Allahu Teâlâ insanoğlunu çamurdan yaratarak kendi ruhundan üflemiştir. Ruhundan üflemekle şeref vermiş, yeryüzündeki halifesi ilan etmiştir. Akıl ve irade (seçme özgürlüğü) vermiş. Tüm eşyaların isimlerini öğreterek melekleri kendisine secde ettirmiştir. Yeri ve göğü kendisine musahhar kılmıştır.
Allah Teâlâ her şeyi hikmetle yaratmış, yarattıklarında abes ve fazlalık olmadığı gibi eksiklik noksanlık da yoktur. Şeytan ve şerrin yaratılmasında dahi hikmet vardır. Üstadın deyimiyle şeytanlar olmasa imtihan olmaz, imtihan olmazsa kömür ruhlu Ebucehil ile elmas ruhlu Ebubekir birbirinden ayrılmazdı.
İnsanoğlu kendisine verilen bunca nimet ve izzet karşısında hikmet gereği kendisine verilmeyen yetenek, donanım ve bilginin peşine düşer. Bu boş ve faydasız çabaların sonucu olarak bazen dünyasını bazen de ahiretini heba eder.
Gaybı bilmek veya birkaç yıl sonrasını öğrenmek için insanoğlu neler vermez ki? Ya da insanların kendisi hakkında neler konuştuklarını, hele hele düşmanlarının neler konuştuğunu, nü tür plan ve proje kurduklarını öğrenmek için neler yapmaz, neler vermez?
Gaybı bilmemesi insan için bir eksiklik değil bulunmaz bir nimettir. İstihbari bilgiler bir yere kadar olumlu görünse de ilerisi insan için bir azaptır. Düşmanı dinleyeyim derken dostunu, en yakın arkadaşını, akrabalarını ve nihayet sıra hanımına, anne ve babasına gelecektir. Bu insanlar yerine göre bir anlık öfke ve sinirden de olsa aleyhimizde konuşabilir, yanlış da olsa gıybetimizi yapabilirler. Bu konuşmalara vakıf olan biri bu insanlarla nasıl oturabilir, yüzüne nasıl bakabilir, nasıl birlikte hareket edebilir, hayattan ve sevdiklerinden nasıl lezzet alır? İşte yaratılıştaki hikmeti bilmeden hareket etmenin sonucu…
Bu konu ile ilgili Mevlana'nın Mesnevisinde geçen aşağıdaki hikâye bu durumu çok güzel ifade etmektedir.
Hz. Musa'ya bir delikanlı dedi ki:
“Hayvanların dillerini öğrenmek istiyorum. Bu sûretle kurdun, kuşun sözlerini duyayım da dinime ait işlerde ibret sahibi olayım.”
Hz. Musa (a.s.)
“Hadi efendim, hadi... Vazgeç bu hevesten... Bunun önünde, sonunda pek çok tehlikesi var. İbret almayı, uyanmayı Allah'tan dile... kitaptan, sözden, harften, duraktan değil!”
Delikanlı Hz. Musa men ettikçe kızıştı, üstüne düştü. Hz. Musa'ya ricayı sıklaştırdı ve
“Bari hiç olmazsa kapı dibinde yatıp duran, ev bekçiliği yapan köpekle kümes hayvanlarının dillerini öğret.” dedi. Hz. Musa da:
“Hadi, peki... bu ikisinin dillerini anlayacaksın, yürü git!” dedi.
Adam sabahleyin evin eşiğinde hayvanlarını dinlemeye koyuldu. Hizmetçi kadın sofra örtüsünü silkelerken bir lokma bayat ekmek düştü. Horoz da hemencecik onu kaptı. Köpek dedi ki;
“Sen bize zulmettin. Sen buğday tanesi de yiyebilirsin. Halbuki ben daneleri yiyemem. Böyle olduğu halde bizim kısmetimiz olan şu bir parçacık ekmeği de kapıyorsun.
Bu söze karşı horoz da şöyle dedi:
“Merak etme! Allah sana buna karşılık başka şeyler verir. Bu ev sahibinin atı yarın sakatlanacak, sen de bol bol doyacaksın.”
Adam bu sözü duyar duymaz, hemen atını sattı ve güya zarardan kurtuldu. Ama ertesi gün köpek, ekmeği yine kapan horozu yalancılıkla suçladı.
Horoz da özürler dileyerek, yarın katırı sakatlanacak, o nimette ancak köpeklere nasip olacak.”
Adam bunu duyar duymaz katırını da sattı.
Üçüncü günü köpek horoza dedi ki:
“Ey yalancılar beyi, hani nerede vaadin.” Horoz:
“Yarın kölesi ölecek. Ölünce de akrabası yoksullara, köpeklere ekmekler dağıtacaklar.” dedi.
Adam kölesini de sattı ve kurtulduğu ziyanlar sebebiyle şükürler ediyordu.
Ekmekten mahrum kalan köpek, dördüncü gün:
“Ey yalancı horoz! Yalanın, düzenin niceye dek sürecek?” diye çıkıştı. Horoz:
“Haşa, ne ben yalan söylerim, ne de benim cinsimden öteki horozlar. Adam kölesini de sattı. Malını kaçırdı ama, iyi bil ki kendi kanına girdi. Fakat şimdi de yarın ev sahibi ölecek. Mirasına konan yarın bir öküz kesecek, adam ölünce sana epey yemek düşecek.” dedi.
Bunları duyan adam koşa koşa Hz. Musa'ya vardı.
“Ey iyi ahlaklı lütfet; başıma kakma, yüzüme vurma. Ben iyiliğe layık bir adam değilim. Ancak öyle hareket edebilirdim, ettim de. Sen benim liyakatsizliğimi iyilikle karşıla.” diye yalvardı.
Hz. Musa artık vadenin geldiğini, atılan okun geri dönmeyeceğini ölüme çare olmayacağını, ancak imanla giderse âhirette mutlu olacağını öğütledi, adama.
Adam, o gün seher vakti öldü.
Hz. Musa, Allah'a dua etti, adamın imanla gitmesi için. Cenab-ı Hak da onun duasını kabul etti.
…
Bu Ramazan ayında hikmeti anlayan ve hikmetli davrananlardan olma temennisiyle…