Dersim olayı her gündeme geldiğinde birbirine zıt çok sayıda görüş ortaya atılır, “birileri” özenle aklanır, kafa karışıklığı oluşturacak ve çoğu da aslında bir şey ifade etmeyen mazeret ve bilgi paylaşılır.
Kemalistlerin sağ ve sol arasında bocaladığı bir alandır Dersim.
Bir tarafta tüm hukuksuz ve zalim uygulamalarda kendini haklı çıkarmaya gösterilen özen, diğer tarafta Dersim’in sol ve Kemalist potansiyelini küstürmeme çabası…
Ama ne yaparlarsa yapsınlar sürgün, katliam ve asimilasyon süreçlerinin üstünü örtmelerine imkan yok!
İsterseniz önce kaynaklar arasında dolanarak konuya biraz odaklanalım.
Kemalistler nedense Dersim olayından söz ederken Şeyh Said kıyamından da söz ederler.
Uğur Mumcu, 1992 Ekim ayında Cumhuriyet gazetesinde, ‘Şeyh Sait Ayaklanması’nın, “Hormek” ve “Lolan” aşiretlerinin yardımlarıyla bastırıldığını, Tunceli yöresindeki “Dersim aşiretleri”nin ayaklanmaya karışmadığını, Doğu Dersim aşiretlerinin, örgütlenerek hükümet kuvvetleri yanında yer aldıklarını belirtti.
Uğur Mumcu, Dersim’de katliama giden süreci de şöyle anlattı:
“1935 yılında çıkarılan “Tunceli Kanunu” ile Dersim’in adı Tunceli olarak değiştirildi. Bakanlar Kurulu, 1936 yılında “Dördüncü Umumi Müfettişlik”i kurdu ve Bingöl, Tunceli, Elazığ illerini bu müfettişliğe bağladı.
Korgeneral Alpdoğan “Genel Müfettiş, Tunceli Vali ve Komutanı” yetkisiyle, bu göreve atandı. Yapılan toplantılar sonucunda çeşitli raporlar verildi. Olası bir ayaklanmadan kuşkulanan hükümet, Tunceli’de “yol yapmak, okul açmak, Türklük propagandası yapmak, topraksız köylülere toprak dağıtmak” ve başta “Yukarı Abbasuşağı aşireti reisi Seyid Rıza” olmak üzere aşiret reislerini Batı Anadolu’ya sürmek gibi kararlar almıştı.”
Korkunç katliamlar yaşandı 3 yıl içerisinde.
Necip Fazıl Kısakürek tüyler ürpertici şeyler anlatır yazdığı eserde.
Tunceli Valisi Abdullah Alpdoğan'ın Başbakanlığa yazdığı yazı kullanılan silahları deşifre etmesi açısından dehşet vericidir: "Tayyare Alay Kumandanından yangın ve Millî Müdafaa'dan yakıcı ve boğucu gaz bombaları istedim.”
İmhada hiçbir ayırım gözetilmedi.
“İlk kadın savaş pilotu” diye övülen Sabiha Gökçen, 1956 yılında Halit Kıvanç'a verdiği bir röportajda şunları söyledi: "Canlı ne görürseniz ateş edin, emrini almıştık. Asilerin gıdası olan keçileri dahi ateşe tutuyorduk."
Katliamın yapıldığı tarihler belli; ama nedense bazıları “başka suçlular” arama çabasından hiç vazgeçmedi.
Kemalizmin başarısı!
Sevilay Yılman şunları yazmıştı:
“O dönemin tanıklarının ağzından defalarca yazılıp çizilenlere göre, Dersim'de katliamın olduğu tarihlerde Atatürk çok hastaydı ve ölüme karşı savaşıyordu. Katliam emrini o değil, İsmet İnönü vermiştir.”
Atatürk’ü “hastalık” ile işin dışına almak kolaydı; ama neticede İnönü demek de CHP ve Kemalizm demekti. O yüzden başka suçlular arama çabası söz konusu oldu.
Mustafa Zeki Saltık’a göre; “Dersim katliamını yapan Başbakan Celal Bayar, Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, Orgeneral Salih Omurtak ve Orgeneral Kazım Orbay’dır.”
Dersim konusunda araştırmaları da olan tarihçi Ali Kaya'ya göre, harekatın sorumlusu dönemin Başbakanı Celal Bayar'dır. Asıl yaşanan büyük olayların daha çok 15 Mayıs-15 Eylül 1938 tarihleri arasında meydana geldiğini belirten Ali Kaya, Atatürk'ün o dönemde ciddi olarak hasta olduğunu ve son gelişmelerden haberi olmadığını ileri sürmüştür.
Peki, öyle mi?
Sonraki yazıyla devam edelim inşallah.