Kebair (büyük günahlar)

Allah (cc)’ın şeriatı iki veche bakar. Birinci yönü şeriatın tekvinidir. Yani madde ve oluşumların O’nun emri doğrultusunda şekil alıp ve vazifelerini ifa etmelerini kapsar.

Allah (cc)’ın şeriatı iki veche bakar. Birinci yönü şeriatın tekvinidir. Yani madde ve oluşumların O’nun emri doğrultusunda şekil alıp ve vazifelerini ifa etmelerini kapsar. Kâinatın ve insanın yapısal durumunun çoğunluğu bu kanunların doğrudan icra alanıdır. Bu kanunlara muhatap olan herşey Allah’ın onda irade ettiği vazifenin dışına çıkamaz. Güneş yörüngesinde yüzer, tohum bitkiye dönüşür, taş olan kömür ateş oluverir, yumuşatılmış demir şekil alır, kalp kan dolaşımını sağlar vs. Allah bu kanunlarla kâinata ve içindeki tüm varlıklara ilahi bir düzen vermiştir ki, devamını sağlayabilen, yaşayan ve yaşatabilen bir nizam oluşsun.

Allah’ın diğer bir çeşit şeriatı (kanunları) vardır ki, teklifîdir. İmtihana tabi tutulan insan ve cin topluluklarına vahiy yoluyla sunmuş olduğu emir ve yasakların oluşturduğu şeriattır. İnsanlara ve cinlere bu şeriatı hayata geçirip yaşama konusunda bir cebrilik yoktur. Cüz’i iradenin ihtiyarına bırakılmıştır. Cüz’i ihtiyari bu kanunlara imtisal ederse meşiyyet-i ilahiyyenin ilme ve kudrete dayalı mükemmel düzeni meydana gelir. Yani kâinatın düzeni ile insanlığın ferdi ve toplumsal düzeni yaratılışın fıtratına uygun bir bütünlük oluşturur.

Şayet cüz’i irade, ferdi ve toplumsal düzenini, kâinat düzeninin yaratıcısı olan külli iradenin matlubu ölçüsünce tanzim etmezse ferdi ve içtimai yaşamın, saadetin ve adaletin kıyameti kopmuş demektir. Nasıl ki insanın ruhu ve bedeni uyumsuz bir hale girdiğinde kişinin huzursuzluğu, hastalığı ve ölümü yaşanır. Aynen bunun gibi kainatı büyük bir beden, insanlık alemini de onun ruhu olarak düşündüğümüzde ruh-u alem olan insanlığın kainat bedenine uyumsuzluğu alemin ve içtimai hayatın huzursuzluğu, harabiyeti ve ölümü demektir.

Bugün insanoğlu Allah’ın tekvini ve dini şeriatına uygun yaşamadığı için ferdi ve de toplumsal huzuru ve yaşamı harap olmakla kalmıyor, canlı ve cansız kâinattaki her bir varlık insanlığın günahları altında ağlayıp feryat etmektedir

Allah-u Teala (cc), belirlemiş olduğu dine ve kâinata dair kanunlara insanların hal, kal ve düzence aykırılığını kötülük ve günah olarak vasıflandırmıştır. Başka bir ifadeyle günah, kulların O’nun memnuniyetsizliğine sebebiyet veren halleri ve sözleridir. Yüce Allah indirdiği kitaplar ve gönderdiği peygamberler ile insanların önündeki günah çukurlarını bildirmiş ve bunlardan sakındırmıştır. Zat-ı zülcelâl insanları günahlardan uzaklaştırırken aslında mahlûkatı olan insan taifesinin de yapısını en iyi bilendir. Yapı olarak insan bütünüyle günahlardan uzaklaşamaz ve günah işlemeyen melek haline gelemez.

‘Bütün insanlar günah işlerler, günah işleyenlerin en hayırlıları tövbe edenlerdir.’[1]

Melekler tam bir teslimiyet yapısıyla yaratılmış oldukları için hep hayır üzeredirler. Şeytanlar da isyanlarından dolayı sürekli kötülük işlerler. İnsanlar ise iyilik-kötülük ve sevap-günah işleme serbestiyeti içinde bırakılmışlardır. Yapıları itibariyle hem sevap hem günah işleyebilirler. İyilik yaptıkça melekleşir ve mükâfata yaklaşır, günah işledikçe şeytanlaşır ve cezaya yaklaşırlar.

Sevap ve günah insanın ikilemi. Yüce Allah bu ikilemde vahiy ve risalet yoluyla insanın elinden tutmak istiyor. Uzatılan ilahi eli tutmak a’la-yı illiyyine uçmaktır. İlahi eli itmek ise esfel-i safiline yuvarlanmaktır. Asrın insanlığı günahların alçaklığı ile bu esfel çukurunda debelenmekte akibeti de neuzubillah bu çukurun ateş ve azab dolu hali olacaktır.

‘Bundan sonra benden size bir hidayet geldiğinde, artık kim hidayetime tabi olursa, o taktirde onlara hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar. İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar ateş ehlidirler. Onlar orada ebedi olarak kalıcıdırlar.’[2]

Madem günahsızlık insanoğlu için muhal, öyle ise kurtuluşa çare nedir? Günahlarla beraber insanoğlunun rıza-i ilahiyi kazanmasının mümkünatı var mıdır? Soruların ümitsizlik koktuğu bu arayışta ‘O rahmeti kendi nefsine farz kıldı’ ihbar-ı vahyinin imdadı yetişiyor. İnsana bir müjde, bir kurtuluş kapısı aralıyor, ateşe müstahaklığı rahmete yolculuğa çeviriyor:

‘Eğer siz yasak edildiğiniz günahların büyüklerinden sakınırsanız, sizin (küçük) günahlarınızı örteriz ve sizi iyi bir gidişata sokarız.’[3]

‘Onlar ki küçük günahlar müstesna günahların büyüklerinden ve fuhşiyattan kaçınırlar, muhakkak ki rabbin geniş mağfiret sahibidir.’[4]

Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde Allah hakkının çiğnenmesi, toplumsal ve ferdi hukuka tecavüz ve mevcudatın haklarına zulüm büyük günahlar olarak isimlendirilmişler. Günahları şehrin yapısal varlığını sarsan depremlere benzetebiliriz. Yıkıma ve ağır tahribatlara sebebiyet veren şiddetli depremler büyük, sadece sarsıntılara sebebiyet veren depremler de küçük depremler diye adlandırılır. Günahlar da ferdi ve toplumsal hayatın yıkımına ve harabiyetine sebebiyet vermesi veya sarsması yönünden büyük-küçük günahlar diye tasnif edilmişlerdir.

Kebair, dinin feraizinin zıddı mesabesindedir. Farzları ifa, Allah’a yakınlaştırıcı cennet yolu, büyük günahlar da Allah’tan uzaklaştırıcı birer cehennem yoludur. Farzlar emir ve sevapların amel üzerindeki iyilik izdüşümü iken, kebair, nehy ve günahların amel üzerindeki kötülük izdüşümüdür.

Büyük günahların sayıları hakkında farklı hadisler rivayet edilmiştir. Bunların bir kısmı sahih hadis kitaplarında helak ediciler vasfıyla zikredilmişlerdir. Sayıları net olmamakla beraber mahiyetleri Kuran, Sünnet ve kalb-i selimce ayan beyandır. Hadislerde geçen büyük günahların bazıları şunlardır: Allah’a şirk koşma, yetimin malını yeme, faiz yeme, iffetli kadınlara iftira, savaş meydanından kaçma, Beytullah’ın haramlığını helal görme, yalan yere yemin, ana babaya eziyet, içki, sihir, namazı terk, zina, Allah’ın rahmetinden ümidini kesme, Allah hakkında su-i zan besleme, hırsızlık, ganimet malından çalmak…’

Örnek olması açısından iki rivayeti buraya alacağız. İbn Ömer’den rivayet edilen hadiste şunlar yer alıyor: ‘Resulullah (sav) minbere çıktı ve dedi ki: ‘ Yemin olsun, yemin olsun’ sonra inip buyurdu ki: ‘Müjdeleyin! Müjdeleyin! Kim beş vakit namaz kılar, yedi büyük günahtan sakınırsa cennet kapılarından selamla gir diye çağrılır.’ Hadisin ravisi, Resulullah (sav)’ın bunları saydığını işittiğini buyuruyor: ‘Allah’a şirk koşmak, anne-babaya eziyet etmek, haksızca birini öldürmek, iffetli kadınlara iftira, yetimin malını yemek, harp meydanından kaçmak.’[5]

Ümeyr b. Katade’den şöyle rivayet edilmiştir: ‘Resulullah (sav) veda haccında buyurdu ki: ‘Ey namaz kılan Allah’ın dostları, Allah’ın farz kıldığı beş vakit namazı kılanlar, sevabını Allah’tan umarak Ramazan orucunu tutan ve onu üzerinde bir hak olarak gören, malının zekâtını veren ve sevabını Allah’tan bekleyen, Allah’ın yasakladığı büyük günahlardan sakının.’ O sırada adamın biri: ‘Ey Allah’ın Resulü büyük günahlar nelerdir’ diye sordu. Resululah (sav) da buyurdu ki: ‘Dokuz tanedir. Allah’a şirk koşmak, haksız yere mümin öldürmek, savaş meydanından kaçmak, yetimin malını yemek, iffetli kadına iftira, Müslüman ana babaya eziyet, haram olan Beytullah’ı helal görmek, ölü ve dirilerden medet ummak. Ölmeden önce büyük günahları işlemeyip namaz kılan, zekât veren kimse altından yapılmış bir evde peygamberlerle beraber olacaktır.’[6]

Hadislerin metinlerinde farzlardan sadece namazın veya oruç ile zekâtın zikredilmiş olması diğer farzların ve dini sorumlulukların yapılmaması anlamına gelmez. Parça söylenilip bütün kastedilmiştir. Mesela gelecekteki sağlığından endişe eden adamın biri, doktora gittiğinde, doktor ona: ‘Kalbine dikkat eder ve bunun yanında sigara, içki ve uyuşturucu gibi zararı büyük şeylerden sakınırsan sağlıklı yaşarsın’ demiş olsun. Acaba bu adam sadece kalbe dikkat edilmeli, mideye, böbreğe, göze, kulağa vs. dikkat edilmese de olur anlayışıyla hareket etse isabet etmiş olur mu? Yapılması malum olan şeylerin en önemlisi söylense bütünü kastedilmiş olur. Namaz dini vecibelerin en önemlisi olduğundan, o söylenilmiş tüm farzlar kastedilmiştir.

Bu hususta hadislerde varid olanların hepsi Kuran’ın yasaklayıp şiddetle tehdit ve uyarıda bulunduğu günahlardır. Hadislerdeki çeşitlilikten anlaşılıyor ki, bunlar büyük günahların hepsi değildir. Kuran’da bazı büyük günahlar vardır ki bu hadislerde zikredilmemiştir. Örneğin zulüm, nifak, fitne, yeryüzünde fesat, Allah yolundan alıkoyma vs.

Büyük günahların sayısında netlik olmayışı kulun günahlarının hiçbirini küçük görmemesine işaret olsa gerek. Günahı küçük görmek, günah işlemeye cüreti artırır, günaha cüret, günaha ülfeti doğurur, günaha ülfet ise kalbi öldürür.

‘Mümin; günahını, başının üzerinde duran ve her an üzerine çökecekmiş korkusuyla bir dağ gibi görür. Münafık ise; günahını burnunun üzerine konup uçurttuğu bir sinek gibi görür.’[7]

Hem büyük günah var, tövbe ve güzel bir ıslahiyet ile indillahta küçülür ve affa uğrar. Hem küçük günah var, basit görme ve ısrarlı işlenmek ile indillahta büyür ve gazaba dönüşür. Ayetlerde ve hadislerde geçen günahların bağışlanma müjdeleri bizi günah işleme gafletine düşürmemeli. Belki ümitsizlik saikasıyla isyana ve inkâra giden günahkâr için rahmete reca olmalı.

Günah, Yüce Zat’ a karşı işlenmesinden dolayı büyüdüğü gibi günahı işleyen kişinin durumuna göre de büyür ve ağırlaşır. ‘Âlimin kayması, âlemin kaymasıdır’ hakikatiyle âlimlerin ve kitlelere önder şahsiyetlerin günah işlemesi, cahil ve sıradan bir insanın günah işlemesinden daha büyüktür. Zira âlimler ve idareciler örnek alınmaları hasebiyle sözleri ve yaşantıları halk arasında benimsenir ve yayılır. Toplumlar onların önderliğinde ya ıslah olur veya fesada uğrar. Onlar toplumların ıslahından ve ifsadından hissedar oluşları oranında onların sevaplarından ve günahlarından hissedardırlar.

Kuran’da helak oluşları anlatılan kavimler, belirli büyük günahları işlemekteki ısrarları sebebiyle ilahi gazaba uğramışlardır. Nuh (as) kavminin putperestlik, Sodom ehlinin livata (eşcinsellik), Eyke halkının insanların mallarından çalma, Ad ve Semud’un yüksek evlerde oturup büyüklenmeleri ve inkâra sapmaları vs. Ne gariptir ki kavimlerin helakiyetlerine sebebiyet veren büyük günahlar toplu olarak şu asır insanlarının revacında. Hem de bu günahların çoğu devletler düzeyinde kanunlar ve teşvikler yoluyla meşrulaştırılmakta.

Acaba kebairi ısrarla işlemek ve ilahi inzara kulak asmamaktan dolayı geçmiş kavimleri helak eden Rab (cc), bu asrın insanlığına ayrıcalık mı tanıyor! Hâşâ! Adaletsizlik zatında muhaldir. O (cc), eski kavimlere de uygulamış olduğu sünneti uygulayıp mühlet vermekte: Olur ki ilahi inzara kulak verirler ve hidayet bulurlar.

İlahi uyarılara kulak vererek günahlardan sakınmak duasıyla

İnzar Dergisi

İslam ve Kur'an Haberleri

[1] Tirmizi

[2] Bakara Suresi:38,39

[3] Nisa Suresi:31

[4] Necm Suresi:32

[5] Taberi, İbn Kesir

[6] İbn Kesir

[7] Buhari

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu
Kurban edilen hayvan kanının alna sürülmesi doğru mudur?
Namazda gözleri kapatmak mekruh mudur?