Kimi siyasi öncüler, meydanların hissiyatıyla rezonansa girip aynı talepleri dile getirebilir ve ellerinde imkânlar varsa bu talepleri hayata geçirmek için çalışabilirler; ama genellikle kısa sürede bu taleplerde ya da düzenlemelerde revizyona gidilmesi ihtiyacı ortaya çıkar.
Ülke gündemini bir süre işgal eden birçok konuda benzer bir durum söz konusudur.
Çatışmaların ve operasyonların halen devam ettiği bir süreçte idam tartışmalarında akl-ı selimle hareket etmek oldukça zordur.
15 Temmuzda yaşananlar elbette unutulmamalı ve yaşanan facianın sonuçları üzerinden değerlendirmeler yapılarak muhtemel girişimlere karşı önlemler alınmalıdır. Ama bu yapılırken sokağın anlık ve de sahici olmayan taleplerine teslim olmak hiç de mantıklı değildir. Hemen her istenmeyen olay karşısında “Asacaksın üç-beş kişiyi, bak bir daha yaparlar mı?” mantığının devreye girdiği bir toplumda yaşadığımızı unutmamalıyız.
Yürürlükteki hukuka, sistemin yapısına, kaygan siyasi yapıya rağmen “idam cezasının” gelmesini istemek güç zehirlenmesi ve zafer sarhoşluğu yaşamaktan dolayı önünü görememek ve hatta “kendi ayağına sıkmak”tır.
Konunun “İslam Hukuku” açısından değerlendirmesini yapma ihtiyacı bile hissetmiyoruz.
Tabii tüm bunlar bir yana katliamla yüz yüze gelmiş olan halkın tepkisini, öfkesini, hissiyatını anlayabiliyoruz da korkunç geçmişiyle yüzleşmemiş olan ve yüzleşmeye de hiç niyeti olmayan Kemalist zihniyetin idam karşıtı keskin tavrını anlamakta zorlanıyoruz.
Kemal Kılıçdaroğlu, “İdam gelirse Avrupa üyelik süreci biter” diyor.
Avrupa kültürü, yaşam tarzı ve değerleri için idama karşı olmak…
Bu çelişkiyi anlamak gerçekten zor!
Müslüman halkı, “Muasır medeniyet seviyesine” yani Avrupa'nın kültür ve yaşam tarzına yaklaştırmak için onca idam gerçekleştirmiş bir zihniyet şimdi “İdam cezası”na karşıymış!
Sadece şapka kanununa muhalefetten çok sayıda kişi idam edilmiş.
Tarihçiler, “Şapka Kanunu” çıkınca Erzurum, Rize, Sivas, Maraş, Kırşehir, Kayseri, Tokat, Amasya, Trabzon ve Gümüşhane'de tepkiler olduğunu ve bunlara şiddetle müdahale edildiğini söyler. Hatta Trabzon'un Of ilçesi, Hamidiye Zırhlısı tarafından bombalanır. “Atma Hamidiye atma, şapka da giyeceğuk, vergi de vereceğuk” feryadı o dönemi anlatır.
Şapkaya direndikleri için “Rize'de 8, Maraş'ta 7, Erzurum'da 4, Sivas'ta 3, İskilip'te 2, Menemen'de 28 olmak üzere, çeşitli yerlerde toplam 78 kişi idam edildiği” resmi rakamlar olarak ifade edilir.
Evet, basit bir konudaki dayatmaya karşı çıkanlar bile idam edildi.
Hedef, kıyafetten kültüre, kanundan eğitime her konuda Avrupa'ya benzemekti.
İsmet İnönü, “İsmet İnönü Hatıraları” adlı eserde bu konudaki bir hatırasını anlatıyor:
“Şapka inkılabından sonra, diğer bir arkadaşımızın, Ankara Valisi Yahya Galip Bey›in bir ziyaretini hatırlarım. Aynı zamanda mebus olarak bulunan Yahya Galip Bey de çok yakınımızdı. Bir teklifi vardı. Nedir, dedim.
‘'Şapkanın orta yerine bir ay yıldız koyalım. Diğer milletlerden farkımız belli olur'' dedi. Teklifi bu. Yahya Galip Bey'e,
‘'Canım, biz bunları farkımız olmasın diye yapıyoruz. Sen ne teklif ediyorsun'' tarzında çıkıştım.”
Evet, düzenlemelerin amacı Avrupa ile giyim ve yaşam tarzı açısından bir farkın kalmamasıydı.
Buna direnenler, kimliğini ve inancını muhafaza etmek isteyenler her türlü baskıya hatta idama bile maruz kaldılar.
Şimdi Kemalist zihniyetin temsilcileri çıkmış “Avrupa'dan kopmamak için idama karşıyız” gibi garip laflar ediyorlar.
Bunun adı Kemalist çelişkidir.