi aşan batının kibirli yüzüne şöyle seslenebiliriz: ‘neyse o sizi azdıran müstağniliğiniz, firavunlaştıran alışkanlıklarınız hepsini alın gidin, kaybettiklerinizi kendi çöplüğünüzde arayın, sonuna kadar da bilimsel olsun, ama kaybettiklerinizi asla size ait olmayan diyarlarda, sizden binlerce kilometre uzaktaki İslam beldelerinde bulamazsınız. Ve reel politiğiniz de, alnınıza yazılmış yıkılışınıza derman olamayacaktır.'
Batının ürettikleri karşısında İslam âleminin öyle bir üstünlüğü var ki, yaptık, bulduk, ürettik deyip de minnet ettikleri her şey onun karşısında komik komik oyuncaklar hükmündedir. Evet yine Kur'andan bahsediyoruz. Böyle bir mucizeye sahibiz, böyle bir sığınağa, sefine-i Nuh'a, âsa-yı Musa'ya, malikiz.
Ve onda mesela, şu ayetleri okuruz: “Kâfir olanların beldelerde dolaşıp durmaları sakın seni aldatmasın. Bu, az bir geçimdir. Sonra gidecekleri yer, cehennemdir. Ne kötü bir barınaktır orası!” (Al-i İmran 196-197)