Dersim katliamında bazılarının Mustafa Kemal’i, bazılarının da hem onu hem de İnönü’yü aklama gayretinde olduğundan söz etmiştik.
Bu arada bu “aklama lobisi”nin büyük oranda olayın “mağdurlarından” olduğunu iddia edenlerden oluştuğunu da belirtelim.
Kim ne derse desin katliama kadar giden süreçteki en önemli faktör çok önceleri devreye konulan “Şark ıslahat planı”dır. Dönemin Başbakanı İsmet İnönü, hedefi şöyle açıklamıştır: “Vazifemiz, Türk vatanı içinde bulunanları mutlaka Türk yapmaktır. Türklüğe ve Türkçülüğe muhalefet edecek unsurları kesip atacağız. Vatana hizmet edeceklerde arayacağımız nitelikler her şeyden evvel o adamın Türk ve Türkçü olmasıdır.”
Ayaklanmanın 21 Mart 1937’de Harçik Köprüsü’nün yıkılması ve bölgedeki bazı askeri birliklere saldırılar yapılmasıyla başladığı söylenir.
İsyanın ilk başlarında asker bölgeye giremedi.
13 Eylül 1937'de anlaşmaya çağrılan Seyit Rıza tutuklandı. Askeri harekâttan sonra yapılan yargılama 15 Kasım 1937'de sona erdi. 11 kişi idama mahkûm edildi.
Tarihlere iyi dikkat edin!
15 - 18 Kasım 1937 tarihleri arasında Seyit Rıza ve 6 kişi idam edildi.
17 Kasım 1937 tarihinde Mustafa Kemal, Diyarbakır'dan Elazığ'a geldi ve Tunceli'nin Pertek kazasına geçerek Murat Nehri üzerindeki Singeç Köprüsü'nün açılış törenine katıldı.
17 Kasımda açılış yapan Mustafa Kemal’in 18 Kasım’da idam edilen Seyyit Rıza’dan haberinin olmamasına imkan var mı? Bir de “hastalıkla boğuşan” birinin Ankara’dan 800-900 km uzakta açılışa katılması garabeti var ki, izahı zor.
İkinci Dersim Harekâtı 1938’de 2 Ocak - 7 Ağustos tarihleri arasında yapıldı ve Mustafa Kemal sağ idi. Kaynaklar ilk hastalık teşhisinin 25 Ocak olduğunu söylüyor.
Eski Büyükelçi ve CHP milletvekili “Anaları ağlattıklarını” söylediğinde bazıları tepki gösterdi; ama bu konuyu işleyen başkaları da var.
Yıllarca Cumhuriyet Gazetesinde yazmış olan Kemalist gazeteci Cüneyt Arcayürek, Demirel’in, Bayar’dan dinlediği bir anıyı naklediyor: “Atatürk ve Mareşal Çakmak oturmuş, konuşmuşlar. Tunceli’yi temizlemek lazım geldiğine karar vermişler. İnönü’nün temizlik yapmaya fazla istekli olmadığını bildiklerinden, Celal Bayar’a sormuşlar; ‘Yapar mısın?’ Celal bey bize anlattıydı. ‘Yaparım’ demiş.”
Ama bu İnönü’nün işin içinde olmadığı anlamına gelmiyor.
Evet, İnönü 25 Ekim 1937 tarihinde başbakanlıktan alınmış; ama zaten ona göre Seyyit Rıza ve isyanın önde gelenleri yakalanmış ve mesele çözülmüştür. İsmet İnönü’nün 18 Eylül 1937 tarihli meclis konuşması:
“Arkadaşlar, (...) Şimdi size, Tuncel’indeki vaziyetin bu günkü halini arz etmek isterim. Cumhuriyetin imar ve ıslah programına muhalefet eden, nüfusları az olmakla beraber, altı aşirettir. Bugün bu altı aşiretten müşevvik ve sergerde ne kadar adamlar varsa bunlar reisleri ile beraber faaliyet imkânından tamamen mahrum bırakılmışlardır. Altı aşiretten birinin reisleri imha edilmiş ve diğerlerinin reislerinin hepsi yakalanmış, adalete teslim edilmiştir...”
Yani işin aslı “Hepsi” işin içerisinde.
Ama sanırım asıl mesele katliamda kimin ön planda olduğu değil de Kemalizm’in büyük başarısı…
Evet, katliam, sürgün ve asimilasyon yapacaksınız; ama katliam mağdurlarının çocukları ölümüne size destek çıkacak ve sizi aklamak için çaba harcayacak.
Bu çok büyük bir başarı değil mi?
Alevi sol zihniyette bazılarının Kemalizmin günahlarını örtme amaçlı olarak Dersim katliamının sebebini “Osmanlıdan gelen İslamlaşma süreci” diye yorumlaması ise sadece mide bulandırıcıdır.
1. Gündoğan aynen şunları yazdı: “Kanımca “Dersim meselesi” sadece bir Cumhuriyet dönemi dolayısıyla uluslaşma sürecinin meselesi değildir. Esas olarak Osmanlı dönemi, dolayısıyla bir İslam ve İslamlaştırma meselesidir…”
İslami sembol ve değerlerin devreden çıkarıldığı, ulusçu zihniyetin hakim olduğu, alimlerin asıldığı, İslam’ın haram kıldığı her fiilin serbest olarak işlendiği bir dönemi “İslamlaşma” diye tarif etmek ve buna inanmak…
Kemalizm, başarılı olmuş, öyle değil mi?