“Her kim şeref ve izzet istiyorsa, bilsin ki şeref ve izzet bütünüyle Allah’a aittir. Ona ancak güzel sözler yükselir. Salih ameli de güzel sözleri yükseltir…” (35:10)
Gerçekten hangimiz istemeyiz onurlu ve izzetli olmayı? Aziz olmak, izzet sahibi birisi olmak hangi Müslüman için büyük bir ideal değildir ki?
Hem sadece Müslümanlar değil, herkes şeref ve izzet sahibi olmayı ister. Belki şeref ve izzet herkes için aynı şey olmayabilir. Öyle de olsa, mahiyeti hakkında herkes ittifak etmese de, izzet ve şeref bütün insanlar için vazgeçilmez bir sıfat olduğu konusunda tereddüt yoktur.
Hatta insanların büyük bir kısmı izzet ve onurları için, izzet ve onurlarıyla yaşarlar, izzet ve onurları için canlarını verirler.
İzzet ve onuru elde ettikten sonra, onu kaybetmemek için de öylesine ciddi uğraş verir insanoğlu. Kazanılmış bir izzet ve onuru kaybetmek, bir insanın kaybedeceği çok büyük bir şeydir.
İzzet ve onur sanki rızık gibi bir şeydir, rızkı tükenen nasıl ki bu dünyadan çekilip gidiyorsa, aynı şekilde izzetini kaybeden, şeref ve onurunu tüketip sıfırlayanlar da bu dünyada kalmayı gereksiz görürler.
İzzet tamamıyla Allah’a aittir.
Bizler Müslümanlar olarak biliyoruz ve iman ediyoruz ki, izzet tamamen Allah Teâlâ’ya aittir. Aziz olan öncelikle Rabbimizdir. El-Aziz, onun isimlerinden bir isimdir. Böyle olunca Allah Teâlâ izzetin kaynağı demektir.
Hatta sadece izzetin kaynağı demek de yanlıştır veya eksik bir ifadedir. Çünkü kaynak demek, herkesin rahatlıkla varıp ulaşabileceği depo ve yer anlamına da gelir. Eğer öyle olursa her isteyen, istediği zamanda izzet elde edebilir ve aziz olabilir. Hâlbuki durum böyle değildir.
Allah Teâlâ sadece bu şekilde izzetin kaynağı değildir. O aynı zamanda izzeti kendi istediğine verendir. Yani O, istediğini aziz eyleyendir, izzeti kendi istediğine verendir. Tabi aynı zamanda istediğini de zelil eden, zillete mahkûm edendir.
Bu arada şu noktanın bilinmesinde de fayda vardır: İzzetin hâkimiyetle, egemenlikle, yani yönetim sahibi olmakla da yakından alakası vardır.
Evet, her yönetim ve egemenlik sahibi aynı zamanda aziz olmayabilir. Fakat bir toplumun azizi ve izzet sahibi, aynı zamanda o toplumun yönetimini elinde bulunduran, egemen olandır.
Rabbimiz Al-i İmran suresinde buyurur ki: De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin elindedir. Şüphesiz Sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.”
Bu sure ve bu ayet-i celile, Allah Teâlâ’nın vahyi ve peygamberliği, bu peygamberlikle birlikte Dini hâkimiyeti artık Hıristiyanlardan ve Yahudilerden aldığını, İshak oğullarından alıp İsmailoğullarına, yani Hazreti Muhammed Aleyhisselam’a verdiğinin ilanıdır. Ve görüldüğü üzere, burada Rabbimiz izzeti, hâkimiyetle birlikte zikretmektedir.
İzzeti başka yerde arayanlar
Hz. Ömer (r.a) “İnnena qavmun e’azzenallahü bilislam – Şüphesiz ki bizler İslam’la aziz olan bir toplumuz” buyurmuştur.
İzzetin ve şerefin gerekliliğine inanmakla birlikte, tarih boyunca izzeti başka yerlerde arayanlar da olmuştur.
Hatta ondan da öte, izzeti yanlış anlayanlar, basit gurur ve kibirlerini izzet zannedenler, cahiliye hamiyetlerini izzet zannedenler, böyle yanlış emeller uğruna kendilerini heba edenler olagelmiştir.
Etrafımıza dikkatlice baktığımızda bu uğurda kendilerini ve başkalarını mahveden nicelerini görebiliriz.
Hele tarihin sayfalarını çevirdiğimizde, kendileriyle birlikte kitleleri cehenneme sürükleyen nice zalimleri görürüz ki, onlara bunu yaptıran tek şey, izzet zannettikleri cahiliye hamiyetleridir, gururlarıdır.
Ayrı bir insan tipi de vardır ki, izzet ve onuru kendi gururları olarak değil de, kâfirlerle birlikte olmakta aramışlardır. Rabbimiz bu olayı Münafıkun suresinde net bir şekilde belirttiği gibi, Nisa suresinde de dile getirmiştir.
İzzeti ve onuru kâfirlerle birlikte olmakta gören, kâfirlerle birlikte olmayı büyük bir gurur kaynağı olarak gören niceleri vardır ki, bunların durumu öncekilerden çok daha acıdır.
İzzeti Rabbimizden isterken
Bir Müslüman İzzeti Allah Teâlâ’dan açıkça istemelidir, net bir şekilde talep etmelidir. Yani izzetin Allah Teâlâ’da olduğuna iman etmekle birlikte ısrarlı bir şekilde izzet istemelidir. Namazlarında, secdelerinde, kunutlarında ve duanın makbul olduğu vakitlerde bu talebini usanmadan dile getirmelidir.
‘Allahümme ‘aizzel İslame vel Muslimin’ duasını kendisine vird edinmelidir.
Başta yer verdiğimiz ayet-i celilenin işaret buyurduğu gibi, Rabbimize kelimelerin en güzelini seçerek izzet talebinde bulunmalıyız. Bu aynı zamanda bizim bu konudaki ihlâs ve kalitemizi ortaya koyacaktır.
Yani Müslümanlar İslam’ın ve Müslümanların aziz olması, izzetli bir konuma gelmelerini Allah Teâlâ’dan samimi ve ısrarlı bir şekilde istediklerinde, biiznillah bunun gerçekleşmekte olduğunu göreceklerdir.
İzzet talebimizin gerçekleşebilmesi için
Güzel kelimelerimizi, dualarımızı Rabbimize ulaştıracak olan şey ise, salih amellerdir.
Şunu bir kenara kaydedin ve asla unutmayın. Dualarınızın kabul olmasını istiyorsanız, seçtiğiniz o güzel kelimelerin Rabbinize yükselmesini istiyorsanız, mutlaka öncesinde bir güzel amel işleyin.
Ne yapmalısınız? Samimi ve seviyeli bir şekilde en azından iki rekât namaz kılmalısınız.
Veya aynı samimiyetle Kur’an-ı Kerim’den bir bölüm okumalısınız.
Daha da önemlisi, birilerine maddi yardımda bulunmalısınız. Özellikle, bir beladan kurtulmak için dua etmeden önce, gördüğünüz kötü bir rüyadan hemen sonra mutlaka bir yoksula yardımda bulunmalısınız vesselam...