Suudi Arabistan’ın acayip yüksek “kıdemli” alimler konseyi 10 Kasım’da yaptığı açıklamada İhvan’ı partizanlıkla, şiddet yanlısı olmakla, İslam’ı saptırmakla ve bunun gibi diğer bazı ağır ithamlarla suçladıktan sonra üstüne basa basa tekrarla ve çok galiz bir üslupla “terör örgütü” ilan ettiğini açıklamıştı. Daha bir kaç ay önce İslam İşbirliği Teşkilatının 2016 yılından beri Genel Sekreterlik görevini yürüten Suud’lu Yusuf Bin Ahmed El Useymin de İhvan'ın, İŞİD'den daha tehlikeli olduğunu açıklamıştı.
Kıdemli dedikleri alimler bildirilerini ayet, hadis ve dualarla süslemeyi ihmal etmiyorlar.
Burada bir parantez açıp sembol kişiliklerden biri olan ve Belam b. Baura hakkında nazil olan ayet-i kerimeleri hatırlayalım:
“Onlara şu adamın kıssasını anlat: Ona ayetlerimiz hakkında bilgiler verdik ve o -bunlara önce uyduğu halde- daha sonra bunlardan tamamen sıyrılıp uzaklaştı; şeytan onu peşine taktı ve bu suretle azgınlardan biri haline geldi. Biz dileseydik o kişiyi ayetlerimizle yüceltirdik; fakat o dünyaya sımsıkı sarıldı, ihtiraslarına uydu. -Allah’ın ayetleriyle bilgilendirdiği, fakat tabiatının kötülüğü yüzünden bu bilgileri daima dünya menfaatlerine alet eden- bu adamın durumu, kovsan da kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp durmadan soluyan köpeğin durumuna benzer. İşte ayetlerimizi yalanlayanların hali budur. Bu kıssayı anlat, belki düşünür, öğüt alırlar” (Araf/175-176)
Evet “bu kıssayı anlat” denildiğine göre yeri geldiğinde zikredilmesi bir ihtiyaçtır.
İbn-i Kesir, Belam'la ilgili özetle şöyle der: “Musa’nın peygamberliğine inanan ve başta iyi biri olan Bel’am’ı kavmi hediyelerle kandırıp Hz. Musa'ya beddua etmesini sağlarlar. Bunun üzerine Allah bu bedduayı onun kavmine çevirir ve Allah tarafından bir ceza olmak üzere Bel’am’ın dili göğsüne doğru sarkar.”
Şiddetten uzak durma uğruna binlerce derdini, âlim ve liderini şehid vermiş, toplum yararına en ılımlı ve en vasat denilecek çizgisiyle bilinen İhvan’a, Kaşıkçı ve daha bir çoklarını en vahşi yöntemlerle katleden bir figüran'ın kıdemli alimleri güya beddua ederek gazaba uğrayanları razı etmeye çalışıyorlar. Bunlar hidayete karşılık dalalete, rahmete karşılık lanete müşteri oluyorlar.
Takdir-i ilahi tatil ettiği Hac ve Umre ile ceza veriyor, ibret almıyorlar. Müslümanlar nezdinde itibarlarını beş paralık ediyor, ders almıyorlar. Veliahtlık makamıyla ilgili bir yığın şüphe ile kendi içlerinde korku ve güvensizliği, dışarıda ise hezimeti yaşıyorlar, uslanmıyorlar.
Bu acayip kıdemli sözde alimlerin uğursuz bildirisine, Allah' şükür resmi ve sivil olarak Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir çok ülke çok sert tepki gösterdi. Tabi emir sahiplerinin alkışı ise göz dolduracak kadar netti.
Mesela onlardan biri siyonist işgal rejiminin dışişleri Bakanlığı idi. iki gün önce sosyal medya hesabından yaptıkları açıklamada, "dinin fitne ve kışkırtma aracı olarak kullanılmasına karşı ortaya konan bu metodu memnuniyetle karşılıyoruz." ifadeleri kullanıldı.
Adına normalleşme dedikleri ihanet süreci böyle giderse tüm yeryüzü üzerine inmiş gözüken gazab-ı ilahinin farklı türleri görülmeye devam edecek. Kaygı, karamsarlık, ağızların mühürlenmesi, uzaklık..
Tabi Allah’tır galip olan. Bir yanı kıdemli belamlar, bir tarafı kıdemli firavunlar ve haman'lar tutmuşsa, ufukta dev dalgalar var demektir.
Ve algı sihirbazlarına karşı asa, karanlık ellere karşı yed-i beyza.