Kılık-kıyafet kültürü, en az insanlık tarihi kadar eski ve aynı zamanda, en çok irdelenmiş-incelenmiş kültür örneklerindendir. Kılık-kıyafet kültürü; herhangi bir toplumun sosyolojik-psikolojik-siyasi- ekonomik vs. Gibi dokuları konusunda bir fikir yürütebilmek ve bir kanıya varabilmek için, oldukça önemli ve kestirme bir yol olmuştur.
Çünkü kılık/kıyafet veya giyim/kuşam dediğimiz şeyler yüzeysel değerlendirilecek şeyler değildir. İnsan aidiyet duygusunu farklı yollarla dışa vurur. Kıyafet seçimi aslında bu aidiyet duygusunun dışa yansıyan hallerindendir. Bu nedenle kıyafet-giyim vb. şeyler denince, akıllara tekstil ürünleri, kumaş parçaları ve bu gibi şeylerin gelmesi, böyle bir bakış açısına hapsedilerek meselenin basite indirgenmesidir.
İnsanlık tarihi boyunca insanlar, siyasi tercihlerini- din tercihlerini- mensubiyetlerine dair özellikleri, giyinme şekilleriyle ortaya koymuşlardır. Okullar-ordular-işyerleri kendilerine göre tercihlerde bulunarak, kılık/kıyafet üzerinden mensuplarını koordine edip ideal ve hedeflerine uygun motive etmeyi de başarmışlardır.
İnsan dediğimiz müstesna-ismiyle müsemma aynı zamanda zaaflarıyla meşhur varlığın, giydiği, taktığı her şey onu, fazlasıyla etki altına alır. Tabiri caizse havaya sokar. Aklı-fikri, ruhu oraya doğru meyleder.
Kısacası insanın kıyafet konusundaki tercihlerini belirleyen, girmek istediği kılıkla bağlantılıdır. Girdiği kılık ise, hüviyetine bürüneceği kimlikle bağlantılıdır.
Peki madem kılık/kıyafet bu kadar önemlidir bu konuda bağımsız ve hatta serkeş davranmak doğru mudur?
Ya da ''Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır!'' diyerek bu meseleyi suya sabuna dokunmadan bir yerlerde bırakmak mı gerekir?
Bu soruların cevapları, zamana ve zemine göre değişkenlik göstermiş olabilir. Ancak günümüzde, ''Zevkler ve renkler tartışılmaz!'' cevabı adeta bir tokat misali suratımıza iniveriyor. Zevk ve renk üzerinden insanların düştüğü çukurlar ve hemen yanına kadar gelinen uçurumlar görmezden geliniyor.
Allah' a ve Ahiret gününe-hesaba-mizana inanan muvahhit kalplerin bu durumdan mustarip olmaları gerekirken, bu hastalık onlara da sirayet etmiş durumda. Yani her birimiz bu akıntıya farlı ölçülerde ve boyutlarda kapılmış durumdayız.
Kimse kusura bakmasın!
Kılık/kıyafet konusunda inmiş ayetler, sözlü ve fiili sahih hadisler ve Kâmil İslam Dininin ölçüleri konusunda lakaytlaşan, tercihleriyle ölçüleri hızla laçkalaşan insanlar haline geliyoruz farkında değiliz.
Ölçüsüzleşiyoruz aslında...
Sahi neyle ölçüyoruz kılık/kıyafetimizi?
Ölçütlerimiz neler?
Bir mağazaya gittiğimizde ve kendimize, eşimize, kızımıza, oğlumuza üst (!) baş aldığımızda hangi ölçüler bizim için belirleyici oluyor?
Kasada ödeyeceğimiz hesabı önemsediğimiz kadar, hesap gününün hesabını da önemsiyoruz muyuz?
Yoksa popülist kültürün, modanın bizi sokmaya/hapsetmeye çalıştığı şablona uygun tercihler mi yapıyoruz?
Yaşadığımız zaman, Yaratana/Yaşatana rağmen bunu mu gerektiriyor!
Bilhassa son yıllarda çocuklarımız da dahil olmak üzere, giyim tercihi konusunda oldukça gevşedik. Bu gevşeme özgürlük değil aksine bir yerlerden idare edilen dejenere kültürün kölesi olmaktır.
Ayrıca çevreye bakıp, insanlar bunu giyiyorsa ben de şunu giyebilirim gibi bir ölçütümüz oluştu. Aslında bu, ölçüsüzlüğün ta kendisi oluveriyor. Sonra ne mi oluyor. Özenti kültürüne kapılıyoruz. İsraf yapan yapana.
Ayrıca böyle bir boyutu da var;
Şort giyene bakıp, giydirilmemesi gereken yaşlarda daracık taytları giydirebiliyoruz çocuklarımıza/ergenlerimize. Üstüne uzun bir gömlekle orta yolu bulduğumuzu zannediyoruz. Elalem mini giyiyor/giydiriyor diyerek etek boylarının, kaprilerin diz sınırının oralarda arafta kalması da bizim tercihlerimizin arafta olduğunu gösteriyor. (Burada yerlerde sürünsün, harekete mani olsun demiyoruz)
Küçük başörtülere bakıp, örtülerimizin ebatını küçültmek, böylece artık omuzları bile örtmediğini fark etmemek de bu bakış açısının getirisi veya götürüsü.
Ayrıca piyasaya sürülen ürünlere karşı kendimizi mecbur görmek de bizi hataya sevk ediyor. Yazla beraber askılı, mini hatta dekolte ürünler sunuluyor piyasaya, bizler de bilhassa çocuklarımıza alıyoruz. Ne yapayım bulamadım diyoruz.
Bu durum erkek ve bayan kıyafetleri için de geçerli. Daracık elbiseler dış kıyafetler. Bire bir kişinin vücut hatlarını gösterecek şekilde servis ediliyor. Azıcık geniş dursa, 'bu büyük geldi' sözü devreye giriyor. Çarşaf, ferace, pardesüler bile acayipleşti. Estetik kaygısı, ahiret kaygısını geçmiş durumda. Bazen şunu söylemek istiyor insan; "boşuna orasından burasından kırpmayın tesettürlerinizin, modern formlara dönüşmesi için ölçüleriyle oynamayın. En iyisi izzetlice durup ölçülerinizden taviz vermeyin bacılar..."
Erkekler için de bel kıvrımı daraltılmış gömlek ve ceketler. Dar-düşük bel pantolonlar servis ediliyor. Sonra çok dar kıyafetler alınıyor ve koro halinde şu söyleniyor; ''En geniş buydu. Herkes daha dar giyiyor bu onlara göre oldukça geniş vs.''
Yine çok yanlışa bakıp kendini daha az yanlış görme algısı cirit atıyor bilinçaltımızda ve bu ölçüt, bize yine yanlış ölçüm yaptırıyor.
Allah'a kulluk akdine sadık kalmak isteyen, dünyanın cazibesine rağmen hududullahı aşmayan, her sendelediğinde-savrulduğunda hablullaha sarılan, Müslüman kardeşlerinin bile, kılık/kıyafet noktasında hor-hakir ve çağdışı görüp, acıyarak bakarak yaralamasına rağmen yaralarını muhabbetullahla saran müminlerin ölçüleri asla değişmeyecektir biiznillah.
Bir kefeye kılık/kıyafetlerini, bir kefeye imanlarını-aidiyetlerini-mensubiyetlerini-hayâlarını-edeplerini-vakarlarını tevazuu-iktisadı ve tüm değerlerini koyacaklar. Ölçütleri doğru olunca, ölçümleri de doğru olacak Allah'ın yardımıyla.
Rabbimiz bizleri de bu zümreden kılsın!