Yazıma başlamazdan evvel, nerede olursa olsun toplu yaşam merkezlerine dönük yapılan bütün saldırıları doğru bulmadığımı ve haksız diğer bütün saldırılarla aynı kefeye koyduğumu belirtmek isterim. Masum insanlar, coğrafyanın sadece bir bölümünde değil, her yerinde vardırlar ve masum insanların zarar gördüğü her olay menfurdur, merduttur. Masumiyet karinesi(presumption of innocence) yani suçu ispat edilmediği müddetçe herkesin suçsuz olduğu hususu bizim için esas olmalıdır. İlkin bunu belirtmiş olalım...
Değerli Okurlar;
Dünya hayatlarını cehenneme çevirmek için “insanlar” adeta seferber olmuş durumda. Nedense toplumlar kendi ayaklarına sıkar hale geldiler. Bu konuda maalesef dünya diken üstünde. Geçen yazımızda da ifade ettiğimiz gibi, herkes kendisine karşı olana tepki gösterirken, kendisi dışındakine karşı olanın yanında yer alınca bu işin sonucu doğal olarak böyle oluyor. Kendileri dışında olup-bitene insanlar sevinecek hale gelmiş durumda.
Türkiye'de sivil halka dönük katliamlarda ün yapmış bir PKK'nin, Avrupa'nın başkenti Brüksel'de çadır açması ve “göndere çekilen bayrak”larla korumaya alınması bunun en canlı ve taze örneği olsa gerek. “Değerler Topluluğu” diye tanımlanan sözde medeniyetin beşiğinde, kimi insanların kendileri nezdinde bir değer taşımadığının en güçlü kanıtıdır, bu çadır olayı.
Düşünün Brüksel'de üç farklı noktada gerçekleştirilen saldırıların faillerini, Ankara veya başka bir Türkiye kentinde birileri takdis etse, yüceltse veya açtıkları çadırlarını koruyarak destek verse, aynı “hoşgörü” refleksiyle karşılanır mı acaba? Daha açık bir ifadeyle Brüksel saldırısından iki gün sonra IŞİD Ankara'da çadır açsa ve göndere bayrak çekse bu tavır aynı tepkisizlik ve normallik içinde kabul görür mü sizce?
Acı sadece bize dokununca acı olmamalı. Başkalarını acıtanın da bizde duyarlılık hissini oluşturması gerekir. İllaki bize dokunsun diye düşünüyorsak o zaman bırakın ‘medeniyet' edebiyatını, insanlık vasfından söz etmeniz bile boş bir lakırdıdan ibaret olacak. Suriye, Irak ve daha başka İslam ülkelerinde gerçekleşen katliamların Batı'yı şu mülteci meselesi kadar sarsmadığını göz önüne aldığımızda bile, Avrupa'nın ve Batı'nın ne kadar da hodbin ve bencil olduğunu bir kez daha anlamış oluyoruz. Yani sadece kendi rahatı bozulacağı zaman çözüm aramaya çalışan bir zihniyet.
ABD, Batı ve Avrupa yönetimleri; Ortadoğu diye tabir edilen coğrafyada gerçekleşen katliamların fiili müdahili olmakla beraber ölen çocuklar, kadınlar ve kısacası insanlık için, halklarının da şu ana kadar kayda değer tepki vermediği bir gerçeklik. Sözde medeniyetin beşiğinden başka bir coğrafyada icra edilen insanlık dışı uygulamalar için istisnalar hariç kimseden ses seda çıkmıyor. Üstelik bütün bunlara imza atanlar kendi hükümetleri veya devletleri.
Geçenlerde yapılan bir araştırmaya göre mutluluğun, sadece insanın kendi ekonomik durumunun iyi olmasıyla değil, kendi mali yeterliliğinin yanında içinde bulunduğu toplumun da ekonomik durumunun iyi olmasıyla mümkün olabileceği ortaya konmuştu. Yani işin özü şu: Senin mutlu ve huzurlu olabilmen için etraftaki insanların da mutlu ve huzurlu olmaları, onların bir endişelerinin olmaması gerekiyor. Aksi takdirde senin sükûnet içerisinde olmanın imkânı olmadığı gibi bir manası da yok zaten.
Komşusu açken mutlu olamayacakların, komşusu yanıyorken veya kendisi komşusunu yakıyorken mutlu olacağını düşünmenin ne kadar da boş bir hayal olduğunu artık anlamanın zamanı gelmiştir. Şam, Bağdat, Ankara, Tahran yanıyorken Brüksel, Washington, Berlin veya Paris'in mutlu olamayacağını son saldırılarla da anlamış olduk.
Batı; ‘kaynak devşirme' ve ‘ülke sömürme' politikalarından artık vazgeçmelidir. Bütün fitne fesat şebekelerini desteklemekten artık uzak durmalıdır. İslam âleminde perde arkasında uç'ları destekleyerek birbirlerine kırdırma olayına artık son vermelidir. Kendi kontrolüne geçirdiği ama kimi zamanlar da kontrol edemediği o uç'lardan zarar göreceğini artık derk etmelidir. Kendi güvenliği için dahi olsa artık başkalarının güvenliğini önemsemelidir. İslam ülkelerine savaşı, kanı ve gözyaşını dayatmaktan artık vazgeçmelidir.
Dünyanın teknolojik iletişim ve ulaşım marifetiyle adeta bir köy kadar küçüldüğü bu çağımızda herkesin bir kez daha duygudaşlık yapma ihtiyacı olduğuna inanarak diyoruz ki; ‘hakkı teslim ederek haklarınıza sahip olabilirsiniz' yoksa ‘eden bulur dünyası'nda yanlış adımlarınızdan neşet eden olumsuzlukların teğet geçeceğini kimse garanti edemez. Bizden bir kez daha söylemesi…
Selam ve dua ile