Son günlerde muhafazakar basındaki “Atatürkçülük” furyasını ibretle izliyoruz.
Dün söylenenlerin, yapılanların hepsi unutuldu ve yeni bir söylemle yola devam ediliyor.
George Orwell'in “1984”te sözünü ettiği sistemin gölgesi dolaşıyor etrafımızda.
“Toplumsal hafıza kaybı” ile hilafetin hangi dönemde kaldırıldığını, toplumu değerlerinden koparan dayatmaların ne zaman yaşandığını, idamları, istiklal mahkemelerini unutmuş ya da unutturulmuş kişiler var muhafazakâr medyada. Bazen de daha kolay yolu tercihle suçu başka birilerinin üzerine atarak “Tek Adam”ı temize çıkarmaya çalışan yazı erbabı…
Ne ölçü ne de sınır kalmış bazıları için.
Tartışılan 696 sayılı KHK konusunda da benzer şeyler yaşanıyor.
Hükümet “15 Temmuz darbe girişimine karşı direnen sivilleri koruma amaçlı” olarak tanımlıyor; ama kullanılan kelimeler başka taraflara çekilebilecek kadar problemli.
Bu arada konuya hem iktidar ve çevresinin hem de muhalefetin büyük kısmının yaklaşımı da problemli.
İktidar ifadenin problemli olduğunu görmesine rağmen değişikliğe gitmeyeceğini söylerken, iktidara yakın çevreler ise karşı çıkanlara “hain”, “kripto FETÖ'cü” şeklinde çirkin suçlamalar yöneltiyor. Muhalefetin “iç savaş sebebi” sözü de sadece ortamı daha fazla germeye sebep oluyor.
Kendilerini haklı çıkarmak için olmadık deliller sürüyorlar ortaya.
Kimi muhalefet temsilcileri yalan olduğu belgelenmiş olayları (köprüde kafası kesilen asker iddiası gibi) yeniden dillendirirken hükümete yakın kimi çevrelerin dili ürpertici…
Ak Parti yanlısı bir haber sitesinde ibretlik bir haber çıktı.
Başlığı “CHP'yi zora sokan düzenleme!” olan haberde şu ifadeler geçiyor:
“1931 yılında çıkartılan “İsyan mıntıkasında işlenen eskâlin suçu sayılmayacağına dair kanun” Erciş Zilan ve Ağrıdağ havalesinde meydana gelen isyana karşı direnen sivillerin de fiil ve hareketlerinin suç sayılmayacağının düzenleme altına alındığı ortaya çıktı.”
O tarihteki resmi gazetenin de resmini veriyor.
KHK maddesini savunan haber sitesi, benzer bir kararın daha önce Atatürk tarafından alındığını ve CHP'nin şu anki tutumunun çelişkili olduğunu söylüyor.
Örnek gösterdiği olay ise tüyler ürpertici!
Erciş, Zilan ve Ağrı…
1930'daki korkunç katliam!
Bakın dönemin “rejim gazetesi” ne diyor:
16 Temmuz 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Ağrı Dağı Harekatı Bu Hafta Başlıyor” başlığı altında şöyle yazıyor:
“Ağrı Dağı tepelerinde kovuklara iltica eden 1500 kadar şaki kalmıştır. Tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türkün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir. Eşkıyaya iltica eden köyler tamamen yakılmaktadır. Zilan harekâtında imha edilenlerin sayısı 15.000 kadardır. Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur… Bu hafta içinde Ağrı Dağı tenkil harekâtına başlanacaktır. Kumandan Salih Paşa bizzat Ağrı'da tarama harekâtına başlayacaktır. Bundan kurtulma imkânı tasavvur edilemez.”
Şu övünerek söylenen sözlere bakar mısınız?
“Zilan harekâtında imha edilenlerin sayısı 15.000 kadardır.”
“Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur…”
“15.000 insanın katledildiği” meselesi rejimin “resmi” yayın organının söylediğidir, gerçek ise bunun çok üzerindedir.
Ve önümüzde bir KHK'yi savunmak için bir katliamı meşrulaştırma dehşeti var.
Aradan seksen yedi yıl geçti.
Katiller ve maktuller, şikayetlerini iletmek ve hesaplarını vermek üzere gittiler.
Rabbimiz şöyle buyurur:
“Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.” (Hud/113)
Böyle bir dinin mensuplarıyken, bir KHK için 87 yıl önce işlenmiş büyük bir katliam sonrası verilen kararı emsal göstermenin anlaşılır bir tarafı yoktur.