Hz. Hüseyin'in şahadeti sonrasında vali ve sultanlara, katledilenlerin kesik başları tepsi veya kalkanların üzerinde sunulmaya başlandı. Hz. Hüseyin'in kesik başı ilk etapta, bir kalkanın üzerinde Kûfe Valisi Ubeydullah bin Ziyâd'a, sonra da Şam'da bulunun Yezid'e sunulmuştu.
Kesik baş olayının, konuyla ilgili maktul veya katil hemen herkesin başına geldiğini, Mustafa Asım Köksal'ın, Suyutî'nin Tarihu'l-Hülafa'sından aldığı şu dehşet bilgi ile öğreniyoruz.
Rivayete göre; Abdulmelik b. Umeyru'l-Leysî, Kûfe'deki vali köşkünü göstererek;
“Ben bu köşkte Hüseyin bin Ali'nin başını Ubeydullah bin Ziyâd'ın önünde bir kalkan üzerinde görmüştüm. Ondan sonra, Ubeydullah bin Ziyâd'ın başını, Muhtar b. Ebu Ubeyd'in önünde gördüm. Daha sonra, Muhtar'ın başını Mus'ab b. Zübeyr'in önünde gördüm. En sonunda, Mus'ab'ın başını Abdulmelik'in önünde gördüm. Ben bu sözü Halife Abdulmelik'e söyleyince, Abdulmelik köşkün uğursuzluğundan kuşkulanarak oradan ayrıldı.” demiştir.
1991 yılında PKK cenahından Hizbullah'a saldırılar oldu. Her ne kadar Hizbullah, Seyit Rıza'nın söyleyişi ile “Evladı Kerbelayık, bihatayık, ayıptır, zulümdür, cinayettir” dediyse de, PKK sindirdiği diğer kesimlere benzettiği Hizbullah'ı sindirme amacını kafasına koymuştu bile. Hizbullah şiddete şiddet ile cevap vermek durumunda kaldı. Bu arada derin PKK tasfiye etmek istediği şahısları bertaraf ettikten sonra, bu cinayetler halk nezdinde Hizbullah'a mal edilmiş oldu.
Ancak dönemin Jitem/Ergenekon/Batı Çalışma Grubu gibi yapıları, kendilerini PKK'ye karşı hukuki bağlardan kurtarıp, çeşitli eylemler gerçekleştirdiler. Bu tür eylemlerin icracılarına “Derin Devlet” dendi.
“Derin PKK” ve “Derin Devlet” dedikleri yapıların üstlenmedikleri birçok cinayet, herhangi bir yayın organı bulunmayan ve kendini günün şartlarında başkalarının istediği şekilde ifade etmek istemeyen veya durumunu açıklamalar ile değil, üzerinde bulunduğu hal üzere fiili ispatlara yönelen Hizbullah'a mal edildi.
Ergenekon veya derin devlet, bir süre sonra Hizbullah'a operasyonlar yaparak, kendilerini aklamaya çalıştılar. Yine Hizbullah; “Evladı Kerbelayık, bihatayık, ayıptır, zulümdür, cinayettir” dediyse de, özellikle Doğu'da binlerce dindar insan gözaltı süreci ve işkencelerden geçirildi. 28 Şubat döneminde es geçilen ve halen de tam olarak gündeme gelmeyen bu işkenceler tarihe ayrı bir not olarak düşüldü. Ergenekonvari yapılarca bir “Günah keçisi” bulunmuş ve “Vurun abalıya” cinsinden hukuki zulümler yapılmıştı.
Gün geldi devran yine döndü ve Ergenekon'un yaptıkları masaya yatırıldı. Gülen grubuna bağlı oldukları iddia edilen yargı ve kolluk kuvvetlerince, Ergenekon'a operasyonlar yapıldı. Fakat Zaman Gazetesi ve türevleri medya, renklerinin yeşilliğine rağmen Hizbullah hakkında “Kuru iftira” yayınlar yaptı. Bununla da kalmayıp, hizmet hareketine mensup yargı ve emniyet devreye sokularak çoğu STK olan dindar kesim, tutuklamalar ve sorgulamalar ile mağdur edildi. Yine bir kardeş uyarısı niteliğinde; “Evladı Kerbelayık, bihatayık, ayıptır, zulümdür, cinayettir” dendiyse de, “Hizmet Hareketi” bürokrat ve medyası durumu anlamadı.
Gelin görün ki dünya durmadan dönmeye devam etti. Dünün kankaları arasına kara kedi girdi. Ak Parti ve Gülen Grubu bozuştular. Bu kez “Derin PKK” ve “Derin Devlet” denilen yapıların yanına “Paralel Devlet” diye bir tabir daha zikredilmeye başlandı. Dünün âşıkları nişanları atıp bozuşunca, “Paralel Devlet” denilen zevatın yaptıkları masaya yatırıldı. Tarihin garip cilvesine bakın ki, daha önce Hizbullah'a operasyon yapan paralelcilere operasyonlar yapıldı. Halen bu süreç devam etmektedir.
“Men dakka duka/Eden bulur” ilkesinin işlediği sürecin sonunda Ak Parti bulunuyor. HDPKK'nin 6-8 Ekim olaylarındaki vahşet dolu eylemlerini es geçerek, sanki hiçbir şey olmamış gibi, bölgeyi Kürtlerin CHP'sine teslim etme sürecini devam ettirmek, dindar Kürtlere ihanet değilse de, Allah'ın dinini tebliğe çalışan ve dindar bir nesil yetiştirmeye çalışan camiaların faaliyetlerinin önündeki en büyük engeldir. Bölgedeki İslamileşme sürecini tıkayan PKK'nin önünü, maalesef muhafazakâr Ak Parti hükümeti açıyor. Gazete olarak, çoğunluğu okurlarımızın oluşturduğu STK'lar ve tüm dindar Kürtler olarak, Ak Parti hükümetini defalarca uyardık ve uyarmaya devam ediyoruz. Bölgede PKK tüm Kürtleri temsil etmiyor. Ellerinde silah var diye onları muhatap alıp, tüm Kürtlerin geleceği ile ilgili kararlar alıyorsunuz ve yanlış yapıyorsunuz. Bu durum Müslüman Kürt halkının Marksist/Leninist bir gruba teslim etmekten başka bir şey değildir.
Marksist/Leninist PKK, Ak Parti'nin kendisine sunduğu alanda hareket edip, dindar Kürtlere, Dünya'daki diğer solcuların Müslümanlara reva gördüğü hukuksuzlukları yapıyor.
Bunları Ak Parti'den medet beklemek amacıyla değil, muhafazakâr ve dindar olduğunu söyleyen ve dindar bir nesil yetiştirmek isteyen hükümetin içinde bulunduğu çelişkiyi arz etmek için kaleme alıyorum.
Bizler PKK'nin başını Ergenekon'un, Ergenekon'un başını Gülen cemaatinin, Gülen cemaatinin başını da Ak Parti'nin önünde gördük.
Ak Parti bir sonraki adımı görüyordur herhalde.